Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) “Selam Tevhid” soruşturmasında kumpas kurduğu iddiasına yönelik firari sanıklar Fetullah Gülen ile eski emniyet müdürlerinin de arasında yer aldığı 13’ü tutuklu, 13’ü firari 90 sanığın yargılandığı davada verilen hükmün gerekçesi açıklandı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince hazırlanan 4 bin 20 sayfalık gerekçeli kararda, sanıkların yerine getirdikleri soruşturma faaliyetinin resmi görevleri kapsamında kalmadığı ve FETÖ’nün bu soruşturma üzerinden bir eylem teşekkülün de bulunduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu.
Kararda, sanıkların tanzim ettiği tutanaklarda, çözümleri yapılan görüşmelerin belli kısımlarının alındığı, bu görüşmelerde nasıl bir suça yönelik eylem hazırlığı, tertip ve planlamasının yapıldığının açıklanmadığı belirtilerek, bu görüşmelerin suça konu edilemeyecek mahiyette olduğu kaydedildi.
Sanıkların, herhangi bir tespit yapılmadan veya bir somut gerekçeye dayanmadan söz konusu şahıslara ilişkin teknik ve fiziki takip yaparak kayda aldıklarını anlatılan gerekçeli kararda, tutanağa alınan görüşme içeriklerinin sıradan olup hiçbir suç unsuru içermediği, suça konu edilemeyecek görüşmelerden yola çıkılarak alelade şekilde her görüşülen kişinin soruşturmaya dahil edilmesinin sağlandığı, bu görüşmelerde İsrail-Amerikan karşıtlığının dikkat çekilmesi adına büyük puntolarla betimlendiği anlatıldı.
Kararda, aile içi veya eşler arasındaki görüşmelerin yasak dinleme kapsamında olmasına rağmen sanıklar tarafından dinlenip kayda alındığı aktarılarak, yine aile içi ve eşler arasındaki görüşmelerin dinlemesine dair yasaklayıcı hükümlerinden kurtulmak adına bu kez görüşülen eşlerin ve çocukların soruşturmaya dahil edilip doğrudan dinlenmelerinin sağlandığı bildirildi.
Gerekçeli kararda 2000 yılında terör örgütü kapsamında yargılanan şahısların aradan geçen 10 yıl gibi bir süre zarfında herhangi bir eylemleri bulunmadıkları halde soruşturmaya dahil edilip sözde soruşturmaya legal bir görünüm verilmeye çalışıldığı anlatılarak, “Sanıkların bir kısım şüpheliler hakkında salt İran ülkesi lehine ajanlık faaliyeti olarak tarif ettikleri eylemlerden bahisle soruşturmanın yürütüldüğünü ve ısrarla adı geçen örgütün eylemlerini deşifre ettiklerini belirttikleri, ancak 1990-1995 yılları arasındaki eylemler ile Hizbullah isimli örgüte yapılan 2000 tarihli operasyonlardan başka 2010-2011 yıllarına değin hangi eylemin tespit edildiğini ortaya koyamadıkları” vurgulandı.
“İstihbarat ajanlığı yapma amacı güttüler”
Kararda, sanıkların yetkileri bulunduğu dönemde 3-3.5 yıllık uzunca süredeki soruşturma sürecini hiçbir operasyon yapmaksızın geçirdikleri bilgisine yer verilerek, “Sırf Kamile Yazıcıoğlu isimli şahıstan geldiği iddia edilen belgelere dayalı olarak yaptıkları işlemlere haklılık oluşturulmaya çalışıldığı, bu belge ve dijitallerin delil niteliklerini kaybedeceğini bildikleri halde yasa ve usule uygun işlem tesisi için 7 aya yakın bir süre bekleyerek içerikleri tümüyle yasadışı haline getirdikleri, tüm bunlarla esas gayenin soruşturma sonucunda terör faaliyetinin tespiti olmayıp 2013 yılından itibaren soruşturma çemberlerine alınan devlet kademelerinin işleyişi ile devlet erkanının ve hükümetin yürüttüğü faaliyetlere ulaşmak olduğu anlaşılmıştır” denildi.
