Ülkede 22 Kasım 2023’te yapılan erken genel seçimlerde yüzde 23,5 oyla 37 sandalye kazanan Wilders, 24 sandalye ile üçüncü sırayı alan Dilan Yeşilgöz liderliğindeki Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), 20 sandalye ile dördüncü sıraya yerleşen Pieter Omtzigt liderliğindeki Yeni Sosyal Sözleşme Partisi (NSC) ve 7 sandalye ile altıncı sırayı alan Caroline van der Plas liderliğindeki Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisinin (BBB) dahil olduğu koalisyon hükümeti kurmak istediğini açıklamıştı.
Söz konusu partilerle girdiği koalisyon müzakerelerinde başbakan olma isteği reddedilen Wilders, martta yaptığı açıklamada, bu talebinden şimdilik vazgeçtiğini belirtse de “Ben yine de Hollanda başbakanı olacağım hem de daha fazla Hollandalının desteğiyle. Yarın değilse bile yarından sonraki gün. Çünkü milyonlarca Hollandalının sesi duyulacak.” ifadesini kullanmıştı.
Koalisyon partilerinin mutabakatıyla Hollanda eski istihbarat şefi Dick Schoof’un başbakan olduğu koalisyon hükümetinde, büyük ortak olan Wilders’ın partisi aşırı sağcı PVV, mülteciler, sağlık, altyapı, dış ticaret ve ekonomi bakanlıklarını üstlendi.
Yeşilgöz liderliğindeki VVD, adalet, savunma, maliye ve iklim bakanlıklarını devralırken, Pieter Omtzigt liderliğindeki NSC, dışişleri, içişleri, eğitim ve sosyal işler bakanlıklarına sahip oldu.
Dışişleri Bakanlığına, daha önce ülkesinin İsrail ve Yunanistan büyükelçiliklerini de üstlenmiş Caspar Veldkamp getirildi.
Koalisyonun küçük ortağı BBB ise tarım ve sosyal konutlar bakanlıklarını üstlenecek.
Yemin ederek görevine başlayan yeni hükümetin en önemli önceliği, sığınmacılar ve göçmenlerle ilgili politikaları katılaştırmak olacak.
Hükümet programında, Hollanda’nın İsrail’deki Büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasının değerlendirileceği de yer alıyor.
Wilders, koalisyon kurulması sürecinde birçok skandala imza attı
Hollanda’da 22 Kasım seçimlerinden açık ara ilk sırada çıkan Wilders, koalisyon müzakereleri sürecinde birçok skandala neden olarak geri adım atmak zorunda kaldı.
Seçimlerin ardından koalisyon olasılıklarını araştırmakla görevlendirilen eski içişleri bakanlarından Ronald Plasterk’in çabaları sonuçlanmazken, Wilders, Plasterk’in kurulacak sağ hükümetin başbakanı olmasını destekledi.
Başbakanlık için Wilders’in desteğini alan Plasterk hakkında, geliştirilen kanser tedavisi patenti üzerinden elde edilen gelirle ilgili skandalın ortaya çıkmasının ardından 20 Mayıs’ta başbakanlık görevi için adaylıktan çekildiğini açıkladı.
Wilders, patent dolandırıcılığı iddialarını reddeden Plasterk’in mükemmel bir başbakan olacağını düşündüğü için bundan duyduğu üzüntüyü dile getirdi.
Geert Wilders’in, adı usulsüzlük ve skandallara karışan bir başka adayı ise PVV Senatörü Gom van Strien oldu.
Plasterk’ten önce hükümeti kurmakla görevlendirilen PVV senatörlerinden Van Strien, koalisyon adayı partilerle tek bir görüşme yapamadan istifa etmek zorunda kaldı.
Van Strien, 2009’a kadar yöneticiliğini yaptığı Utrecht Üniversitesi Hastanesinin yan kuruluşunda usulsüzlüklere karıştığı iddiasının ardından görevden çekildi.
Mali İstihbarat ve Soruşturma Servisi (FIOD), geçen ay Van Strien’in evinde arama yaptı. Van Strien, “Hollanda tarihinde hükümet kurmakla görevlendirilen yetkililer arasında en kısa süre görevde kalan kişi” oldu.
Kasım seçimlerinden önce de Wilders’in partisindeki çok sayıda yetkilinin adı ırkçılık veya yolsuzluklara karıştı.
Delfzijl Belediyesinin PVV’li Meclis Üyesi Emil Smeding, 2018’de Ter Apel’deki iltica başvuru merkezinde çıkan yangına ilişkin Facebook’taki habere, “Benzinle söndürün” yorumunu yapmasının ardından istifa ederken, Wilders ırkçılık yaptığı gerekçesiyle Rotterdam’daki PVV Üyesi Geza Hegedüs’u görevden aldı.
Wilder’in partisi PVV’nin sözcülerinden Michael Heemels, 2016’da partinin parasını zimmetine geçirdiği gerekçesiyle mahkum olurken, PVV’nin Almere’deki Meclis Üyesi Rene Eekhuis, partiden kendi hesabına para aktardığı gerekçesiyle ihraç edildi.
Tel Aviv doğumlu bakan adayı, güvenlik soruşturmasını geçemedi
Wilders’in geri çekmek zorunda kaldığı son adayı ise Göç ve İltica Bakanlığına önerdiği Tel Aviv doğumlu PVV Milletvekili Gidi Markuszower oldu.
İsrail’i sık sık ziyaret eden ve bu ülkeyle dostluğunu defalarca dile getiren Wilders, kabineye sokmak istediği İsrail yanlısı Markuszower’in adaylığını geri çekmek zorunda kaldı.
