Tunus’ta 2011-2013 yıllarında Dışişleri Bakanlığı görevi yapan Abdusselam, Ak Parti’nin düzenlediği “21. Yüzyılda Siyaset ve Yeni Açılımlar Forumu” dolayısıyla geldiği İstanbul’da AA muhabirine konuştu.
Cezayir’de 1-2 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen son Arap Birliği Zirvesi ve bölge ülkeleri arasındaki ilişkilere yönelik değerlendirmelerini paylaşan eski Bakan, bölgedeki problem ve tehlikelerin Arap-Türk iş birliği olmadan çözülemeyeceğini ve bu iş birliğinin her iki tarafın faydasına olacağını söyledi.
Pandeminin etkileri, Rusya ile Ukrayna savaşı ve uluslararası rekabetin artması nedeniyle dünyanın büyük bir dönüşüm yaşadığını belirten Abdusselam, küresel arenayı ve genel güç dengesini değiştirmek için bir dizi faktörün bir araya geldiğini, Arap dünyasının da farklı derecelerde bu durumdan etkilendiğini aktardı.
Cezayir’deki Arap Birliği Zirvesi’ne değinen Abdusselam, “Zirvenin gerçekleştirilmesi her halükarda olumlu bir şey. Çünkü yaklaşık 3 yıl aradan sonra bu zirvenin yapılışı hiç yapılmamasından çok daha iyi oldu. Zirvenin bu zamana kadar yapılmayışı ise pandemiyle açıklanıyordu. Ancak asıl nedenin, Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerde yaşanan kriz olduğunu düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Zirvede anlaşmazlıklar görmezden gelindi”
Zirvenin sonuçlarını da değerlendiren Tunuslu eski bakan, Arap ülkelerinin istekleri açısından bakıldığında zirvede istenenin alınamadığı yorumunda bulundu.
Ancak zirveye Arap dünyasının gerçekleri ve mevcut faktörler açısından bakıldığında, bunun olumlu bir adım olduğunu kaydeden Abdusselam, “Zirvede anlaşmazlıklar görmezden gelindi. Çünkü hiçbir taraf, yıllardır biriken bu sorunları çözebilecek güçte değil. Şu anda Arap dünyasında uzlaşma ve çatışma düzeyinin azaltılması yönünde belirgin bir eğilim var ancak bu uzlaşmalar ciddi bir pozisyon ve strateji değişikliğinin bir sonucu olarak değil, taktiksel olarak yapılıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Arap ülkelerinin çoğunun çatışmalar, savaşlar, iç siyasi ve ekonomik krizler, 2020 ABD seçimleri gibi nedenlerden ötürü yorgun düştüğünü; birbirleri arasında ve bölgedeki diğer aktörlerle uzlaşı yoluna gitmek durumunda kaldığını belirten Abdusselam, “Yine de, taktiksel bir amaç güdülse de, bu olumlu bir şey. Arap ülkelerinin kendi aralarında ve İslam ülkeleriyle ilişkilerinde çatışma ve karşılıklı çekişme yaşamasındansa yakınlaşma ve uzlaşma zemininde durmaları daha iyi.” diye konuştu.
“Arap dünyasında demokratik bir tökezleme olduğu açık”
Arap dünyasında demokrasi konusuna da değinen Abdusselam, “Arap dünyasında demokratik bir tökezleme olduğu açık ve bu sadece iç dinamiklerden kaynaklanmıyor. İç dinamikler de etkili olmakla birlikte, bu tökezlemede bölgesel ve uluslararası faktörlerin çok daha belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.” dedi.
Arap ülkelerinin demokratik seçeneği ve siyasi açılımları kabul etme konusunda büyük bir isteksizliği olduğunu belirten Abdusselam, Arap dünyasında siyasi, güvenlik, ekonomik ve toplumsal sorunların olduğunu, Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin baltalanmasının ardından geniş çaplı bir siyasi gerileme süreci yaşandığını kaydetti.
Abdusselam, karşı devrimler nedeniyle birçok Arap ülkesinin iç savaş ya da askeri darbe yaşamak zorunda kaldığını, bunun da Arap dünyasında istikrarı sarstığını ve durumu daha karmaşık hale getirdiğini söyledi.
Hiçbir Arap ülkesinin, büyük bölgesel ve uluslararası koalisyonlara doğru ilerleyen bir dünya ışığında krizlerini tek başına çözemeyeceğini, Arap ülkelerinin Arap ve İslam dünyasına sırt çeviremeyeceğini vurgulayan Abdusselam, krizleri geride bırakmak için Arap ülkelerinin kendi aralarında ve İslam ülkeleriyle dayanışma ve iş birliğine ihtiyaç duyduğunu ifade etti.
Yapılan uzlaşıların taktiksel adımlar olduğunu, stratejik bir vizyonu bulunmadığını, bu anlaşmazlıkların yeniden patlak vermeyeceğinin bir garantisinin de olmadığını belirten Abdusselam, anlaşmazlıkların hala mevcut olduğunu, sadece örtbas edildiğini dile getirdi.
Örneğin Libya’da başkent Trablus’taki merkezi hükümeti desteklemek yerine bazı Arap ülkelerinin hala askeri isyanları destekleme ısrarını sürdürdüğünü söyleyen Abdusselam, “Bu da Libya’daki güvenliği ve siyasi istikrar konjonktürünü sarsmanın yanı sıra doğrudan komşuları etkiliyor. Dolayısıyla Libya’da krizleri çıkaran ülkeler, ondan etkilenenlerin başında geliyordur.” ifadelerini kullandı.