Bu şekilde FETÖ’nün hem devlet ve meşru hükümetin, terör örgütleriyle irtibatlandırıp zorda bıraktığı, hem de işlevsiz hale getirerek toplum nezdinde itibarsızlaştırılmaya çalıştığı anlatılan gerekçeli kararda, “(FETÖ’nün) Ülkemize hasmane tutum sergileyen yabancı ülkeler lehine kullanmaya elverişli gizli askeri ve siyasal bilgilere, iç ve dış politik siyasal verilere ulaşılarak istihbarat ajanlığı yapma amaçlarını güttüğü ortaya çıkmıştır.” ifadesine yer verildi.
Soruşturmada hedef yapılan ve diplomatik dokunulmazlıkları bulunan İran Ülkesi İstanbul Başkonsolosluğunda görevli konsoloslar N.G, A.K., İ.N, S.B.R. ile A.M.N’nin “Konsolosluk memurları ve konsolosluk hizmetlileri, resmi görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işledikleri fiillerden dolayı kabul eden devletin adli ve idari makamlarının yargısına tabi değildirler” hükmüne tümüyle aykırı hareket edilerek takip altına alındığı belirtilen kararda, bu suretle esasen sanıkların amacının yabancı ülke temsilcilik görevlilerini takip altına almak ve FETÖ lehine istihbari bilgi elde etmek olduğunu gösterdiği aktarıldı.
Kararda, hedef şahısların, görüştükleri kişiler soruşturmaya alındıktan sonra bu kez bunların da görüştükleri kişilerin aynı şekilde gerekçesiz veya terör soruşturmasına gerekçe olamayacak nedenlerle soruşturmaya dahil edildikleri bunun silsile şeklinde devam ettirilerek dosyanın genişletildiği anlatılarak, hedef şahısların mahrem durumlarının kaydedilip tape yapıldığı, devlet organlarının temsilcilerinin iletişimlerinin dolaylı yoldan takip edilip kayıt altına alındığı, bu şekilde ülke yönetiminin işleyişi, ülke ve uluslararası çıkarları ortaya çıkarılıp kayda alındığı, devlet sırrı niteliğine haiz olan bilgiler “casusluk maksadı” olarak nitelendirilebilecek bir amaçla takip edilip kayda alındığı belirtildi.
Yeni mesleğe başlayan polis veya komiser yardımcılarının doğrudan terör şubeye alındıkları ve hiçbir tecrübeleri bulunmadığı halde bu göreve seçildikleri ifade edilen kararda, sonradan elde edilen delillerden de anlaşıldığı üzere örgütsel irtibatı bulunan, ideolojik olarak tam anlamıyla örgüte bağlı birer örgüt mensubu oldukları ve kendilerine güven duyuldukları için sanıkların bu göreve getirildikleri bildirildi.
Mahkeme de FETÖ’nün kumpas soruşturmasını “sözde” olarak tanımladı
Kararda, teknik büronun tamamen dışarıdan bağımsız görev yürütüp kimsenin içeriye alınmadığı bir yer olduğunun sanıkların ifadelerinden ve savunmalarından anlaşıldığı, bu şekilde güvenirliği bulunmayan kimsenin soruşturmayı ve sürecini öğrenip ifşasını sağlamasının da önlendiği belirtilerek, “Yaklaşık 3-3.5 yıllık süresinde yapılmayan resmi suç raporlarının yoğun bir şekilde 10-15 Aralık tarihlerinde tamamlandığı, bir kısım dinlemelerin dahi bu tarihlerde sonlandırıldığı bunun ise FETÖ’nün emniyet yapılanmasının Tem Şube ile 17-25 Aralık kumpas operasyonlarını yapan diğer şubelerle, tek bir yerden talimat doğrultusunda eş güdüm içinde hareket edildiğini, bu dosyadan da kumpas hazırlıklarının tamamlanıp devlet ve hükümete karşı bu soruşturma üzerinden harekete geçileceğini gösterdiği ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan görev değişiklikleri ve bu sözde soruşturma dosyasına el konulması ile bunun önlendiği” kaydedildi.
