Bakan Kasapoğlu’nun sorularını yanıtlayan tecrübeli çalıştırıcı, çok genç yaşta Aydın Örs’ün yanında antrenörlüğe başlamasının kendi için büyük şans olduğunu söyledi.
Ergin Ataman, Bakan Kasapoğlu’nun sorularına içtenlikle yanıt verdi.
Mehmet Kasapoğlu: Yanımda çok değerli misafirim var. Ergin Ataman. Hocam hoş geldiniz.
Ergin Ataman: Hoş bulduk sayın Bakanım.
Kasapoğlu: “Azmetmek, hayal etmek, peşinden koşmak ve tabii ki çok çalışarak başarmak. Bunlar çok değerli, hayati kavramlar. Siz de bunu en güzel şekilde ortaya koyan ve başarıyı da en anlamlı şekilde gösteren isimsiniz. Ben bu anlamda size sormak istiyorum. Sürdürülebilirliği yakalama ve bu çerçevede azmin, inancın, hırsın önemi nedir?”
Ataman: “Burada önemli olan iyi bir temel alabilmek. Yani boş bir öz güvenin bence bir anlamı yok. En büyük şansım, ben çok genç yaşlarda basketbol oynadım ama profesyonel olarak oynamadım. Çok genç yaşta antrenörlüğe başladım ve başladığım okul çok önemli bir okuldu. Efes’te Aydın (Örs) hocanın yanında başladım. Efsane hocamız Aydın Örs’ün yanında. Orada her kategoride çalıştım. Minikler, yıldızlar, gençler neredeyse işin böyle çıraklığından geldim. Ondan sonra da A takım oldu. Biz 1996’da Aydın hoca ile beraber Koraç Kupası’nı kazandık. O sene ben daha 30 yaşındaydım. Karar verdim. Aydın hocaya dedim ki bana müsaade edin artık ben kendim bu işe soyunmak istiyorum. Çok genç yaşta, antrenörlükte normalde 40’larda falan başlarlar. Biraz üzüldü ayrılacağım için ama Türk Telekom’da başladım. İlk yılımda ben Anadolu Efes’in karşısına finalist olarak çıktım. Bu bana çok büyük öz güven verdi daha ilk yılımda. O öz güveni alırken birikimim çok iyiydi. Basketbol adına aldığım eğitim çok iyiydi. Ondan sonra da benim daha önce çocukluk yıllarımda İtalya’da yaşamış olmam, burada İtalyan Lisesi’nde okumuş olmam, hep Aydın abinin yanındayken de dünya basketbolunu takip ederdim. Onlarla yakın iletişim içindeydim. Gerek İtalya’da olsun gerek dünyada ABD takımları ile olsun… İlk yıllarımda çok başarılı olunca, bu sefer de İtalya’dan teklif geldi. 2000 yılında Siena’ya gittim. Oraya gittiğim zaman da Türkiye’de başarmış bir antrenör olarak gittim. Daha 34 yaşındaydım ve orada ‘Ben buraya geldiysem, şampiyon olmak için geldim.’ dedim. Onlar için bir şeydi bu. Yani hayalci koç falan dediler. Hatta ertesi gün gazetelerde çıktı. Hayalci koç ne kadar kalacak burada? İlk kez bir Türk koç yurt dışında antrenörlük yapıyordu. Biz o sene şampiyon olduk. Avrupa şampiyonu. O zaman iki numaralı kupa Saporta Kupası’ydı. Bütün bunlar bana çok genç yaşta büyük bir özgüven verdi. Ondan sonra da hedef olarak hep böyle yukarıya doğru baktım. Ondan sonra Beşiktaş’ta EuroChallenge kupasını kazandım. Galatasaray’a geçtim. İlk geçtiğim zaman Türkiye şampiyonu olduk 27 yıl sonra.”
Kasapoğlu: “Tüm kupaları kazandınız, kazandırdınız.”
Ataman: “En son bu Efes’teki hikayede, yani geldiğimiz son THY Avrupa Ligi şampiyonluğu da herkes şunu söylüyordu, ‘Tamam Ergin hoca başarılısın ama en büyük kupayı da kazanmadın.’ Tamam, en büyük kupanın da zamanı geldi. Geçen sene biliyorsunuz kazanmak üzereydik pandemi sebebiyle THY Avrupa Ligi durduruldu, sonra oynanmadı. Bu sene hedefe ulaştık. Ben şuna çok inanıyorum. Önce kendin inanacaksın, sonra yönetimi inandıracaksın. O da çok önemli. Yönetimi inandıracaksın ki ona göre bir kadro kurduracaksın. Sonra ekip arkadaşların… Çünkü tek başınıza hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ondan sonra da oyuncularınızı ilk günden itibaren en büyük hedefe doğru inandıracaksınız ama bunu da boş yapmayacaksınız yani. Yaptığınız çalışmalarla, ortaya koyduğunuz metotla bu hedefe gidebileceklerini onlara göstereceksiniz. Bir de şu var, biliyorsunuz THY Avrupa Ligi’nde 41 maç sonunda, çok uzun bir sürecin sonunda şampiyon oluyorsunuz. Onun için de şimdiye kadar böyle geldik. Tabii hedefler bitmiyor.”
