AA muhabirinin kaynaklardan derlediği bilgiye göre, Prof. Dr. Taşcıoğlu, 6 çocuklu Muhammed ve Fazilet Taşcıoğlu çiftinin ikinci evladı olarak, 1952’de Rize’de dünyaya geldi.
Henüz 2 yaşındayken ailesi İstanbul’a taşınan Taşcıoğlu, ilköğrenimini Sultantepe İlkokulu’nda tamamladı. Ortaokul ve liseyi Marmara Koleji’nde dereceyle bitiren Taşcıoğlu, İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi’ni de dereceyle kazandı.
Mezuniyetinin ardından vatani görevini Kars’ın Sarıkamış ilçesinde ifa eden Taşcıoğlu, daha sonra mecburi hizmet için gittiği Şanlıurfa’da 6 yıl hekimlik yaptı.
Cemil Taşcıoğlu, yıllar sonra döndüğü İstanbul’da, mezunu olduğu İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Kliniği’nde ihtisasa başladı ve sırasıyla iç hastalıkları uzmanı, doçent ve profesör unvanını aldı.
Eşi Dr. Öğretim Üyesi Didem Akal Taşcıoğlu’nun “Varoluş nedeni dünyadaki insanlara şifa dağıtmak” olarak tanımladığı Taşcıoğlu, emekliliği dolduğu halde çok sevdiği mesleğini, hastalarını ve öğrencilerini bırakmamak için görevini sürdürdü.
Yakın çalışma arkadaşları tarafından “Asistanından öğrencisine kadar herkesin sevdiği ulu bir çınar” olarak nitelendirilen, Taşcıoğlu, birçok doktor yetiştirmesi dolayısıyla “hocaların hocası” olarak da anılıyor.
Kovid-19’dan hayatını kaybeden ilk hekim oldu
Türkiye’de Kovid-19 vakaları baş gösterdiğinde de görevine dört elle sarılan Taşcıoğlu, 16 Mart 2020’de ateş, öksürük ve nefes darlığı şikayetleri nedeniyle görev yaptığı hastanede tedavi altına alındı.
Durumunun ağırlaşması üzerine 18 Mart’ta yoğun bakım ünitesine kaldırılarak solunum cihazına bağlanan Taşcıoğlu’nun tedavisi çok sayıda uzman hekimin olduğu bir kurul tarafından sürdürüldü.
Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu, 1 Nisan 2020’de tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Taşcıoğlu, Türkiye’de Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybeden ilk hekim oldu. Taşcıoğlu’nun cenazesi, salgın nedeniyle kısıtlı katılımla Nakkaştepe Mezarlığı’na defnedildi.
Taşcıoğlu’nun vefatı, yakınlarının yanı sıra tıp dünyasını, öğrencilerini ve hastalarını da derinden üzdü.
Vefatına dek, dahiliye alanına birçok katkı sunarak, çok sayıda makale ve eser de kazandıran Taşcıoğlu, evli ve 3 çocuk babasıydı.
Taktığı renkli fularlar ve son anına kadar güler yüzlü oluşuyla hatırlanan Taşcıoğlu’nun ismi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesi’nde yaşatılıyor.
“Akademisyenliği hiçbir zaman onu egosantrik yapmamıştı”
Dr. Öğretim Üyesi Didem Akal Taşcıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, eşinin mesleğine çok düşkün, insani yanı ve hayat bağları çok kuvvetli, insanlara değer veren ve bunu hissettiren, her zaman coşkulu biri olduğunu anlattı.
Eşinin yaşamının merkezinde sevginin yer aldığını ve her şeyi sevgiyle yaptığını aktaran Taşcıoğlu, karşısındakini mutlu görmenin eşine ayrı mutluluk verdiğini ifade etti.
Hiç kimseyi kapısından çevirmeyen, ondan ne istenirse istensin yapmak için uğraşan bir insan olan Cemil Taşcıoğlu’nun bu özelliğinin ailesinden de geldiğini söyleyen Taşcıoğlu, “Babasının, ‘Senden birisi bir şey isterse hemen ver, yoksa bul ver.’ yönünde bir öğüdü vardı. Cemil Hoca hep öyle yaptı. Zor durumda olduğunuzu duyduğu an yapabileceği bir şey varsa sonuna kadar yardımcı olmaya çalışırdı. Belki de bu yönüyle herkesin kahramanı olmuştu.” diye konuştu.