Dinleme yapan IP’lerden birinin Ankara Emniyet binası olduğu, sanıkların buna ilişkin bir değerlendirme yapmaktan kaçındıkları, İstanbul’da yürütülen bir soruşturmanın yasal dinlemesini yapan bilgisayarın veya buna ilişkin IP’nin Ankara emniyetinde kullanılarak bu bilgisayar üzerindeki KDM modülünün aktif edilerek buradan da dinleme yapıldığı anlatılan kararda, dinleme işlemlerinin Teknik Büro Amirliği dışında hiçbir yerde yapılmaması yönünde yasal zorunluluk bulunmasına rağmen bir tanesi de Amerika Birleşik Devletleri’nde olmak üzere farklı yerlerden dinleme işleminin gerçekleştirildiğine vurgu yapıldı.
Kararda, soruşturmanın görünen amacının her ne kadar terör faaliyetlerinin tespiti olsa da, gizli ve nihai amaçlarının bulunduğu ifade edilerek, “Yürütülme şekli ve seyrindeki usulsüzlüklerin açık ve ağır derecedeki yoğunluğu, soruşturmayı yürütenlerin homojen yerine tek bir anlayışta FETÖ’nün emniyet yapılanması mensuplarından ibaret olduğu, en başından sonuna soruşturmanın devlet erkanına ulaşma adına bir araç olarak kullanıldığı, genel geçer ibarelerden ibaret, terör soruşturmasına konu edilemeyecek gerekçelerle ve alelade surette genişletilen soruşturma çemberleri ile soruşturmanın devlet erkanına ulaştırılması, terörle veya örgütleriyle bir alakası tespit edilemedikleri halde devlet yöneticilerinin etrafında dinleme ağı oluşturup devletin takip altına alınması, terörle irtibatlandırmaya çalışılması birlikte değerlendirildiğinde, mahkememizce soruşturmanın “sözde” olarak tanımlanması gerektiği kanaatine varılmıştır.” denildi.
Mahkeme 16 Aralık 2020’de hükmünü verdi
Davayı 236. celsede karara bağlayan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklar Yurt Atayün, Ömer Köse, Osman Özgür Açıkgöz, Kazım Aksoy, Oğuzhan Ceylan, Gafur Ataç, Kürşat Durmuş, Erkan Ünal, Muhammed Kaya, Mehmet Işık, Ali Fuat Yılmazer, Oktay Bulduk, Gültekin Avcı, Yunus Emre Uzunoğlu, İsa Ardıç, Mustafa Uyanık, İsmail Yalınız, Muhammet Yasin Akyar, Mehmet Kuru ve Erhan Körtek’in “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasına karar vermişti.
Sanıklardan Ensar Doğan, Selman Yuyucu, Hasan Yüksek, Ziya Yalabuk, Ali Fuat Altuntaş, Mehmet Ersoy, Adem Demir, Sinan Karataş ve Necati Arslan’ı da “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçundan önce ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum eden heyet, sanıkların duruşmadaki tutum ve davranışları ile yargılama sürecinde gözlemlenen davranışlarını dikkate alarak, cezayı müebbet hapse indirmişti.
Mahkeme heyeti, firari sanıklar FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, Emre Uslu, Murat Çetiner, Alper Akbulut, Aytekin Koçak, Bilal Gümüşdağlı, Faruk Kıvrak, Hasan Basri Kahraman, Kılıç Aslan, Ömer Özüyılmaz, Ramazan Bolat, Reşat Nuri Polat ve Serdar Bayraktutan’ın yakalanamadığı için savunmalarının alınamadığını belirterek, dosyalarının ayrılmasına karar vermişti.