İsrail devletini kurmak için İngiliz manda yönetimine ve bölge halkına yönelik terör eylemleri düzenleyen ve liderliğini Avraham Stern’in yaptığı Lehi (Stern) ile Menahem Begin öncülüğündeki İsrail Ulusal Askeri Örgütü (İrgun) militanları, Palmah ve Hagana gibi siyonist terör örgütlerinin de desteğiyle 9 Nisan 1948’de Filistin’in Deyr Yasin köyüne baskın düzenlemiş ve 254 Filistinliyi katletmişti.
Deyr Yasin katliamı Filistinlilerin, tarihi Filistin’in diğer bölgelerine ve komşu Arap ülkelerine göçünde önemli bir faktör oldu. Bu katliam ayrıca 1948’de Arap-İsrail Savaşı’nın fitilini ateşleyen en önemli nedenler arasında yer aldı.
Henüz 10 yaşındayken Deyr Yasin katliamında babasını, annesini ve iki ağabeyini kaybeden ve bugün 83 yaşında olan Meryem Akıl (Umm Usame), işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki evinde konuk ettiği AA ekibine, Yahudilerin köye saldırısını, öncesi ve sonrasını anlattı.
Deyr Yasin’de neler yaşandı?
Kudüs’te kumaş ticareti yapan Muhammed İsmail Akıl’ın kızı olarak Deyr Yasin köyünde 1938 yılında dünyaya gelen Meryem Muhammed Akıl (Umm Usame), henüz 10 yaşındayken Yahudi terör örgütlerinin köylerine düzenlediği katliamdan kurtulmayı başaranlardan ve katliamın son tanıklarından.
Bugün 83 yaşında olan ve Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşamını sürdüren Umm Usame, 9 Nisan Cuma 1948 gecesi köylerine düzenlenen saldırıyı şöyle anlattı:
“Babam Kudüs’te kumaş ticaretiyle uğraşıyordu. Deyr Yasin’den her gün Kudüs’e gidip geliyordu. Kudüs’te yaşayan halamın talebi üzerine Kudüs’teki evlerinde bir süre yaşadı. Babam, 8 Nisan’da Filistin direnişinin komutanlarından Abdulkadir el-Hüseyni’nin şehadet haberini duymuştu ve o gün köye geldi. Köy halkına Yahudilerin o gece köye saldırabileceğini söyledi ve nöbet tutmaya başladı.”
Meryem nine, babasının iki eşi ve 7 çocuğu olduğunu ve büyük ağabeyinin de babasıyla nöbet tuttuğunu belirterek, “Evimiz üç katlıydı, babamla birlikte ağabeyim de nöbet tutuyordu. Yahudiler şafak vaktine doğru, sabah ezanının okunmasıyla birlikte köye indiler. Araçları yoktu. Köyün etrafını kuşattılar. Kimsenin köyden kaçmasını istemiyorlardı. Hepimizi öldürmeye gelmişlerdi.” dedi.
Yahudilerin ilk olarak sabah namazı için abdest almaya çıkan bir köylüyü yakalayıp öldürdüklerini ifade eden Umm Usame, “Ağabeyim onları görmüştü, onlara seslendi birkaç defa ama cevap vermediler. Bunun üzerine onlara ateş etmeye başladı. Ağabeyim köydekilerin uyanması için de ateş açtı ve çatışma başladı.” ifadelerini kullandı.
Umm Usame evlerinin köyün doğu yakasında olduğunu belirterek, çatışmanın başlamasıyla kadın ve çocukların kaçışmaya başladığını ancak hiç kimsenin Yahudilerin mermilerinden kurtulamadığını vurguladı.
Ağabeyinin büyük bir kahramanlıkla savaştığına bu nedenle çatışmanın evlerinin etrafında yoğunlaştığına dikkati çeken Umm Usame, “Bütün evimiz ateş altındaydı. Annemiz bizi nereye saklayacağını bilmiyordu. Sonra annem babaanneme seslendi, anahtarı aldı ondan ve evlerinin altındaki odaya kaçtık.” diye konuştu.
Umm Usame, çatışmaların gün boyunca devam ettiğini ve bu çatışmalarda annesini, iki kardeşini ve babasını kaybettiğini belirterek, 16 yaşındaki kardeşinin şehadetini gözyaşları içinde şöyle anlattı:
“16 yaşında bir kardeşim vardı, öğrenciydi. Uzun boyluydu. Köyün girişindeki ablamın evine sığınmıştı. Kız kardeşimin kapısını çaldılar ancak kapıyı açmadı ve kapıyı bombayla patlatarak açtılar. Ablam ve tüm çocukları yaralanmıştı. Kardeşimi de evde gördüler. Boyundan dolayı onun büyük olduğunu düşündüler. Kardeşime Kastel’de kaç kişi öldürdüğünü sordular. Ablam onlara boyuna bakmayın bu hala küçük ve öğrenci dedi.
Hayır bu Kastel’de bizimle savaştı dediler. Ablam ne olur onu öldürmeyin size para vereyim dedi ve yanındaki 200 İngiliz sterlinini onlara verdi. Parayı aldılar ama kardeşimi bahçeye çıkarıp başını eğdiler. Kafasına 5 tane mermi sıkıp şehit ettiler. Ablamın gözleri önünde öldürdüler onu.”