Kasapoğlu: “Hedefler hep daha ileri hedefler. Sizin hikayenize baktığımızda en başından beri hayal kurma, o hayalin içini doldurma ve her geçen gün o çıtayı yükseltme var. Tabii günümüzde de hakikaten rekabet her alanda güçlü bir şekilde önümüze çıkıyor. Sporda da hayatın diğer alanlarında da gençlerimize belki buradan en büyük çıkarımlarımızdan biri hakikaten hayal kurma ruhunu en güçlü şekilde kazanmak. Sizden anladığım bu.”
Ataman: “Yüzde 100 katılıyorum. Bazen gençlerimiz ümitsizliğe düşüyorlar. İşte biz başaramayız, yapamayız… Türkiye’nin şartları, ekonomik şartlar… Hayır böyle bir şey yok. Önce bir kere iyi bir eğitim almaları lazım. Ondan sonra da hedeflerini hep yukarıya doğru koyup, inançla çalışacaklar. Lokal kalmayacaklar. Bu çok önemli. Dünyada kendi alanlarında başarılı olan insanlar oralara nasıl gelmişler? Neleri yaparak gelmişler? Ondan sonra işte başarıyoruz. Bu işte Türk, Alman, İtalyan, Amerikalı diye bir kavram yok. İnsanlar eşit doğuyor. Ondan sonra insanlar farklılaşıyor. Herkes için böyle geçerli. Ondan sonra kendimizi en öne geçirmek için çalışacağız. Tabii çalışan insana Allah da yardım eder. Şans da bazen insana lazım ama şansı hak ediyorsan yanında olur. Yoksa bir anda öbür türlü piyangodan çıktı. O 10 milyonda bir kere olur. Çalıştığın zaman ve iyi bir eğitim aldıysan o zaman Allah da sana yardım eder, şans da yardım eder. İleriye doğru gidersin. Bizimki de öyle oldu.”
Kasapoğlu: “(Kader gayrete aşıktır.) diye bir ifade vardır. Söylediğiniz sözü çok güzel destekliyor. Yani çalışmadan şans da yok, başarı da yok. O yüzden her şeyin temelinde hakikaten inanmak, çalışmak ve pes etmemek var. Benim anladığım bu.”
Ataman: “Başarının sana gelmesini beklemeyeceksin. Sen başarıya doğru gideceksin. Bir maçta da bu böyledir. Beklersen gelmez, maçı kazanmayı beklersen… Hayır maçı kazanmak için sen sonuna kadar mücadele edeceksin ama o iş sadece 40 dakikada değil. Onun hazırlığı var. Onun hazırlığını iyi yapacaksın ki o mücadelenin de sonucunu alabilesin.”
Kasapoğlu: “Az önce bahsettiğimiz gibi THY Avrupa Ligi 41 maç sonrası bir başarı. Burada tabii bazı maçlar zor, bazı maçlar belki çok daha zor, bazıları kolay. Küçük maç veya büyük maç şeklinde zihninizde bir ayrım var mı?”
Ataman: “Yok desem bana uymaz. Biliyorsunuz ben hep dobra konuşan, doğruları konuşan bir insanım. Tabii ki THY Avrupa Ligi’nde de bir önceki sezonun lider takımı, 2019’un finalisti olarak çıktığımız zaman, Khimki’yle, Alba Berlin’le karşılaşmanız, Barcelona veya CSKA Moskova ile karşılaşmanızdan farklı oluyor. Aynı hazırlığı yapıyor musunuz? Evet tabii ki teknik olarak aynı hazırlığı yapıyorsunuz ama mental olarak bazen daha rahat oluyorsunuz. Maçları akşamları evde 2-3 saat çalışırım. Rakip şayet düşük sıralarda, orta sıralarda bir takım ise 1 tane maç izlerim ‘Tamam.’ derim. Barcelona, CSKA Moskova veya Real Madrid’le oynayacaksam, en az 3-4 tane maçını izlerim. Hatta gece yatarım, aklıma bir şey takılır, kalkarım bu sefer bir tane daha. Şurada ne yapmışlardı acaba diye onları izlerim. Onun için bu doğaldır. Yani küçük takım, büyük takım ayrımı doğaldır. Bunu oyuncularınıza mümkün mertebe hissettirmemeniz lazım. Bazen de birtakım metotlar kullanırım. Mesela takımın çok rahatladığını hissedersem, maçtan bir gün önce antrenmanda biraz sert giderim. Antrenmanda olay çıkartırım. Takım çok stresli ise büyük maçlar öncesinde antrenmanı biraz yumuşak yapıp, birtakım esprilerle o dengeyi mutlaka sağlamak zorundasınız. Çünkü sonuçta insanla çalışıyorsunuz.”
Kasapoğlu: “İnsan hakikaten duygu dünyası. O anlamda moral, motivasyon, onu yönetmesi, sizin de tabii ki en önemli özelliklerinizden biri bu. Sahada görüyoruz. Saha kenarında hep heyecan, azim ve hırs içeresindesiniz. Onun sonunda tabii başarı geliyor. Benim anladığım da şu sizin ifadelerinizden küçük, büyük maç yok ama maçlara göre stres düzeyi var ve rakibi küçümsemek asla yok.”
Ataman: “Kesinlikle yok. Çünkü küçümsediğin anda kaybedersin. Aynı ciddiyetle sahaya çıkman, aynı ciddiyetle mutlaka sahada olman gerekiyor. Bu çok önemli.”
