Uzmanlara göre Filistin’in efsanevi lideri Yasir Arafat’ın bağımsızlık ilanının üzerinden 33 yıl geçmesine rağmen Filistin devletinin inşası konusunda kayda değer bir mesafe katedilememesinin arkasında bölgesel ve uluslararası siyasi gerçekliğin dayattığı bir dizi neden bulunuyor.
Arafat’ın 15 Kasım 1988’de ilanıyla Filistinlilerin bağımsız devletlerini kurmaları için bir umut olan bildiri hala hedefine ulaşabilmiş değil. Bildirinin hayata geçirilmesinin önünde, işgalin devam etmesi, siyasi bölünmüşlük, uluslararası ortam, müzakere süreci ve İsrail’le normalleşme gibi zorlukların bulunduğu belirtiliyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra pek çok Arap ülkesi bağımsızlığını kazanırken Filistin halkı İngiliz sömürgesinden İsrail işgaline geçti ve bu durum hala devam ediyor.
Bağımsız Filistin devletinin kurulmasına yönelik pek çok siyasi girişime rağmen bu kapsamdaki çabalar, bölge içinde ve dışında yaşanan değişikliklerin bir sonucu olarak başarısız oldu.
Bağımsızlık Bildirisi
Yasir Arafat, 15 Kasım 1988’de Cezayir’deki Milletler Sarayı’nda düzenlenen Filistin Ulusal Konseyi toplantısında, başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını içeren “Bağımsızlık Bildirisi”ni ilan etti.
Ulusal bağımsızlığı konu edinen şiirleriyle ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş’in kaleme aldığı bildiride şu ifadeler yer alıyordu:
“Ulusal Konsey, Allah’ın adıyla ve halkı adına Filistin toprakları üzerinde başkenti Kudüs olan bir devlet kurulduğunu ilan ediyor. Filistin devleti, Filistin halkına karşı sorumluluğu olan Birleşmiş Milletleri (BM), barış ve özgürlük sevdalısı dünya halkları ve devletlerini, Filistin topraklarındaki İsrail işgaline son verilmesi konusunda gereken çabayı göstererek ve halkın güvenliğini sağlayarak, Filistin devletinin hedeflerine ulaşması ve halkının yaşadığı sıkıntıların bitirilmesi için yardıma çağırıyor.”
Bu adımın, Filistin halkının vatanı Filistin’e dair en doğal, tarihi ve yasal haklarının yanı sıra vatanlarını ve onun bağımsızlığını korumak için art arda gelen nesillerin yaptığı fedakarlıklara istinaden atıldığı kaydedildi.
Bağımsızlık Bildirisi’nin Arap zirvelerinde alınan kararlar ile 1947’den bu yana BM kararlarında somutlaşan uluslararası meşruiyetin gücüne, Filistin Arap halkının toprakları üzerindeki kendi kaderini tayin, siyasi bağımsızlık ve egemenlik haklarına dayandığı ifade edildi.
Bildiride, Filistin devletinin, Arap Birliğinin sözleşmesi ile ortak Arap eyleminin güçlendirilmesinin yanı sıra BM’nin ilke ve hedeflerine, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne bağlı olduğu vurgulandı.
İşgalin devam etmesi
Aradan geçen 33 yılda Filistin devletinin neden hâlâ kurulamadığını AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, bölgesel ve uluslararası faktörlerin yanı sıra Filistin içindeki durumun da gelinen noktada etkili olduğunu düşünüyor.
Filistinli siyasi analist ve yazar Mustafa İbrahim, “İsrail işgalinin devam etmesi, bağımsız Filistin devletinin kurulması hayalinin önünde büyük bir engel.” ifadesini kullandı.
İşgalin, Yahudi yerleşim birimlerinin genişletilmesi, Yahudileştirme, Kudüs sakinlerinin kovulması ve Gazze Şeridi’ne yönelik abluka politikaları ile apartheid uygulamalarını kapsadığını kaydeden İbrahim, tüm bunların Filistin devletinin kurulması hayalini uzaklaştırdığını belirtti.
İbrahim, “Yerleşim birimlerinin genişletilmesi ve Filistin topraklarının yutulması politikası Filistin devletinin kurulmasını çok zorlaştırıyor.” diye konuştu.
