Lynk, Gazze başta olmak üzere İsrail’in Filistin topraklarındaki ihlalleri ve bu kapsamda süren uluslararası davalara ilişkin, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Bölgeyi derinden etkileyen 7 Ekim 2023 saldırısı ve sonrasında yaşananların “hem beklendik hem de beklenmedik olduğu” yorumunu yapan Lynk, “Hiç kimsenin, ne Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının ne de İsrail’in buna vereceği yanıtın bu kadar şiddetli olacağını tahmin etmemesi açısından beklenmedik bir durum.” değerlendirmesinde bulundu.
ABD’nin; İsrail’in, ardında on binlerce sivil kayıp bıraktığı saldırılara hala devam etmesine izin vermesinin de beklenmedik olduğunu düşünen Lynk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu savaşın üzerinden 6 ay geçti ve en az 33 bin Filistinlinin ölümüyle karşı karşıyayız. Belki de kayıtlara geçmeyen 8 ila 10 bin ölüm daha var çünkü insanlar çöken binalarda öldü ve cesetleri bulunamadı. Savaşın devam etmesi beni hayrete düşürüyor.”
“İsrail pek çok kırmızı çizgiyi aştı”
Lynk, uluslararası hukuka göre bir işgalin geçici olması gerektiğini hatırlatarak, “Bir santimetrekare toprağın bile ilhak edilemeyeceği varsayılır ve bunun (geçici işgalin) tamamen uluslararası hukuka ve BM kararlarına uygun olarak yapılması gerekir. İsrail, bu konuda pek çok kırmızı çizgiyi aşmıştır.” ifadelerini kullandı.
“Bu Hamas’a karşı bir savaş değil. Bu Filistin halkına karşı bir savaş.” diyen Lynk, bunun göstergesinin eğitim ve sağlık kurumları gibi sivil altyapıyı hedef alan saldırılar olduğunu dile getirdi.
Eski BM raportörü, İsrail’in işgal ve abluka altındaki Filistin topraklarında on yıllardır uluslararası hukuku ihlal eden eylemlerine rağmen cezasızlıkla karşılaşmasını şöyle değerlendirdi:
“İsrail, özellikle 57 yıllık işgal süresince, uluslararası hukuku veya BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarını ihlal etmenin ve bunlara uymamanın hiçbir sonucu olmadığını, hiçbir bedel ödemesine gerek olmadığını öğrendi. BMGK, İsrail’e toprak ilhak edemeyeceğini, Doğu Kudüs’ü ilhakının yasa dışı olduğunu söyleyen bir dizi karar aldı. Bu durum, İsrail’i Doğu Kudüs’e 235 binden fazla İsrailli yerleşimci yerleştirmeye devam etmekten alıkoymadı.”
ABD, İsrail’e “diplomatik kalkan” sağlıyor
İsrail’in cezasız kalmasının başlıca nedeninin ABD’nin İsrail’e “diplomatik kalkan” sağlaması ve BMGK’de daimi üye olarak sahip olduğu veto yetkisi olduğunu kaydeden Lynk, ABD’nin veto ettiği karar tasarılarının yarısından fazlasının İsrail’i korumaya yönelik olduğuna dikkati çekti.
Lynk, “ABD, BMGK’de kritik bir kararın kabul edilmesine izin verse bile bu kararların uygulanmamasını ya da İsrail için herhangi bir sonuç doğurmamasını sağlıyor.” dedi.
İsrail’in, ABD desteği sonucunda eylemlerinin sorumluluğunu almayacağının bilincinde olduğunu belirten Lynk, “Bu durumda son 6 ayda olduğu gibi 33 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü bir savaş yürütmekten onu ne alıkoyabilir?” ifadesini kullandı.
Lynk, İsrail’in Gazze’nin büyük bir bölümünü yok ettiğini, yaklaşık 200 BM çalışanını öldürdüğünü anımsatarak, buna rağmen ABD’nin BMGK’de İsrail’i korumaya ve saldırılarını devam ettirmesi için silah ve mali yardım göndermeye devam etmesini eleştirdi.