Kasapoğlu: “Hocam farklı takımları çalıştırdınız. Çok farklı bütçelerle çalıştınız ama ben burada farklı bütçeler de olsa her birinde bir başarı görüyorum. Burada tabii ki sürdürülebilirlik önemli ve bu bizim aslında her alanda temel motivasyonlarımızdan biri olması gereken konu. Yani süreçlerin bir gün farklı diğer gün tam zıttı olması açıkçası pek çok açıdan gelişimi engelleyen bir konu. Bu sürdürülebilirliği yakalamada, bunu devamlı artan şekilde ortaya koymada sizin anahtar yaklaşımınız, bu anlamdaki sırrınızı sorsam?”
Ataman: “Anahtar kelime; adanmışlık. Yani ben basketbol antrenörlüğünü bir iş olarak görmüyorum. Benim hayatım. Yani bizi ailecek görüyorsun. Benim oğlan 10 yaşında her zaman her yerde yanımda. Annem, babam 87 yaşında. Yaptığım işten çok keyif alıyorum. Keyif aldığım için de bunu en iyi şekilde yapmaya çalışıyorul ve tatmin olmuyorum. Yani bir başarı geldikten sonra tamam bu artık ben Avrupa’nın en iyisiyim. İşte şimdi THY Avrupa Ligi’nde yılın en iyi antrenörü seçtiler. Benim hedefim devam etmek. Bu yılın antrenörü olmaya devam etmek. Yine şampiyon ama bunu yaparken de tabii ki bilimsel metotlarla çalışmalarımızı yapıyoruz. Kadroyu kurarken çok dengeli kurman lazım. Nereye gidersen git elindeki bütçeye göre planlamlaar yapılır. Şunun farkındayım, ben bir takıma gittiğim zaman beklenti oluyor. Ergin hoca geldi ise o zaman taraftarda beklenti oluyor, yönetimde beklenti oluyor. O zaman ben de cesurca davranmalı, saklanmamalıyım. Beklentiyi karşılayacak olan takımı kurmam lazım. Onun için de yönetimi oraya ikna etmen lazım. Ondan sonra doğru oyuncuları seçmem lazım. Yani ben gidip de menajerin tavsiye ettiği oyuncuyu almam. Bizim kendi scouting ekibimiz var, onlarla çalışırız. Oyuncuları liste yaparız. Şimdi mesela gündem yapalım, Sertaç Şanlı Barcelona’ya transfer oldu. Şu anda bizim elimizde 5 kişilik bir liste var. Onlarla biz konuşmaya başlayacağız hemen. Hazırlıklarımız hep tamam. Bazen esnek olmanız gerekiyor. Yani elinizdeki takımı en iyi modelle oynatacak bir sistemi kurulmalı. Yani Ergin hocanın sistemi bu ama elindeki oyuncular onu yapamayacaksa o zaman sisteme ayak uydurman gerekiyor. Disiplin en önemli şeylerden bir tanesi. Dışarıda özel hayatımda oyuncularla arkadaş gibiyimdir ama sahaya çıktığım zaman şunu bilir herkes, patron benim. Evet benim belki yıldız oyuncularım var. Shane Larkin, Micic, Dunston hepsi yıldız oyuncular ama hepsi bilirler ki o sahanın patronu Ergin hoca. Ben de onlara bu güveni nasıl sağlıyorum? Kim iyi ise o oynar. Benim için şu oyuncum şu kadar para almış, bu oyuncumun yaşı 36, hiç önemli değil. Bunun en güzel örneğini bu sene Sertaç yaptı. Üçüncü pivotken, takımın 2 dakika oynamayan oyuncusuyken, en iyi oyuncusu durumuna geldi. Şimdi transfer yaptı ve Barcelona’ya gitti. Onun için kim iyiyse o oynar bizim sistemde. Bu da çok önemli bir metot.”
Kasapoğlu: “Her şeyden önemlisi kendinizi bu konuya vakfetme. Demek ki o tutku, o adanmışlık sadece sporda değil, sanatta, kültürde, siyasette, adanmışlık olunca çok daha başka oluyor.”
Ataman: “Adanmışlık, cesaret, vizyon, kendini kısıtlamamak, kendinden daha önde olanları izleyip, onları geçmeye çalışmak. Örneğin Türkiye’ye Zeljko Obradovic geldi. Avrupa’nın en başarılı, en kariyerli antrenörü. Ben ondan çok şey öğrendim. İlk başlarda kaybediyordum, sonra yenmeye başladım. Benim takımım şampiyon olmaya başladı. Amerika’ya gittim San Antonio Spurs’te Popovic’in yanında 2-3 ay kaldım. Ne yapıyorlar diye izledim. Ergin Ataman olarak orada niye seyirci gibi oturup izliyorsun? İnsan hangi konumda olursa olsun, her meslekte başarılı insanları kendine rol model alıp, ondan sonra kendi üzerine koymalı. Hiçbir zaman o kompleks içine girmemeli.”