Ülke basınında, Markuszower’in, İsrail’e ve istihbarat servisi Mossad’a yakınlığı sebebiyle güvenlik soruşturmasını geçemediği aktarılırken, Wilders, X hesabından yaptığı paylaşımda, Markuszower’ı hakkındaki incelemenin içeriği sebebiyle bakan adaylığından geri çektiğini açıkladı.
Hollanda İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatının (AIVD) güvenlik soruşturmasından geçemeyen Markuszower’in PVV’de kalmasına göz yuman Wilders, Markuszower’in hükümette başbakan yardımcısı olarak da görev yapmasını planlıyordu.
İsrail’le dostluğuyla bilinen ve Gazze’deki çatışmalarda öldürülen İsrailli askerler için destek paylaşımlarında bulunan Wilders, son olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han’ın hakkında “yakalama kararı” başvurusu yaptığı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya desteğini açıklamıştı.
Başsavcı Han’ın yakalama kararı başvurusunun ardından Netanyahu’ya destek telefonu açan Wilders, görüşmeyle ilgili yaptığı açıklamada, “İsrail devleti ve Yahudi halkına olan güçlü desteğimi ifade ettim. UCM savcısının kararı gülünç ve yanlıştır. Halkını nefret ve terör güçlerine karşı savunmamak suçtur.” ifadesini kullanmıştı.
Wilders, hükümetin kurulması öncesinde İslam’a hakaretlerini sürdürdü
Sık sık İslam’a ve Müslümanlara yönelik hakaretleriyle tanınan Wilders, koalisyon hükümetinin kurulması öncesinde de sosyal medyadan yaptığı açıklamalarda, bu tutumunu sürdürdü.
Wilders, 26 Haziran’daki X mesajında, “İslam iğrenç, kınanacak, şiddet içeren ve nefret dolu bir dindir.” ifadesini kullandı.
Müslümanlara hakaret ve dışlayıcı söylemleri koalisyon sürecinde de sorun olan Wilders’dan, diğer partiler Hollanda anayasasına aykırı vaat ve taleplerinden vazgeçmesini istemişti.
Wilders, koalisyon sürecinin başlamasıyla İslam karşıtı söylemlerinin tonunu değiştirirken, 2018’de ülkedeki camilerin ve İslam okullarının kapanmasını, Kur’an-ı Kerim ile burkanın yasaklanmasını içeren “İslami ifadelerin yasaklanması” başlığıyla sunduğu kanun teklifini geri çekmek zorunda kalmıştı.
Wilders, çifte vatandaşlığı bulunanlara seçme ve seçilme hakkı verilmemesini içeren teklifini de geri çekmişti.
Siyasi hayatı, İslam karşıtlığıyla şekillendi
Hollanda’nın Venlo kentinde 1963’te dünyaya gelen Wilders, Hollandalı baba ve Endonezya göçmeni bir annenin çocuğu. Gençliğinin 1981-1983 dönemini İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında geçiren Wilders’ın yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin “moşav” olarak adlandırılan kooperatif tarım köyünde birkaç ay eğitim aldığı biliniyor.
Sonraki yıllarda İsrail’i sık sık ziyaret ettiği bilinen Wilders, bu ülkeyi “kendini evinde hissettiği bir yer” ve “kalbine çok yakın” olarak niteledi.
Wilders, İsrail için “kömür madenindeki kanarya” ve “Batı’nın İslam’a karşı ilk savunma hattı” ifadelerini de kullandı.
Geert Wilders, Hollanda’da aktif siyasete Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisinden (VVD) 1998’de milletvekili seçilerek atıldı.
İslam karşıtı politikacı Tim Fortuyn’un 2002’de bir hayvan hakları aktivisti tarafından öldürülmesinden sonra Müslüman karşıtı söylemlerini yoğunlaştıran Wilders’in siyasi hayatında, Türkiye’nin AB üyelik süreci belirleyici oldu.
AB devlet ve hükümet başkanlarının 2004’teki Brüksel zirvesinde, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerine başlaması kararı alması ve VVD’nin de bu kararı desteklemesinden rahatsız olan Wilders, partisinden istifa etti.
Wilders, o dönemdeki açıklamalarında, “Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağının” parti programına alınmasını ve partinin bu yönde tutum izlemesi gerektiğini savunduğunu ancak onların bu yönde bir değişim içinde olmadığını, bu nedenle istifa etmeyi uygun bulduğunu söyledi. Hollandalı siyasetçi, o dönemki açıklamalarında, Türkiye’nin, “Müslüman bir ülke olması ve Müslümanlığın geri bir kültürü içermesi nedeniyle” AB’ye alınmaması gerektiğini vurguladı.
Partiden istifasının ardından 2006’da PVV’yi kuran Wilders, aynı yıl katıldığı ilk genel seçimde parlamentoda 9 sandalyeyle beşinci büyük parti oldu ve İslam karşıtı faaliyetlerine hız verdi.
FETÖ’nün darbe girişiminin başarısız olmasına üzülmüştü
Wilders’in, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin başarısız olmasına dair Hollanda Parlamentosunda üzüntülerini dile getirmesi ve Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasını istemesi, ırkçı siyasetçinin demokrasiye dair çelişkili bakışını gözler önüne serdi.
Wilders’in Türkiye’deki 2023 seçimleri sonrasında sosyal medyadan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a oy veren Hollandalı Türkleri tehdit etmesi ve “artık bavullarını toplayarak Türkiye’ye taşınmalarını istemesi” de demokrasiye sorunlu bakışını gösteren bir başka örnek oldu.