“Zorlukları aşmak ancak Türk-Arap iş birliğiyle mümkün”
Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin istenilen düzeyde olmamakla birlikte iyiye doğru ilerlediğini ve bunun sevindirici olduğunu dile getiren Abdusselam, “Bölgenin maruz kaldığı zorlukları aşmak ancak Türk-Arap iş birliğiyle mümkün olur.” dedi.
Eski Tunus Dışişleri Bakanı Abdusselam, Türkiye ile Arap ülkeleri ilişkilerine dair sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye ile ilişkileri güçlü tutmak Arapların çıkarınadır. Nitekim Türkiye, hem komşu bir ülke hem de ekonomik ve siyasi kalkınmanın somut olarak yaşandığı bir ülkedir. Arap ülkeleri ile ilişkilerini derinliğine geliştirmek, Türkiye’nin de çıkarına olacaktır. Türkler ile Arapların kaderi, stratejik nitelikli zorluk ve risklere karşı stratejik iş birliği bağlamında birlikte olmalarıdır.”
Türkiye’nin yaşanan değişimlere karşı tetikte olması
İstanbul’da gerçekleştirilen “21. Yüzyılda Siyaset ve Yeni Açılımlar Forumu”na da değinen Abdusselam, etrafımızda yaşanan uluslararası dönüşümlerle ilgili akademisyenlerin, uzmanların, politikacıların ve araştırmacıların katıldığı bu forumda diyalogların derinlemesine yönetilen önemli bir platform olduğunu söyledi.
Bölgede ve dünyada yaşanan dönüşümleri görmezden gelemeyeceklerinin altını çizen Abdusselam, şunları kaydetti:
“Buradaki olumlu faktör ise Türkiye’nin siyasi olarak dinamik hale gelmesi ve yaşanan değişimlere karşı tetikte olmasıdır. Türkiye’deki seçkin siyaset adamları ve araştırmacılar da söz konusu dönüşümlerin büyüklüğü ve Türkiye gibi kalkınan bir ülkeye yönelik taşıdığı risklerin boyutunun farkına varabiliyor. Bu da Türkiye’nin günümüzdeki denklemde stratejik konumunu iyileştirmeye çalıştığı anlamına geliyor.”
Müslümanların moderniteye karşı üstlenebileceği sorumluluk
“Modernite Zamanında Tanrı ve Anlam: Hegemonya ve Çoğulculuk Arasında Söylem” isimli 2022 yılında baskısı çıkan kitabına da değinen Abdusselam, tanrı ve anlam konularının günümüz dünyasının temel sorunları arasında yer aldığına dikkati çekerek, “Bizler de Arap ve Müslümanlar olarak, dünyada düşünce ve felsefe bilincini etkileyen bu konuları görmezden gelemeyiz.” ifadelerini kullandı.
Şu anda küresel düşünceyi belirleyen ve moderniteye yön veren büyük sorunun, değer ve anlamın boş bıraktığı alanda nihilizmin yayılması olduğunu dile getiren Abdusselam, şunları söyledi:
“Buradaki en önemli soru ise Müslümanlar, anlamın yok edildiği bir zaman ve zeminde dünyanın materyalizm ve nihilizme yönelmesi sorunun çözümüne nasıl katkı sunabilirler? İslam, günümüz dünyasının karşı karşıya kaldığı fikri, felsefi ve değerlerle ilgili nasıl ikna edici pratik cevaplar sunabilir? Dünya bugün büyük bir entelektüel ve ahlaki krizden geçiyor. Bu Müslümanların her şey için sihirli bir çözüm sunacağı anlamına gelmiyor. Ancak Müslümanlar, düşüncelerinin yanı sıra dini ve manevi miraslarıyla ulaştıkları içtihatlar üzerinden modernitenin yolunu düzeltmeye katkı sunabilirler.”
Müslüman ülkelerindeki milliyetçilikler
Müslüman ülkeler arasındaki ilişkilere de değinen Tunus eski Dışişleri Bakanı Abdusselam, İslam coğrafyasında milliyetçiliğin göz ardı edilmeyecek kadar etkili olduğunu dile getirerek, “Ama milliyetçilikleri, izole edilmiş adalara dönüştürmek kaderimiz değildir. Büyük İslam milliyetleri birbirlerine açık ve birbirileriyle iş birliği içinde olmalıdır. Birbirlerine kapalı olmaları halinde ırkçılıkla sonuçlanan hastalıklı milliyetçiliklere dönüşür.” diye konuştu.
“Arap Baharı”nın bitmediğine dikkati çeken Abdusselam, çünkü değişim koşullarının hala var olduğunu ve kriz faktörlerinin de giderilmediğine işaret ederek, “Arap Baharı enkazları üzerinde yönetime gelen güçler ise daha derin krizlerle boğuşuyor.” dedi.
İslamcılığın hala belirleyici olduğunu ve ona alternatif başka akımlar olmadığını ifade eden Abdusselam, “İslamcılığın alternatifi, daha bilinçli ve daha dinamik yeni bir İslamcılıktır.” dedi.
Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AK Parti), Türk topraklarında kök salmış İslam mirasından beslenen milli bir parti olarak tanımlayan Tunuslu eski Bakan, dolayısıyla bu partinin Türk hassasiyeti göstermesinin gayet doğal olduğunu söyledi.
İslam coğrafyasında iki farklı akımın olduğuna dikkati çeken Abdusselam, akımlardan birinin Arap dünyasında daha yaygın olan ve kökleri Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve Abdullah en-Nedim’e uzanan yenilikçi selefi harekete dayandığını, ikincisinin ise Türkiye ve Orta Asya’da yaygın olan tasavvuftan beslendiğini ifade etti.