Kasapoğlu: “Kibri, gururu bir kenara bırakıp, iyi neredeyse onu öğrenme ve uygulama. Başarı faktörlerinden bir tanesi de bu. Hocam röportajlarınızda, ‘Bir NBA takımı çalıştırmak isterim.’ diyorsunuz. Ben şahsen Türk insanının istediğinde, inandığında her konuyu başarabileceğine gönülden inanıyorum ve özellikle geldiğimiz noktada bir Türk antrenörün NBA’de takım çalıştırmasının artık hayal olmadığını düşünüyorum. Siz ne diyorsunuz?”
Ataman: “Basketbolla ilgili gençlik hayallerimin tamamını gerçekleştirmiş biri olarak şimdi artık önümde NBA’de hocalık hayali var. Şimdi tabii NBA’e biz Türkiye’den çok oyuncu ihraç ettik. Avrupa’dan da birçok oyuncu gidiyor ama hocalık çok farklı. Yani hoca olduğunuz zaman, siz o kulübü temsil ediyorsunuz ve teksiniz. Hoca tek ama 15 oyuncudan 1-2 tanesi Avrupalı olabiliyor. Bugüne kadar NBA’e, Avrupa’da başarılı olmuş hiçbir hocayı almadılar. Bu benim için bir meydan okuma. Benim hayatım hep böyle meydan okumalarla geçti. Avrupa şampiyonu olabilir misin? Evet olurum. Yabancı bir takımda olabilir misin? Evet, olurum. Peki THY Avrupa Ligi’ni alamadın bugüne kadar. Onu da aldım. Bugüne kadar bırakın Türk’ü, hiçbir Avrupalı koç Avrupa’daki başarısından sonra NBA’de başantrenör olamamış. O zaman ben de diyorum ki bu sene ben Avrupa’nın en iyi hocası oldum. Önümüzdeki 1-2 sene daha bu sürdürebilirliği devam ettirebilirim. Ondan sonra da onlar gelirler ve ben bundan çekinmem. Bazı antrenörler çekinirler. Acaba nasıl yapacağım? Ben NBA’i gözümde büyütmüyorum. Çünkü benim çalıştığım oyuncuların hiçbirisi NBA oyuncularından aşağı oyuncular değil. Hatta çoğu, mesela Larkin NBA’de oynuyor, geliyor sonra burada oynuyor. Micic belki NBA’e gidecek. Ben hiçbir zaman büyük hedeflerden çekinmem, Aksine bu bana cesaret veriyor. Bana böyle bir motivasyon kaynağı oluyor. Şimdiden motivasyonum o. Önümüzdeki 2 sene yine Avrupa şampiyonu olmak. Ondan sonra da gelecekler yani, ben buna inanıyorum.”
Kasapoğlu: “İnşallah, inanıyoruz. Hocam biraz da bu yılı konuşalım. Çok zorlu 41 maçlık bir süreç ve hakikaten çok uzun bir süreç. Real Madrid serisi de ayrıca zorlu oldu. Hiç umutsuzluğa kapıldınız mı? Bu duyguyu nasıl yönettiniz?”
Ataman: “Umutsuzluğa hiç kapılmadım ama endişeye kapıldığım oldu. Özellikle ilk iki Real Madrid maçını biliyorsunuz çok farklı kazandık İstanbul’da. Ondan sonra 3. maça daha bir rahat gittik. Maçı kazanıyorken, biraz önce söylediğim gibi artık biz başarıyı beklemeye başladık. Yani Dörtlü Final’e kalma başarısını beklemeye başladık. Biz bekledikçe onlar geldiler. Yani başarı bize gelmedi, rakip üzerimize geldi. Bizi yendiler 2-1 oldu. Dördüncü maç da buna benzer geçti. Bu sefer maça çok endişeli başladık. 17 salı geri düştük. Maçı çevirdik, tekrar öne geçtik ama yine benzer şekilde kaybettik. Serinin son maçı bu sene bizim yaşadığımız, yani benim de yaşadığım en stresli karşılaşmaydı. THY Avrupa Ligi finalinde ben stresli değildim. Kazanacağıma çok emindim ama Real Madrid maçında stresliydim. Herkes bizim çok kolay bir şekilde Dörtlü Final’e kalacağımızı düşünürken, iş zora girmişti. Real Madrid artık başarabileceğine inanmıştı. Herkeste endişe vard. Biz 2021 yılında, yani bu sezonun, bu yılın başından itibaren İstanbul’da hiç maç kaybetmemiştik. Ne Türkiye Ligi’nde ne THY Avrupa Ligi’nde. ‘Belki çok iyi oynamayabiliriz, stresli bir maç geçecek ama biz bugün kazanacağız.’ diye düşündük. İstatistikler onu gösteriyor. Fenerbahçe’ye kaybetmemişiz, CSKA’yı 30 sayı farkla yenmişiz, diğer takımların hepsini yenmişiz. Valencia’yı yenmişiz, Barcelona’yı farklı yenmişiz. Şu çok önemli hayatta, endişeye kapılsam bile hiçbir zaman başarısızlığı düşünmedim. ‘Kaybedersek ne olur?’ Hayır, bunu düşünmeyeceksin. Endişelenebilirsin bu normal. Çünkü rahat giden yerde iş biraz sıkışmış ama başarısız olmayı düşünmeyeceksin. ‘Ben bunu başaracağım.’ diyeceksin. Çünkü başarısızlığı düşündüğün anda tedirginlik başlar. Bana göre endişe ile tedirginlik aynı kelimeler gibi duruyor ama değil. Evet biraz endişeli olabilirsin ama tedirgin olduğun zaman, o tedirginlik sana hata yaptırır, korkaklık getirir. Onun için bu şekilde o duyguyu da aştık.”
