Hasta Hakları Aktivistleri Derneğince hazırlanan raporda, sezaryen doğumlarda Akdeniz bölgesinin birinci, Kuzeydoğu Anadolu bölgesinin ise son sırada yer aldığı belirtildi.
Dernekten yapılan yazılı açıklamada, 2009 yılında “Geri Dönüşü Olmayan Karar Sezaryen” başlıklı raporlarının kamuoyuyla paylaşıldığı belirtilerek, büyük ilgi gören bu raporun Sağlık Bakanlığınca da dikkate alındığı ve akabinde Umumi Hıfzıssıhha Kanununa eklenen bir madde ile 2012 yılında tıbbi endikasyon olmaksızın sadece anne ve hekim isteği ile sezaryen yapılmasının önlenmesi amacıyla sezaryen ameliyatı için “tıbbi zorunluluk” şartı getirildiği ifade edildi.
Aradan 11 yıl geçmesine rağmen sezaryen oranlarındaki artışın önüne geçilemediğine yer verilen açıklamada, buna ilişkin hazırlanan güncel rapora yer verildi.
Buna göre Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği sezaryen doğum oranının tüm doğumların yüzde 15-18’i olduğuna vurgu yapılan açıklamada, buna rağmen Türkiye’de bunun 2003 yılında yüzde 21,2, 2009 yılında yüzde 42,7 iken 2019 yılında yüzde 54,4’e yükseldiği aktarıldı.
Sezaryen doğumlarda özel hastaneler ilk sırada
Açıklamada, sektörlere göre hastanede yapılan doğumların sezaryen oranlarına bakıldığında 2017 verilerine göre, yüzde 69,7 ile özel hastanelerin birinci sırada yer aldığına işaret edilerek, bölgelere göre sezaryen oranlarında ise 2019 verilerine göre yüzde 64 ile Akdeniz bölgesinin birinci sırada yer aldığı kaydedildi.
Kuzeydoğu Anadolu bölgesinin yüzde 37,5 ile en az sezaryen oranına sahip bölge olduğu aktarılan açıklamada, şöyle devam edildi:
“Kuzeydoğu Anadolu bölgesinin en düşük sezaryen oranına sahip olması hastane doğumlarının en az olduğu bölge olmasına bağlamak mümkündür. Sağlık kuruluşlarında gerçekleşen doğumların tüm doğumlar içindeki oranı incelendiğinde 2019 yılı itibarıyla Akdeniz bölgesindeki doğumların yüzde 99’u bir sağlık kuruluşunda gerçekleşmişken Kuzeydoğu Anadolu bölgesindeki doğumların 92’sinin bir sağlık kuruluşunda gerçekleştiği görülmektedir.”
Dünya artan sezaryen oranlarını düşürmek için uzun vadeli çalışmalar yaparken Türkiye’de halen sezaryenin güvenilir doğum yöntemi olarak sunulduğu belirtilen açıklamada yapılan çalışmaların, sezaryen doğumun anne ve bebek üzerinde uzun vadeli zararları olduğunu ispatladığı aktarıldı.
“Her iki kadından birinin gebeliği ameliyatla sonlanıyor”
Açıklamada yüzde 54,4’e çıkan sezaryen oranının iki kadından birinin gebeliğinin ameliyatla sonlandığını gösterdiği belirtilerek, şöyle devam edildi:
“Oysa sezaryen, seçilecek bir doğum yöntemi değil yolunda gitmeyen doğum eylemine yapılan tıbbi bir müdahaledir. Ağrı korkusu sezaryen için bir gerekçe olmamalıdır. Hem sezaryen esnasında hem sonrasında anne ve bebek için ciddi sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Yeterince aydınlatılmayan kadınlar ömür boyu bir ameliyat kesisine mahkum edilmektedirler. Neye rıza gösterdiğini bilmeden imzalanan formlar ise hukuken geçerli kabul edilmemektedir. Kanunen yasaklanmış olan endikasyonsuz sezaryen halinde hekimin hukuken sorumluluğu doğmaktadır. Hastanede kalma süresi ve yapılan operasyon ve akabindeki tedavi süreci nedeniyle hastane maliyetini de artırmaktadır. Böylelikle ülke ekonomisine de ciddi ekonomik yük getirmektedir.”
Çözüm önerileri
Sezaryen sonrası normal doğum (SSVD) için gerekli fiziki ve tıbbi donanım sağlandığında “bir defa sezaryen daima sezaryen” algısının da değişeceğine vurgu yapılan açıklamada, bunun da sezaryen oranlarının yaklaşık yüzde 50 azalmasını sağlayacağı kaydedildi.
Doğuma bağlı bebek kaybının normal doğumda yaklaşık 10 binde 2-3 olarak saptandığına vurgu yapılan açıklamada, “İlk doğumunu yapan bir hamilede de aynı risk olduğu göz önüne alındığında, SSVD’ye bağlı risk artışının abartıldığı gibi yüksek olmadığını görüyoruz. Ayrıca yapılan çalışmalar SSVD için istekli ve kararlı kadınların yüzde 63-94’ünün başarıya ulaştıklarını bildirmektedir. SSVD, hekimler ve toplum arasında henüz tam olarak tanınmayan bir yöntem olsa da hastane koşullarının ve gerekli ekibin sağlandığı merkezlerde yaygınlaştırılırsa sezaryen oranlarını azaltacağı aşikardır.” denildi.
İsteğe bağlı sezaryen oranlarının gebe eğitimleriyle minimize edilmesi gerektiği belirtilen açıklamada, çözüm önerileri şöyle sıralandı:
“Ebelerin eğitimi kalitelendirilmelidir. Gebe eğitimi yaygınlaştırılmalıdır. Hastanelerin fiziki koşulları düzeltilerek, tek kişilik sancı odalarında kadınların mahremiyet hakkına saygı duyulmalı, diğer hastaların ağrılı ve gergin haline şahit olmadan sadece kendi doğumuna odaklanabilmesi sağlanmalıdır. Hekimler anne adayını aydınlatma yükümlülüğü doğrultusunda bilgilendirmelidirler. Doğum eylemine ve bebeğe saygı duyulmalıdır, tıbbı gerekçe olmadan sezaryen yapılmamalıdır. Gereksiz sezaryen ameliyatları kurumsal temelde irdelenmelidir. Ancak doğal, az medikalleşmiş ve bir hastalık olarak kodlanmayan bir sistemde makul sezaryen oranları görülebilecektir. Sağlık Bakanlığı sezaryen konusuna ciddiyetle yaklaşmalı gerekli eğitim ve projeler biran önce hayata geçirilmelidir.”