Taşcıoğlu, “çok düzenli, titiz, prensipli, dakik, herkese aynı yakınlıkta, yüksek enerjili ve cesur” biri olarak da tanımladığı eşinin akademisyen ve hekim yönünü ise şöyle anlattı:
“Akademisyenliği hiçbir zaman onu egosantrik yapmamıştı. Tam tersine daha paylaşımcı bir düzeye getirmişti. Cemil Hoca aramızdan ayrılmadan önce telefonunda bir sürü mesaj vardı. ‘Seni seviyorum hocam.’ yazmış herkes. Birçoğunda da ‘Sen konuş ben dinleyeyim hocam.’ yazıyor. Öğrencilerinin her birine ayrı bir birey ve değer olduğunu hissettirirdi. Öğrenciler onun derslerini dört gözle beklerlerdi. Sabah çok erken saatlerde enerjik şekilde hastaneye girerdi. O enerjiyle asansör kullanmazdı. Merdivenleri koşarak, hızlı hızlı çıkardı. Vizitlere de aynı coşkuyla girerdi. Vizit sırasında bir kolu, eli hep hastanın omzu ya da saçında olurdu. Vizit bittiğinde hastaların saçını okşar, öper öyle ayrılırdı. “
Cemil Taşcıoğlu’nun hayat enerjisinin, yaşamı anlaması ve pozitif düşünmesiyle ilgili olduğunu vurgulayan Taşcıoğlu, kendisinden hiçbir zaman olumsuz cümle ve kelime duymadığını belirtti.
Eşinin her telefonu cevapladığını, asla ‘Geri dönerim.’ diye düşünmediğini de dile getiren Taşcıoğlu, “Her arayan kişi ona ulaşabilsin diye bütün telefonları koşarak açardı. Bu 24 saat için geçerli. İşte olabilir, evde olabilir, herhangi özel bir yerde de olabilir. İsterdi ki hasta onu aradığında o karşısında olsun.” şeklinde konuştu.
“1 saniyemiz bile ayrı geçmedi”
Dr. Öğretim Üyesi Didem Akal Taşcıoğlu, eşinin evine ve ailesine de çok düşkün olduğunu, eve girdiği andan itibaren bütün enerjisinin ve coşkusunun evi sardığını dile getirdi.
Eşinin oğulları Deniz’le de arkadaş gibi olduğunu, onu yüreklendirdiğini, küçük yaşından beri kendisiyle büyük bir insanmış gibi konuştuğunu anlatan Taşcıoğlu, “Evde hep sevgi sözcükleri geçerdi. Bizim 1 saniyemiz bile ayrı geçmedi. Her şeyi birlikte yapardık. Cemil Hoca, ‘Beraberliklerde sohbet etmek, konuşmak çok önemli. Ne yaparsanız yapın mutlaka iletişimde kalın.’ derdi. Dolayısıyla bizim de evimizde hep sohbetler olurdu. Sanatın her dalına çok düşkündü. Cemil Hoca’yla konuştuğunuz zaman, ne kadar kalabalık olursa olsun, öyle hoş bir enerji geçerdi ki size, o kelimeleri adeta bir nota gibi kullanırdı ve konuşması senfoniye dönüşürdü.” ifadelerini kullandı.
“En büyük hedefi iyi bir hekim olmaktı. Buna da ulaştı”
Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu için “Tanı konamamış hastalara tanı koymasıyla meşhur bir hekimdi.” diyen Taşcıoğlu, şunları kaydetti:
“Yurt içinden ve dışından pek çok hasta gelirdi. Çoğu zaman kapıdan girer girmez hastanın tanısını koyduğuna şahit olmuşuzdur. Ama anamneze, fizik muayeneye çok önem verirdi. Hastayı çok iyi muayene ederdi. Bu özelliğiyle de hasta yakınları sürekli hocayı ararlar, hastalarını getirmek isterlerdi. (Bu özelliği için) Tanrı vergisi derdi. Çok mütevazıydı. İnsan biyolojisine, fizyopatolojisine çok hakimdi. Çok okurdu. Yeni yayınları takip ederdi. ‘Hayatta her zaman öğrenecek bir şey var. Öğrenecek bir şey varsa öğretecek çok şey var.’ diye düşünürdü. En büyük hedefi iyi bir hekim olmaktı. Buna da ulaştı. En çok istediği şey ise oğlumuzun büyüdüğünü görmekti. ‘Ben oğlumuzun büyüdüğünü görecek miyim?’ ya da ‘Mürüvvetini görmek istiyorum.’ derdi.”