Kasapoğlu: “Demek ki endişelensek dahi moralimizi, motivasyonumuzu, hedefimizi şaşırmayacağız.”
Ataman: “Kesinlikle hiçbir zaman korkmayacağız.”
Kasapoğlu: “Aynı cesaretle inançla yürüyeceğiz.”
Ataman: “Hayatta bazen endişelenmek de önemli. Yani hep böyle çok rahat, her şey çok güllük gülistanlık değildir. Hayat böyle bir inişli çıkışlıdır. Bazen o endişeyi duyacaksın ki ileriye gitmek için oradan kendine bir motivasyon yaratacaksın.”
Kasapoğlu: “Hocam oğlunuzu görüyorum yanınızda, maçlarda. Sarp, siz onu yetiştiriyorsunuz. Ne tür yaklaşımları var? Eleştirileri var mı? Önerileri var mı? Ne diyor size?”
Ataman: “Vallahi hiç sormayın. Sarp çok meraklı. Çocukluğundan beri kendini basketbol sahasının içinde buldu ve benim belki de kariyerimin en parlak dönemine denk geldi. Galatasaray ile şampiyonluk, Beşiktaş ile şampiyonluk, Anadolu Efes ile final, şampiyonluk. Sarp’ın da hedefi hep yüksek. Bizde bu motivasyon hep en yukarıda. Geçenlerde yayıncı kuruluş ile ailece bir röportaj yaptık. Sarp’a geldiği zaman, “Biz artık LeBron James’e karşı oynamak istiyoruz. Lakers’a karşı oynamak istiyoruz.” dedi. Bazen kaybettiğimiz maçlardan sonra eve dönerken, ben genelde maçtan sonra konuşmam, daha arabanın içinde, ‘Baba niye orada mola almadın?’, ‘Baba, Dunston’ı fazla oynattın. Keşke orada Tibor’u oynatsaydın.’, ‘Larkin neden çok oynadı bugün? Çok formda değildi, onun yerine Beaubois’yı oynatsaydın.’ gibi sorular soruyor. Basın baskısı, kamuoyu baskısı, yönetim baskısı, ben de evde bir de Sarp’ın baskısı var.”
Kasapoğlu: “Sarp sadece kritik etmiyor, öneri de getiriyor.”
Ataman: “Öneri getiriyor. Antrenmanların neredeyse tamamına geliyor. Mesela artık antrenmanlarda oyuncuların performanslarını tutuyor. İstatistik tutuyor ve antrenman biter bitmez bana veriyor. Mesela bu antrenmanda Larkin kaç tane üçlük kullandı. Kaç tane başarılı oldu. Sertaç kaç ribaund aldı. Ondan sonra da birtakım önerilerle geliyor. 10 yaşında. Herhalde NBA’e gitmek istiyor, olacak mı bilmiyorum. İnşallah olacak. Sarp’a, ‘Antrenörlük yapacak mısın?’ diye soruyorlar. ‘Ben zaten yapıyorum.’ diyor. İki sene önce bir All Star maçı vardı. Benim yanımdaydı, ‘Baba ben yapayım antrenörlük.’ dedi. ‘Yap.’ dedim. Antrenörlük yaptı orada. Maçın içinde oyuncularla konuşuyor. Sarp kesin bir kere NBA’de olacak da ondan önce ben olabilecek miyim onu göreceğiz.”
Kasapoğlu: “İnşallah, siz bu yolu açtıktan sonra nice Sarp’lar nice Ergin Ataman’lar yürüyecektir. Tabii hocam bir de ikizler var. Onlar ne yapıyorlar? Bu konuda sporla araları nasıl? Basketbol mu başka branş mı? Bu şampiyonluk sürecinde onların havası nasıldı?”
Ataman: “Ben buradan izleyen gençlere, ailelere seslenmiş olayım. Şu anda 23 yaşındalar. ABD’de biri elektrik mühendisliği okuyor, diğeri psikoloji ve güzel sanatlar okuyor. Daha 4-5 yaşında ben onları spora başlatmıştım. Önce cimnastikle başlattım. Sonra biraz yüzme yaptılar. Ondan sonra böyle 9-10 yaşına geldikleri zaman da, ‘Voleybol mu istiyorsunuz basketbol mu?’ diye onlara sordum. ‘Biz voleybol oynayalım, basketbolda biraz daha temas var.’ dediler. Daha fazla erkek sporu olarak gördüler. Ben de daha iyi, basketbolcu olurlarsa ‘Ergin hocanın kızları.’ denecek diye düşürdüm. Voleybol oynadılar 16-17 yaşına kadar. Eczacıbaşı’nda Galatasaray’da iyi de oynuyorlardı. Aynı zamanda da Saint-Joseph Koleji’ne gidiyorlardı. Başarılı bir sporcu, sadece spor yüksek okuluna gidememeli. ABD’deki gibi Stanford’da da okuyabilmeli. 16 yaşına geldikleri zaman bir seçim yapmak zorunda kaldılar. Okulu seçtiler. Oraya yöneldiler. Şimdi de gayet iyi bir şekilde eğitimlerine devam ediyorlar. Maçları tabii ABD’den takip ediyorlar. Onlar da çok mutlular.”
