Sanayiden turizme birçok alanda Türkiye’nin önemli kentleri arasında yer alan Gaziantep, milli mücadele yıllarında gösterdiği kahramanlıkla da dikkati çekiyor. Kurtuluş Savaşı döneminde tüm olumsuzluklara rağmen 2 yıl gibi uzun bir süre aç ve susuz düşmana göğsünü siper eden Gaziantepliler, 25 Aralık 1921’deki büyük kurtuluş gününün 100. yıl dönümünde kendilerine vatan topraklarını emanet eden şehit ve gazilerini rahmetle anıyor.
Şehrin önde gelen ailelerine mensup ve kentin “asırlık çınarları” olarak bilinen isimler, kurtuluş gününün yıl dönümünde hissettiklerini anlattı.
Antep harbi gazilerinden Müştak Biçer’in oğlu 85 yaşındaki foto muhabiri ve yazar Halit Ziya Biçer, AA muhabirine, sivil vatandaşlar için kullanılması yasak olan ve ilk defa kentte denenen on beş buçukluk mermilerle sivil halkın bombalandığını ve savaş suçu işlendiğini söyledi.
Fransızların kentte büyük yıkımlara yol açtığını ifade eden Biçer, Ermenilerin de Fransız topçu alayına gönüllü katıldığını ve onlarla Gazianteplilere karşı savaştığını belirtti.
Yaşlıların ve çocukların dışındaki herkesin savaşa gittiğini aktaran Biçer, Fransızların şehre hakim olan tepelerden halkı vurduğunu, vatandaşların kalenin yanındaki hanlara sığındığını, ilk şehidin Habba adında bir kadın olduğunu ve ekmeğini yerken top mermisiyle öldüğünü kaydetti.
Biçer, Fransızların telgraf tellerini kesmesinden dolayı Dayı Ahmet Ağa’nın kuşlarıyla iletişim kurulduğuna, kuşları dahi öldürüldüğüne işaret etti.
Anteplilerin Çanakkale’de de savaştığını, onların çifte gazi olarak anıldığını, gazilerin yaşadıklarını bizzat onlardan dinlediğini, hatırladıkça da duygulandığını dile getiren Biçer, şöyle konuştu:
“O kadar insan ölmüş ki cenaze namazları bile kılınamamış. Fransızlar, yaralıların tekrar savaşmasına, nereden geçtiklerine, tekrar karşılarına çıkmasına şaşırırmış. Yaralılar tünellerden geçermiş. Bir kolu yoksa öbür koluyla çatışırmış. Kolunda, dizinde kurşunla yaşayan gaziler vardı. Harpten sonra olursunuz demişler, ameliyat olamamışlar. Kolunda kurşun olanlara dokunurduk, görürdük. Dizinde kurşun olanların kurşunu, onlar yürüdükçe hareket ederdi. Eğer Antep düşseydi Yunanlıları denize dökemeyecektik. İstiklal Savaşı’nın mufassal (ayrıntı) tarihi yazılmadı. Ama Antep’inki yazıldı. Lohanizade Mustafa Gaziantep Savunması’nı yazdı. Düşman buraya girebilseydi Ankara’yı, İstanbul’u da kaybedecektik. Onun için Atatürk buraya boşuna gazilik unvanı vermemiş. Kendisinden önce buraya verdi. Hiçbir yerde on beş buçuk mermi atılmamış. Antep’e attıkları bu merminin sesi, gürültüsü yok, tahribatı çok. Düştüğü yeri kaynatıyor. Sokaklarda oynayan çocukların etleri, butları ağaçlara fırlıyor.”