Salgında, görev aşkı hastaneden ayrılmasına engel oldu
Salgının Çin’in Vuhan kentinden Avrupa’ya yayıldığı süreçte bütün yayınları takip ettiklerini ve yaş gruplarına etkileriyle ilgili çıkan yayınlardan sonra eşine riskli gruba girdiği için yıllık izin almasını önerdiğini anlatan Taşcıoğlu, “O buna çok tepkili davrandı. ‘Hayır. Sen bakma, ben bakmayayım. Böyle bir şey olamaz. O zaman hastalara kim bakacak?’ dedi. Görev aşkı onun oradan ayrılmasına engel oldu. İlk kaybettiğimiz sağlık çalışanıdır.” ifadelerini kullandı.
Dr. Öğretim Üyesi Taşcıoğlu, eşinin Kovid-19’a yakalanma ve hastanede tedavi görme sürecine ilişkin şunları kaydetti:
“Pazartesi günü saat 11.00 gibi beni aradı. ‘Didem ben kendimi iyi hissetmiyordum. Görüntüleme de yapıldı beni karantinaya aldılar, eşyalarımı getirir misin?’ dedi. O zaman Kovid tanısı daha kesinleşmiş değildi. Ama o yine cesur, mantıklı ses tonuyla… Son ana kadar hep böyleydi. Hemen yola çıktım, acil kapısında beni asistanlar karşıladılar, giydirdiler tam korumayla. İçeri girdiğimde Cemil Hoca telefonla konuşuyordu, hala hastalara önerilerde bulunuyordu. O kadar çok telefon geliyordu ki, geçmiş olsun diyenler, telefonu seni seviyorum sözcükleriyle kapatıyorlardı. Herkesin telefonunu açtı. Halbuki nefesi ona lazımdı. Sonraki gün Kovid-19 pozitif olduğu saptandı. Hep ümitliydim, iyileşecek diye düşünüyordum.
Yoğun bakıma alındığında bir kez görüntülü görüşme şansımız oldu. Burundan oksijen alıyordu. Yine o kahraman duruşuyla duruyordu. Tedavisini düzenlemeye çalışıyordu. Kitaplar istedi. Yoğun bakımda kitap okumaya devam etti. Entübe olmadan önce aradı beni. Güzel şeyler söyledik birbirimize. Olumsuz hiçbir şey konuşmadık. Özel yaşamımızda bir anı bile kaçırmak istemezken, yaşamımızda birimiz bir tarafa diğerimiz başka bir tarafa savrulduk. Zaten ben de Kovid-19 olduğumu öğrendim aynı süreçte. Ama o hastalığı hatırlamıyorum bile. Çünkü sürekli ‘Eşime ne yapabilirim.’ diye düşünüyordum. Sayın Cumhurbaşkanımıza ulaştık. Bizi bu süreçte yalnız bırakmadı. Ona da çok minnet borçluyum. İlaç getirtti en kısa sürede. Cemil Hoca’ya bu ilaç hemen ulaştırıldı. Bizi her gün aradı. Her gün hocayı sordu. Devlet büyüklerimiz o dönemde çok sahip çıktılar. Çok teşekkür ediyorum.”
“Onun bize bıraktığı en önemli miras sevgidir”
“Sizin için 1 yıl 365 günden ibarettir ama benim için 1 yıl hep 1 gündür o gün de yokluğunun acısıyla uyandığım, içimde derin boşluk hissettiğim gündür.” diyen Taşcıoğlu, şöyle devam etti:
“O gün, onu yad etmekle dua etmekle tarifi olmayan bir özlemle geçer. Ama hekimlik ve aile sorumluluklarım var. En önemlisi Cemil Hoca’nın amel defterini açık tutmakla yükümlüyüm. O yüzden sıkı basmaya çalışmak, düştüğümüz yerden kalkmak, o bayrağı alıp götürmek, koşmaya devam etmek ve yardım etmekle geçen bir gün diye tanımlayabilirim. Bence onun bize bıraktığı en önemli miras, en büyük mesaj sevgidir. Her şeyi sevgiyle yapmamız gerektiğidir.”
“Hayata bakış açımızı geliştiren bir insanı, ışığımızı kaybettik”
Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu’nun yeğeni Neslihan Hikmet de kendileri için Taşcıoğlu’nun vefatının büyük bir kayıp olmasının nedenini şöyle açıkladı:
“Cemil ağabey, biliyorduk ki görünenin ötesini görüyor. Bir sıkıntımız veya sevincimiz olduğunda o kadar güzel alıyordu ki o bilgiyi bizden ve o kadar güzel yansıtıyordu ki bize geri. Bu büyük bir konfordu. Biz çok değerli, hayata bakış açımızı geliştiren bir insanı, ışığımızı kaybetmiş olduk.”