Kasapoğlu: “Tabii onlarda da bir spor altyapısı, temel var ve ilgi de var. O da çok önemli ama şunu ben yeri gelmişken ifade edeyim. Spor mu eğitim mi önemli bir ikilemdi. Tüm dünyada bir şekilde var. ABD belki bunu pek çok boyutuyla aşmış durumda ama biz de biliyorsunuz geçtiğimiz yıl üniversite burslarını başlattık. İlkokullara kadar indirdik. ‘Spor mu eğitim mi?’ ikilemini aşacak önemli bir mesafe kat ettik. Tabii uzun bir yol bu, bir kültür, kurumlara ait kültürlerde değişiklik, ailelerde o anlamdaki yaşam kodlarında birtakım değişikler yapmak lazım. Zaman alacak ama o konuda başlangıcı yaptık. Artık hem doktor hem de sporcu, hem olimpiyat şampiyonu hem de mühendis görebiliriz. İlk bu sene yerleşti öğrenciler. Su topu sporcusu bir kızımız tıp fakültesine yerleşti mesela. Buna benzer çok örnek olacak ve inanıyorum ki bu anlamdaki engelleri aşacağız.”
O mu? Bu mu?
Kasapoğlu: “Yaz mı? Kış mı? Neden?”
Ataman: “Yaz, kesinlikle yaz. Bir kere stres yok. Maç stresi yok ve ben denizi çok seviyorum, yüzmeyi çok seviyorum. Yazın transfer dönemi biter bitmez kendimi hemen denize, sahile atıyorum. Onun için kesinlikle yaz diyorum.”
Kasapoğlu: “Lahmacun mu? Pizza mı? Neden?”
Ataman: “Şimdi ben İtalya’da uzun süre yaşadım. Çocukluğum İtalya’da geçti. Pizza diyorum.”
Kasapoğlu: “THY Avrupa Ligi’ni iyi oyuncu olarak mı kazanmak, yoksa hoca olarak kazanmak mı? Neden?”
Ataman: “Hoca olarak. Oyuncu olarak bu zevki tadamadım ama hoca olarak tattım. O sorumluluk, kazanan grubun lideri olmak bana göre çok güzel. Tabii ki oyuncularım için de çok güzeldir ama ben hiçbir zaman profesyonel olarak oynamadım oyunu. Onun için onu tadamadım. Onu artık kazanan oyuncularımıza sormak lazım.”
Kasapoğlu: “Zaman Makinesi olsa geçmiş mi? Gelecek mi? Neden?”
Ataman: “Gelecek sayın bakanım. Geçmişten tabii ki ders almak önemli ama hep geleceğe bakacaksın. Ben zaman makinesi olsa geleceğe gidip nereye geldiğimi görmek isterim. Acaba NBA’de takım çalıştırıyor muyum çalıştırmıyor muyum görmek isterim.”
Kasapoğlu: “Basketbol tabii saniyeler saliseler önemli. Son saniyede kazanmak mı? Açık farkla kazanmak mı? Neden?”
Ataman: “Bir final maçıysa THY Avrupa Ligi finali maçıysa son saniyede kazanmanın hazzı çok daha fazla. Bu izleyenler için de böyle. Çünkü o heyecanın sonunda o son saniye basketiyle kazandığın zaman, herkeste daha büyük bir adrenalin oluşuyor ama normal bir maç ise o son saniyeye kalmayı beklemeden kazanmak daha iyi.”
Kasapoğlu: “Adrenalin olunca farklı oluyor diyorsunuz.”
Ataman: “Farklı oluyor o yüzden son saniye diyeyim.”
Kasapoğlu: “Seyircide bıraktığı his, hatıra da ayrı oluyor hakikaten.”
Gerisini Getir
Kasapoğlu: “Benim için Türkiye demek.”
Ataman: “Vatanım, bayrak. Ben vatanımı çok seven bir insanım. Onun için de Türk olmaktan gurur duyuyorum. Türkiye’de yaşamaktan da… Dünyanın birçok şehrinde bulundum. Hatta zaman zaman çalıştım. Herkes Paris der, Barcelona der, New York der, hepsinde bulundum. 1-2 hafta sonra hep ülkeme dönmeyi özledim. Biz Türk’üz ve ben Türk olmaktan gurur duyuyorum. Bana göre Türkiye dünyanın en güzel ülkesi.”
Kasapoğlu: “Çocukluğuma dönseydim…”
Ataman: “Çocukluğuma dönseydim biraz daha sosyal olmayı isterdim. Çocukluğumda biraz daha böyle içine kapanık bir çocukmuşum. Biraz daha böyle futbol oynamak, basketbol oynamak, biraz daha fazla oyun oynamak isterdim. Onu söyleyeceğim. Aslında güzel de bir çocukluk yaşadım ama çocukluğuma dönmek ister miydim şu anda? İsterdim vallahi. Keşke sizinle çayırlarda çıkıp oynasak futbol. Buradaki arkadaşlarla beraber. Siz böyle takım elbise, bakanlık koltuğu, biz hoca koltuğu, röportaj yapıyoruz. Sarp burada olsaydı baba bir futbol oynayalım derdi.”