“Bir öğrencim BMGK kararlarının bağlayıcı olmadığını söyleseydi, onu sınıfta bırakırdım”
Lynk, ramazan boyunca Gazze’de ateşkes ilan edilmesine yönelik BMGK kararının, ABD’nin savunduğu gibi “bağlayıcı olmaması” gibi bir durumun uluslararası hukuk açısından doğru olmadığını vurgulayarak, “Eğer sınıfımda bir öğrenci, BMGK kararlarının bağlayıcı olmadığını söyleseydi, o öğrenciyi sınıfta bırakırdım.” dedi.
Söz konusu kararda 4 kez “talep” kelimesinin kullanıldığına işaret eden Lynk, “İngilizcede ‘talep’ kelimesi emir kipinde kullanılır. Dolayısıyla İsrail’den ateşkese uyması talep ediliyordu, İsrail buna uymadı.” değerlendirmesi yaptı.
ABD’nin, BM’nin mimarlarından biri olduğunu hatırlatan Lynk, buna rağmen BMGK kararına yönelik tavrının “bir kopuş olduğu” yorumunu yaptı.
UCM’ye eleştiriler
Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Filistin hakkında süren soruşturmaya yönelik somut adımlar atmada yavaş olduğu yönündeki eleştirilere katıldığını ifade eden Lynk, söz konusu soruşturmanın 7 Ekim’den sonra İsrail’in Gazze’ye başlattığı saldırılardan önce Başsavcı Karim Han’ın önceliklerinden biri olmadığını dile getirdi.
Lynk, işgal altındaki Filistin topraklarındaki yasa dışı Yahudi yerleşimcilerinin yalnızca uluslararası hukuka göre değil, UCM’nin Roma Statüsü’ne göre de savaş suçu olduğunu hatırlattı.
İsrail’e karşı Batı ülkelerinin tutumlarındaki değişiklik
Lynk, İsrail’e başından beri desteğini bildiren ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinin tutumlarında değişim gözlemlendiğini dile getirerek, “Savaşın ne kadar acımasızca yürütüldüğüne ve Filistinli sivillerin olağanüstü şekilde öldürüldüğüne dair şokun, Küresel Kuzey’deki çoğu ülkenin İsrail ile olan ilişkileri hakkındaki fikirlerini yeniden düşünmeye başlamasına neden olduğunu düşünüyorum.” dedi.
ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin savunduğu “iki devletli çözüme” ilişkin şimdiye kadar ortaya tutarlı bir strateji konulmadığına işaret eden Lynk, “Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze konusunda dünyanın gelecekte de tutarlı bir strateji geliştireceğini düşünmüyorum. Çünkü İsrail üzerinde hiçbir baskı kurmadan iki devletli çözüm ve bir Filistin devleti kurmak istiyorlar.” ifadelerini kullandı.
İki devletli çözüm tartışmalarının “tam da İsrail’in istediği şey olduğunu” kaydeden Lynk, “Küresel Kuzey iki devletli çözümü tekrarlayıp durduğunda, İsrail tam da bu pozisyonu korumak istiyor. Çünkü bu Avrupa ülkelerine, bir Filistin devletinin yakın gelecekte bir yerlerde olacağı hissini verirken İsrail, yerleşimlerini yılda 25 ya da 30 bin yerleşimci ile genişletmeye, karşı çıkılmaksızın devam edebilir.” yorumunda bulundu.
“Apartheid uyguluyorsanız, işleyen gerçek bir demokratik sisteme sahip olmanız imkansız”
Lynk, Batılı ülkelerin “İsrail’in Orta Doğu’da işleyen tek demokrasi olduğu” yönündeki iddialarının gerçeği yansıtmadığını ifade ederek, “Gazze, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da yönetiminiz altındaki 5,2 veya 5,3 milyon Filistinliye apartheid uyguluyorsanız işleyen, uygulanabilir, gerçek bir demokratik sisteme sahip olmanız imkansızdır.” dedi.
Uluslararası insan hakları örgütleri tarafından hazırlanan raporların işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilere “ikinci ve üçüncü sınıf vatandaş” muamelesi yapıldığını gözler önüne serdiğini kaydeden Lynk, “Bir noktada, bunun artık sadece işgal olmadığını söylemek zorundasınız. Bu aynı zamanda ilhak ve apartheid haline geldi.” değerlendirmesinde bulundu.