Filistinli yazar, bu siyaseti kabul etmediğini iddia eden uluslararası arenada sergilenen tavrın da bu reddi gerçek kararlara çevirmediğini vurguladı.
Filistin’deki siyasi bölünmüşlük
Filistin’deki iç siyasi durumun da bağımsız devlet kurma hayali önünde engel oluşturduğunu ifade eden İbrahim, şunları söyledi:
“Siyasi bölünmüşlük ve bunun yansımaları, Filistinlileri haklarını alma imkanından uzaklaştırıyor. Filistin Kurtuluş Örgütünü (FKÖ) stratejik hedeflerine ulaşamaması ya da işgal yönetimiyle ilişkisini gözden geçirememesi gibi bir durum da söz konusu. İsrail Filistin’deki bu siyasi ayrılığı kullandı ve Batı Şeria’yı Gazze’den ayırmaya çalıştı. Siyasi bölünmüşlük ayrıca, İsrail’in çatışmaya çözüm bulunması aşamasından çatışmayı idare aşamasına geçişini kolaylaştırdı.”
İsrail’in Filistin devleti kurulması konusunda daha uzlaşmaz hale geldiğini ve halihazırda sadece “Filistinlilerin yaşam şartlarıyla ilgili kolaylık sağlama” şeklinde bir seçenek sunduğunu kaydeden İbrahim, “Filistin ulusal projesinin yeniden gözden geçirilmesi, siyasi bölünmenin sona erdirilmesi, ulusal bir vizyon üzerinde anlaşılması, FKÖ’nün yeniden yapılandırılması ve Filistinli grupların yapıya dahil edilmesi” gerektiğini vurguladı.
– Uluslararası ortam
“Çevresel ve bölgesel değişiklikler ile güç dengesizliği de Filistin devletinin kurulması önünde duran engellerden biri.” diyen İbrahim, Arap Baharı olarak adlandırılan ve bölgede önemli değişikliklere neden olan sürecin Filistin meselesine olumsuz yansıdığını söyledi.
İbrahim, “Arapların ve Filistinlilerin zayıflığı, gerçek anlamda bir Arap birliğinin olmayışı, İsrail’e destek veren uluslararası toplumu etkiledi.” dedi.
Filistinli siyasi analist Ömer Ceara ise bağımsız bir Filistin devleti kurulmasının ABD iradesine bağlı olduğu değerlendirmesinde bulundu.
“Devletlerin kurulması ve yıkılması kişisel veya bölgesel bir karar değil, birinci derecede ABD kararıdır.” diyen Ceara, ABD’nin Orta Doğu gibi bir bölgede İsrail’in tuhaf varlığını koruyabildiğini aktardı.
ABD’nin Orta Doğu’da istikrarı sürdürmek için iki devletli çözüm projesiyle ilgilendiğini ancak İsrail’in çıkarlarının, egemenliğinin ve üstünlüğünün etkilenmemesine de özen gösterdiğini belirten Ceara, pratikte ise Washington yönetiminin İsrail’e verdiği desteğin, iki devletli çözümü baltaladığını, ABD’nin İsrail’in yanında Filistin devleti kurulması konusunda ciddi olmadığını ifade etti.
Müzakere süreci
Filistinli siyasi analist Husam ed-Deceni de “İsrail ile FKÖ arasında 20 yıldan uzun süren müzakere süreci, Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanamadı.” diye konuştu.
İsrail’in bu süreci, kendi çıkarları ve Yahudi yerleşim birimi projelerine vakit kazanmak için kullandığını kaydeden Deceni, direniş ve siyasi müzakereleri birleştirme yoluyla devlet kurma yolunda İsrail üzerinde baskı oluşturulabileceği yorumunu yaptı.
Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi
Deceni, “Bazı Arap ülkelerinin son dönemde İsrail’le normalleşmesi, 2002’de kabul edilen ‘Arap Barış Girişimi’ne darbe niteliğinde.” ifadesini kullandı.
Girişimin, 1967 sınırlarına geri dönülmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulması sonrasında İsrail’le normalleşmeyi öngördüğünü aktaran Deceni, bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşmenin devam etmesinin bağımsız bir Filistin devleti için yapılacak herhangi bir siyasi müzakereyi başarısız kılacağını dile getirdi.
Deceni, “İsrail hiçbir şey vermeden her şeyi aldı ve çözüm süreci konusunda daha uzlaşmaz hale geldi.” değerlendirmesinde bulundu.