Kasapoğlu: “Bir meslek sahibi olsaydım…”
Ataman: “Bakan olmak isterdim. Ben orada siz burada olurdunuz. Gençlik yıllarımda büyükelçi olmayı çok istiyordum. Hatta üniversite sınavında ilk tercihim Siyasal Bilgiler Fakültesi idi ama kazanamadım. İşletmeyi kazandım. O da şundan dolayı; uzun süreler çocukluğum İtalya’da geçti. O milliyetçi duygu ile hep böyle konsolos, büyükelçi gibi Türkiye’yi temsil eden olmak istiyordum. Kısmet böyle sporda temsil etmekmiş.”
Kasapoğlu: “En güzel şekilde temsil ediyorsunuz. Hakikaten sporun bu anlamdaki misyonu da apayrı. Bence hayallerinize bu anlamda ulaştınız. Benim için aile demek…”
Ataman: “Aile, yuva demek. Aile, beni ben yapan kültür demek. Aile, sevgi demek. O kadar önemli ki. Yani aile içinde aldığınız o insanlık, sevgi, kültür ve bunun sürdürülebilirliği benim için çok önemli. Ben biraz çok koruyan, önem veren ben ailenin tek evladıyım. Her zaman annemin, babamın yanında olmaya çalışıyorum. Onlar da bilirler ki ben hep varım. Çocuklarımın da bunu bilmesini isterim. Çocuklarımın böyle çok üzerinde değilimdir. Ben onları daha böyle otonom olmalarını, kendi özgürlüklerini, kendi bireyselliklerini kazanmalarını isterim ama dışarıdan da hep böyle bir takiple onlara doğru yola girmeleri için birtakım nasihatler veririm. Hep onların yukarıdaki koruyucularıyımdır. Benim için aile çok önemli.”
Kasapoğlu: “Kesinlikle aile toplumumuzun da en önemli kurumu aslında. Demek ki aile sevgisi, aileye aidiyet, bağlılık olunca da önemli başarı faktörü.”
Ataman: “Tabii ki yani, başarıda ailenizin de size destek olması, aynı heyecanı duyması o kadar önemli ki. Sonuçta bir antrenmandan sonra, maçtan sonra eve geliyorsunuz. Evdeki huzur, evdeki destek bence çok önemli. Örneğin THY Avrupa Ligi tek bir kupa var. Şampiyon olduğumuzda küçük kupa verildi. Diğer şampiyonluklarda sadece takıma verilir büyük kupa ama eşim Ankara’da bir el sanatçısı bulmuş, kupanın aynı orijinallikte benzeri şu an benim evimde. 19 veya 20 tane kupa var. Bu da onun ne kadar heyecan duyduğunu gösterir.”
Kasapoğlu: “Ne kadar güzel, ne kadar zarif. Hayatımda en mutlu olduğum an…”
Ataman: “Tabii ki çocuklarımın doğduğu anlar. Hepimiz için, her baba için hayatta en mutlu olunan anlar. Bu bir gerçek. Diğer mutlu olduğum anlar da tabii ki özellikle Avrupa şampiyonlukları. Örneğin İtalya’da bir takımla beraber Avrupa şampiyonu olup, maçtan döndüğümüz zaman ilk iç saha maçında 10 bin seyircinin Türk bayraklarıyla beni karşılaması çok mutlu etmişti. Çok şükür ki bu mutluluklar hep devam ediyor. En son bu THY Avrupa Ligi şampiyonluğu, ülkemizdeki insanların duymuş olduğu heyecan. İnsanlar hep böyle olumsuzlukları gündeme getirmeyi seviyorlar ama şunu gördük ki Türkiye olunca konu, başarılı olunca, herkesin beklentisi bu. Biz ülke olarak başarılı olmayı seven insanlarız. Onun için almış olduğum güzel geri dönüş beni çok mutlu etti. Böyle bir başarıda ülke olarak herkesin bundan haz duyması benim için çok büyük bir mutluluk.”
Kasapoğlu: “Sizin mutluluğunuz, ülkenin mutluluğu, gençlerin mutluluğu. Hakikaten mutluluklarınız daim olsun.”
Turquiz
Kasapoğlu: “Türkiye en çok madalyayı hangi olimpiyatta kazandı?”
Ataman: “Son dönemlerde kazanılan madalyalar var. Halterde, atletizmde, güreşte tabii ki var. Biraz daha eskilere gitmek gerek diye düşünüyorum. Özellikle güreşte çok başarılı olduğumuz yıllar var. Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Celal Atik.”
Kasapoğlu: “48’ler.”
Ataman: “Evet ben de 52 mi 48 mi diyecektim. 6-7 tane altın madalya almıştık. Bir de 3 adım atlama bir madalyamız var. 6 tane altınımız var. İnşallah önümüzde olimpiyatlar var. Sizin döneminizde bunu geçebiliriz.”
Kasapoğlu: “İnşallah. Sporcularımızla, gençlerimizle hep birlikte bu gururu yaşayacağız. Türkiye’de mavi bayraklı plajlar var. Kaç plaj var hocam mavi bayraklı?”
Ataman: “Arkadaşlar benim denizi çok sevdiğimi bilerek hazırlamış.”
Kasapoğlu: “Arkadaşlar o konuda sizin ilginize göre tabii haksızlık yapmak istemedik.”