Antep mücadelesinin eşi benzeri görülmemiş bir olay olduğunun altını çizen Biçer, şöyle devam etti:
“Aç ve sefil haldeyken silah fabrikası kuruyorlar. O sırada eğitimden de geri kalmamak için yarı posta çalışıyorlar, yarı posta eğitim alıyorlar. Gazi değilim ama onlarla diz dize oturdum. Sefaletlerini gördüm, kahramanlıklarını duydum. Çok az konuşan insanlardı. Savaşı sorduğumuzda ‘Susun, size yaramaz, siz tahsilinize bakın. Savaş bitti. Mangalın külünü deşmeyin’ derlerdi. Ama bu mücadele dünya çapında ele alınamadı. Fransızların ağır tazminat ödemesi gerekirdi. Fransa’ya giden bir arkadaşımdan kütüphanelerine gitmelerini, savaşla ilgili yazılanları öğrenmesini istemiştim. O da araştırmış. Kendilerini suçsuz göstermek için kullandıkları mermileri Ermenilerin attığını, 80 bin obüs topunu da denemek için attıklarını yazmışlar.”
Emekli mimarın gözü yaşlı anlatımı
Gaziantep’in sevilen isimlerinden 77 yaşındaki mimar Abdülkadir Evişen ise Antep mücadelesinin anlatmakla bitirilemeyecek büyük bir destan olduğunu belirtti.
İngilizlerin kente gelmesiyle mücadelenin başladığını ifade eden Evişen, hatta ilk geldiklerinde halktan silahlarını istediklerini, saklayanları tehdit ettiklerini anlattı.
Daha sonra Fransızların kente girdiğini ve içlerinde Senegalli askerlerin de olduğunu aktaran Evişen, şunları kaydetti:
“Bir de Antep’in yerlisi olup Halep’e kaçan Ermeni alayı var. Fransızlar bunlardan faydalanıyor. Ne kadar hücum etseler de Antep’i teslim almaya muvaffak olamıyorlar. Kadınlarımız, çocuklarımız da müdafaanın içerisinde. En sonunda bombardımana başlıyorlar. Felaket bir olay. Anlaşmalara aykırı olmasına rağmen toplarla bombardıman yapıyorlar. İşin enteresan tarafı Antep’teki Ermeni yapılarına bir şey olmuyor. Bunlarda mermi izi göremezsiniz, top değmemiştir. Kayacak Mahallesi dediğimiz şimdi ki Bey Mahallesi’nde Fransızların yıktığı bir yapı yoktur. Sadece Müslüman mahallelerine, ibadet yerlerine saldırı yapılmıştır.”
Evişen, Fransızların ibadethaneleri, evleri ve daha birçok yapıyı bombaladığını, halkın bu bombardımanlardan saklanmak için mağaraları ve yeraltı su yollarını kullandıklarını söyledi.
Gazilerden dinlediği hikayeleri aktarırken gözyaşlarına hakim olamayan Evişen, bunları anlatmanın kendisine çok dokunduğunu, her andığında duygulandığını dile getirdi.
Şehit Kamil’in annesini korumak için öldürülmesinin Anteplileri harekete geçiren ilk olay olduğuna değinen Evişen, “Ondan sonra bir kadın elinde et satırıyla ‘Hiç mi Müslüman yok? Hiç mi arkamdan gelen yok?’ diyerek halkı galeyana getiriyor. Şahin Bey Nizip’e tayin edilmesine rağmen Antep’e geliyor. ‘Benim cesedimi çiğnemeden geçemezsiniz’ diyerek şehit ediliyor. O bizim sembolümüzdür. Asıl dava ondan sonra başlıyor. Atatürk’ün Antep’e yardımları başlıyor. Mermi imalathanesi kuruluyor, kurşun çinkolarını eriterek mermi yapıyoruz. Bu şekilde kendimizi müdafaa ediyoruz. Antep harap bir şehir olarak kurtuluyor. Ankara Antlaşmasıyla Türk askeri Antep’e giriyor.” diye konuştu.
Halkı gurur yaşıyor
Kent esnafından 80 yaşındaki Mustafa Şahintürk de halkın bir ekmek parçasını dahi cephedekilerle paylaştığını, kadını, erkeği çocuğuyla cephede mücadele ettiğini hatırlattı.
Gazianteplilerin unvanını aşkla, imanla aldığına dikkati çeken Şahintürk, “Allah bir daha bu acıları göstermesin. Antepli olduğumuz, burada yaşadığımız için ne mutlu bize. Böyle bir şehirde yaşadığım için çok gururluyum.” dedi.