Umm Usame, babasının diğer eşi, ağabeyi ve diğer çocuklarla evlerinin arka penceresinden halasının evine, oradan da Ain Karem köyüne kaçarak katliamdan kurtulduğunu söyledi.
Dağlardan ve ormanların arasından gün boyunca yürüdüklerini ve akşam saatlerinde Ain Karem’e ulaşabildiklerini ifade eden Umm Usame, “Ne korktuk ne acıktık ne de susadık. Rabbimiz bizi korudu.” dedi.
Umm Usame, Ain Karem’den daha sonra Kudüs’ün El-Halil (Yafa) Kapısı’na bırakıldıklarını belirterek, ağabeyinin babası, annesi ve diğer ağabeyini almak üzere Deyr Yasin’e geri döndüğünü ancak onun, hepsinin şehit olma anlarına tanık olduğunu kaydetti.
El-Halil Kapısı’ndan da daha sonra Kudüs’ün Silvan Mahallesi’ne götürüldüklerini ve Silvan halkının kendilerini büyük bir matemle karşıladığını vurgulayan Umm Usame, burada ailesinin geri kalan fertleriyle beraber yaşamaya başladıklarını ifade etti.
Umm Usame, Filistin’in önde gelen isimlerinden Hind el-Hüseyni’nin kendilerini yetiştirdiğini aktardı.
Deyr Yasin’de annesi, babası ve ağabeyi olmak üzere hayatını kaybedenlerin tamamının cenazelerinin Yahudiler tarafından köydeki kuyulara atıldığını söyleyen Umm Usame, “Yollarda öldürülenlerin tamamı kuyulara atıldı. Kadın, erkek ve çocukların tamamı. Ailemin naaşlarını da evimizdeki kuyulara atmışlardı. Yahudiler Deyr Yasin’i aldı. Köyü yerle bir ettiler.” diye konuştu.
Umm Usame, Kur’an-ı Kerim okuduğunu ve her daim Deyr Yasin’de hayatlarını kaybedenlere dua ettiğini belirterek, Deyr Yasin’e ne kadar çok dönmek istediğini şu sözlerle ifade etti:
“Tüm dualarımda, özellikle sabah namazlarından sonra ‘Ya Rabbim sadece biz değil Deyr Yasin’in tüm mültecileri olarak köyümüze İslam bayrağı altında geri dönelim.’ diye dua ediyorum.”
“Bu eylemi yapmasaydık İsrail olmayacaktı”
Katliamdan sadece bir ay sonra David Ben-Gurion, İsrail devletinin kuruluşunu ilan etti.
Katliamı gerçekleştirenler arasında yer alan ve daha sonra İsrail Başbakanı da olan Menahem Begin, “Bu eylemi yapmasaydık İsrail olmayacaktı.” demişti.
Haaretz gazetesinin 2010’da Deyr Yasin katliamıyla ilgili belgeler, raporlar ve fotoğrafların kamuya açılmasının önündeki engelin kaldırılması için verdiği dilekçe İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından reddedildi.
Yerel gözlemcilere göre söz konusu katliam, Filistinli Araplar ile Yahudiler arasında o dönem zaten var olan nefrete yenilerini ekledi ve Filistin halkının hafızasında silinmez bir yer edindi.
Katliam gecesi
Katliamdan kurtulmayı başarabilen az sayıdaki tanığın daha sonra anlattıkları, 9 Nisan 1948’de yaşanan dehşeti gözler önüne serdi.
Buna göre, gece yarısı Deyr Yasin köyünü basan teröristler, anons yaparak halktan köyü terk etmelerini istedi. Ancak bunun için mühlet tanımadan evleri yakmaya başladılar, dışarı çıkmaya çalışanları da ateş açarak öldürdüler.
Deyr Yasin’de o gece 52 çocuk, ailelerinin gözleri önünde başları kesilerek öldürüldü, 60’tan fazla kadın da vücutları parçalanarak katledildi.
Köydeki bütün erkekler ise öldürüldükten sonra su kuyularına atıldı.
Katliamdan çok az sayıda sivil yaralı olarak kurtuldu. Yaralı kadın ve çocuklar olayın ardından çırılçıplak soyularak araçlara doldurulup Yahudi yerleşim birimlerinde dolaştırıldı.
Katliamdan başbakanlığa
Katliamı gerçekleştirenlerden Menahem Begin, 1977-1983 yıllarında İsrail Başbakanı oldu. Begin, “Eğer ‘Deyr Yasin zaferi’ olmasaydı, İsrail devleti de olmazdı.” diyerek saldırının meşruluğunu savunmuştu.
İsrail yönetimi, 1948’de Yahudi terör örgütlerince yerle bir edilen köyü 1980’de Givat Shaul adıyla yeniden inşa etti ve tarihin en korkunç katliamlarından birine sahne olan Deyr Yasin’deki köyün cadde ve sokaklarına katliamı gerçekleştiren teröristlerin adını verdi.
Filistinliler ise 1948’de kaybettikleri katliam kurbanlarını her yıl çeşitli etkinliklerle anmaya devam ediyor.