Ataman: “Ben daha çok Çeşme, Bodrum, o plajları biliyorum. Göcek tarafı, Ege tarafı…”
Kasapoğlu: “Her tarafımız ayrı cennet.”
Ataman: “Her tarafımız çok güzel. Mavi bayraklı herhalde 300-400 civarı plajımız vardır.”
Kasapoğlu: “519, yaklaştınız.”
Ataman: “Var var sürekli görüyorum.”
Kasapoğlu: “Voleybol, son yıllarda özellikle ciddi başarılar aldığımız bir branş. Kızlarımızın özellikle ciddi başarısı var. Geçtiğimiz günlerde Erkek Milli Voleybol Takımı’mızın başarısı var. 73 maç galibiyet serisi olan takımımız var. Bu takımımız Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi.”
Ataman: “Bunu biliyorum tabii ki. Voleybolda son dönemlerde VakıfBank, daha önceki dönemlerde Eczacıbaşı çok güçlüydü ama son dönemlerde VakıfBank. Onları da buradan kutluyorum.”
Kasapoğlu: “Biz de kutluyoruz. A Milli Futbol Takımı’mız hangi yıl ilk kez Dünya Kupası’na katıldı?”
Ataman: “58, 62?”
Kasapoğlu: “Yaklaştınız. 50’li yıllar. 1954.”
Ataman: “Ben daha hayatta yoktum o zamanlar ama büyüklerimizden duyuyoruz.”
Kasapoğlu: “Hatay kumsal açısından dünyanın en büyük ikinci kumsalına sahip. Samandağ. Biliyorsunuz ilk kumsal bu anlamda Rio. İkincisi de Hatay Samandağ. Bunun uzunluğunu ben size sorayım.”
Ataman: “İnanın bu benim için çok büyük bir sürpriz. Böyle uzunlukta plaj olduğunu bilmiyordum. İlk fırsatta gideceğim. Hatay’a hiç gitmedim. 5-6 kilometre civarında mı?”
Kasapoğlu: “14 kilometre. Spor turizmi açısından da biliyorsunuz ciddi avantajlarımız var. Alt yapımız var. Sorularda da bunu biraz gözetiyoruz. Hakikaten her yeri ayrı cennet. Az önce Bodrum, Ege, Marmaris, Göcek’ten bahsettik. Karadeniz apayrı, Akdeniz apayrı, işte Hatay kumsalı apayrı.”
Ataman: “Benim için büyük sürpriz oldu. Şu anda biraz kendime kızdım. Çok da yakın dostlarım var Hatay’da. Hep davet ediyorlar, bir türlü fırsat olmadı. Yazın bir Hatay’a gitmek gerekiyor.”
Kasapoğlu: “Güzel de bir Künefe.”
Ataman: “Evet, tabii biraz kilo problemimiz var ama gitmişken künefeyi mutlaka yiyeceğiz.”
Kasapoğlu: “Hakikaten çok keyifli bir sohbet oldu hocam. Teşekkür ediyorum öncelikle. Özellikle gençlerimiz açısından hayallerin peşinden koşmanın, o hayallere doğru gayret göstermenin, alın terinin, pes etmemenin, sabrın çok önemli bir örneğisiniz. Bunlarla ilgili açıklamalarınızı, örneklerinizi, hayat hikayenizi kısmen de olsa dinleme fırsatı bulduk. Bunu da gençlerimize aktaracağız. Biz sizinle gurur duyuyoruz. Başarılarınız, mutluluğunuz daim olsun. Sizin açtığınız bu yolda nice sporcularımız başta sizin branşınız basketbol olmak üzere yetişsinler, hedefleri aşarak, çıtaları yükselterek yarınlara yürüsünler diyorum.”
Ataman: “Ben de size teşekkür ediyorum. Bir farklılık yarattınız şu anda. Genelde biz işte bakan mevkiinde alışmışız. Bakanlıklara gitmek, böyle takım elbiseler, kravatlar, hani diyoruz ya ‘Başarı size gelmesin, siz başarıya gidin.’ diye. Siz burada zahmet ettiniz buraya geldiniz ve bizim gibi böyle spor bir şekilde geldiniz. Gençler gerçekten bunlardan bizler çok keyif alıyoruz. Sizlerin bize vermiş olduğu destek, devletimizin desteği, Cumhurbaşkanı’mızın sürekli olarak sporculara vermiş olduğu destek, gerçekten bizi mutlu ediyor. Her türlü siyasetin dışında biz şunu görüyoruz ki siz bunu içten yapıyorsunuz, Cumhurbaşkanı’mız içten yapıyor. Maç biter bitmez sizi arayabiliyorsa, bir ülkenin cumhurbaşkanı ve sizle o heyecanı paylaşabiliyorsa, siz de bundan keyif alıyorsunuz. Onun için sizlerin bizim yanımızda olmanız gerçekten büyük bir fırsat. Ben buradan gençlere de sesleneceğim. Bu fırsatları bizim de iyi kullanmamız lazım ve bir işi yapıyorsak iyi yapmamız lazım. Ben iyi yapmaya çalışıyorum. Gençlerimiz de mutlaka iyi yapsınlar.”
Kasapoğlu: “İnşallah gençlerimiz en büyük umudumuz. Sağ olun.”