Zorlu süreçte fedakarlıklarıyla isimlerinden söz ettiren sağlık çalışanları, “çağın vebası” olarak nitelendirilen kanserle savaşı da aksatmadan devam ettiriyor.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji Sorumlusu Doç. Dr. Melike Özçelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyanın en önemli iki hastalığına karşı verdikleri mücadeleyi anlattı.
Doç. Dr. Özçelik, onkoloji ekibi olarak sorumlu oldukları 2 hasta gruplarının olduğunu, bunlardan ilkinin aktif tedavisi devam eden veya yeni tedavi planlanan hastalar, ikincisinin ise tedavilerini tamamlamış ama düzenli onkoloji kontrolüne gelmesi gereken kişiler olarak sayılabileceğini belirtti.
Salgın sürecinde tedavisi devam edenler için had safhada önlem alarak süreci yönettiklerini dile getiren Özçelik, “Hastanemizde onkoloji biriminin diğer birimlerden daha ayrı binada yer alıyor olması bizim için en önemli avantajlardan biriydi. Poliklinikte hastalarla görüşürken tedavi ünitesinde tedaviler uygulanırken maske ve mesafe kurallarından ödün vermedik. Temizlik personeli çok özverili çalıştı. Hastaları ziyarete gitme, ziyaretçi kabul etme alışkanlıklarını terk etmeleri konusunda sık sık uyardık.” diye konuştu.
Onkoloji biriminde çalışanlar olarak enfekte olmaları halinde daha hassas, daha kırılgan olan bu hasta grubuna zarar verebileceklerinin farkında olduklarını, bu nedenle de bütün kurallara sıkı bir şekilde uyulduğunu anlatan Özçelik, şöyle devam etti:
“Bütün bu tedbirler neticesinde gördük ki, başlangıçta çok şanssız gibi görünen tedavi sürecindeki kanser tanılı hastalar için bu süreç çok disiplinli bir şekilde yönetilirse hem hasta ve yakınları hem de hastane ekibi tarafından olumsuz sonuçlar olmuyor. İkinci hasta grubumuz da tedavileri tamamlanmış ama onkoloji kontrolüne gelmesi gereken hastalar demiştim. Bu grup hastalar için de şikayeti olanlar ile nüks ihtimalini yüksek gördüğümüz hastaları yine hastaneye davet ettik. Şikayeti olmayan hastaları ise arayı biraz açarak takip etmek istedik. Ama tabii kanser insanlık tarihi kadar eski bir hastalık. Yani çok iyi tanıdığımız bir düşman. Hastaların kontrol sürelerinin açılması olası bir nüks halinde bunun geç tanınmasına neden olacağından aslında bunun da kontrol altında tutulması gerekir. Yani bu dengeyi çok gerçekçi bir şekilde kurmak gerekir. Salgın döneminde uzun süre hastaların kontrole gelmemesi hastalık sürecini olumsuz etkileyecektir. Hastalarımızın çoğunda bu tarz düşüncelerin olduğunu gördük. Hatta bu tarz düşünceleri olan hastaların hekimine bunu bildirmesi ve birlikte ortak bir yol izlemeleri gerekir.”
“Ne tür koşullarda çalışacağımızı önceden kestirmek her zaman mümkün olmuyor”
Doç. Dr. Melike Özçelik, kanser hastalarının Kovid-19 aşısı yaptırıp yaptırmamalarına ilişkin “Gerek tedavi gerek kontrol sürecindeki kanser tanılı hastalarda aşı uygulamasının sakıncalı olduğuna dair bir veri bulunmamakta. Dolayısıyla olası bir Kovid-19 enfeksiyonunda onkolojik tedavilerin etkilenmemesi için hastalarımıza aşı olmalarını tavsiye ediyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Salgın sürecinde hastalarla telefonla sık sık iletişim kurduklarını aktaran Özçelik, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Hastalarımızla sıkça görüştük. Sonuçlara bizim bakıp hiçbir sorun yoksa hastalarımızı hastaneye yormadığımız çok oldu. Ama bunun dengesini çok iyi kurmak gerekir. Hastalara ‘Kontrole gelmeyin.’ gibi bir söz bizim için de altından kalkılamaz sonuçlar doğurabilir. Bu dengeyi iyi kurarak hastaları güvenli bir şekilde hastanede de tedavi ettik. Bizim için aslında değişen bir şey olmadı. Onkoloji poliklinikleri hiçbir zaman kapanmadı. Biz hep görev başındaydık. Bir dönem cerrahi işlemlerin azalmasına bağlı havuzumuza eklenen yeni hastalarda azalma olmuştu. Şimdi bize başvuran yeni hasta sayısında ciddi bir artma oldu. Şu an eskisinden çok daha fazla hasta başvuruyor polikliniklerimize. Bu nedenle yeni meslektaşlarımızın bu mesleğin çok sabır gerektirdiğini bilmelerini isterim. Ne tür koşullarda çalışacağımızı önceden kestirmek her zaman mümkün olmuyor. Özellikle bu pandemi döneminde hayatını kaybeden meslektaşlarımız oldu. Onlarla birlikte biz de her gün öldük. Ailelerimizden, çocuklarımızdan uzak kalarak psikolojik stres altında çalıştık. Daha güzel günlerde umarım çalışırız.”