Çin’in Hong Kong Özel İdare Bölgesi’nde 8 Mayıs’ta yapılacak baş yönetici seçiminde ikinci dönem aday olmayacağını açıklayan Carrie Lam, son 5 yılda izlediği Pekin çizgisindeki siyasetle kenti demokrasiden giderek uzaklaştıran bir siyasal sürecin aracısı oldu.
Lam’ın iktidarı, 2019’daki suçluların iadesi yasa tasarısına karşı başlayan hükümet karşıtı protestolardan 2020’de çıkan Ulusal Güvenlik Yasası’na ve 2021’de demokrasi yanlısı muhalefetin siyasal sistemden dışlanmasının yolunu açan seçim değişikliklerine kadar, Hong Kong’un demokratik özerkliğinin aşındığı ve merkezi hükümetin etkisinin giderek belirginleştiği bir dönem oldu.
Aday olmayacağını dün Kovid-19 salgını için düzenlenen günlük basın toplantısında duyuran Lam, kararını merkezi hükümet yetkililerine Çin Ulusal Halk Kongresinin geçen yıl marttaki genel kurulu sırasında bildirdiğini belirtti.
Hong Kong Üniversitesinden 1980’de mezun olmasının hemen ardından yerel hükümette çalışmaya başlayan 64 yaşındaki Lam, 40 yılı aşkın süre uzman, bürokrat, bakan, baş sekreter ve en son baş yönetici olarak görev yaptı.
Baş yöneticiliğe 2017’de seçilen Lam, 5 yıllık görevine Hong Kong’da hem Seçim Komitesinin hem muhalefetin desteğini alarak başladı. Hong Kong’da baş yöneticiyi seçen, o dönem 1194 üyeden oluşan Seçim Komitesindeki 777 üyenin oyunu alarak seçilen Lam’a yönelik halk desteği anketlerde yüzde 61’e kadar çıktı.
Lam, ilk yılında yaklaşık 7,6 milyon nüfuslu, kişi başına yıllık ortalama geliri 27 bin doları aşan kentte arazi ve konut sıkıntısına çözüm geliştirecek projeler ve merkezi hükümetin ana karadaki Guangdong eyaleti ile Hong Kong ve Makau Özel İdari bölgelerinin entegre kalkınmasını hedefleyen “Genişletilmiş Körfez Bölgesi” projesine odaklı çalışmalar yürütüyordu.
Suçluların iadesi yasa tasarısı ve kitlesel protestolar
Hong Kong liderinin kaderi, Şubat 2019’da, suçluların Çin ana karası ve Tayvan’a iadesini öngören yasa tasarısını Yasama Meclisine sunmasıyla başladı.
Tasarının, 1997’de İngiliz sömürge yönetiminden Çin’e devredilirken “tek ülke, iki sistem” anlayışlı çerçevesinde özerk hukuk sistemini koruyacağı güvencesi verilen özel statülü bölgenin yasal sistemini Pekin’in müdahalesine açacağını savunan demokrasi yanlısı muhalefet tasarıya karşı çıktı.
O yıllarda merkezi hükümetin, Hong Konglu bazı kitap yayıncılarını ana karada ve üçüncü ülkelerde tutuklatıp Hong Kong kanunlarına göre suç olmayan gerekçelerle yargılaması, ifade ve basın yayın özgürlüğü açısından ana karada mevcut olmayan güvencelere sahip vatandaşların tepkisine yol açmıştı.
Yasa tasarısına karşı Haziran 2019’da başlayan demokrasi yanlısı protestolar, Lam hükümetine karşı yıl sonuna kadar devam eden kitlesel gösterilere dönüştü.
Başta protestolara karşı tasarıyı savunan Lam hükümeti, 23 Ekim 2019’da tasarıyı tamamen geri çekmek zorunda kaldı. Göstericiler, tasarının çekilmesinin ardından, “demokratik reform” talebiyle ve Hong Kong’un demokratik özerkliğini aşındıran tüm adımlarına karşı protestolarını sürdürdü.
Kitle gösterileri ancak 2019 sonunda Kovid-19 salgınının ortaya çıkmasının ardından sokağa çıkma yasakları ve sosyal mesafe tedbirlerinin uygulanma başlamasıyla yatışabildi.
Ulusal Güvenlik Yasası
Pekin yönetimi, protestoların yıl dönümü olan Haziran 2020’de çıkardığı Ulusal Güvenlik Yasası ile “devleti yıkmaya teşebbüs, vatana ihanet ve ulusal güvenliği tehlikeye atan eylemleri” suç haline getirdi.
İçeriği itibarıyla aslen demokrasi yanlısı protesto hareketini hedef alan yasanın yürürlüğe girmesiyle Çin medyası tarafından, “Hong Kong’un vatan hainleri” olarak nitelenen muhalif gazeteciler, siyasetçiler, iş insanları ve aktivistlerin “ulusal güvenlik” gerekçesiyle yargılanmalarının önü açıldı.
Yasa kapsamda 100’den fazla muhalif hakkında soruşturma başlatılırken demokrasi yanlısı çok sayıda sivil toplum örgütü ve medya kuruluşu baskılar nedeniyle kapılarını kapatmak zorunda kaldı.
Lam, bu süreçte eleştirilere karşı yasayı ve soruşturmaları savundu, Pekin yönetiminin söylemini tekrar ederek yasanın, “kargaşadan düzene geçişi sağladığı” tezini dile getirdi.
Seçim sistemindeki değişiklik
Baş Yönetici Lam, daha sonra, merkezi hükümetin demokrasi yanlılarının Yasama Meclisinde temsil edilmelerini önlemek üzere seçim sisteminde yaptığı değişikliklere de destek verdi.
Pekin yönetiminin “Hong Kong’u vatanseverlerin yönetmesi” hedefiyle tanımladığı değişikliklerle, yerel yasama organı niteliğindeki Yasama Konseyinin ve Hong Kong Baş Yöneticisini seçmekle görevli Seçim Komitesinin üye sayısı ve kompozisyonu yeniden belirlendi.
Ayrıca demokrasi yanlısı muhaliflerin Yasama Meclisi seçimlerinde aday olamamaları için aday olma kriterlerine “ulusal güvenliğe tehdit oluşturmama” gibi belirsiz şartlar eklendi. Yeni kurallar gereği hakkında Ulusal Güvenlik Yasası kapsamında soruşturma açılan kişiler milletvekilliğine aday olamıyordu.
Aralık 2020’de yapılması gereken Yasama Meclisi seçimleri Kovid-19 salgını gerekçe gösterilerek ertelenirken seçim yasasındaki değişikliklerin ardından 19 Aralık 2021’de yapılan ilk seçimde muhalif partiler demokrasi yanlısı aday gösteremedi. Seçimin sonucunda milletvekillerinin çoğu Pekin yanlısı isimlerden oluştu.
Katılımın yüzde 30,2’de kaldığı seçim nedeniyle Hong Kong’da demokrasinin erozyona uğradığı eleştirileri yapıldı.
– ABD’nin yaptırım uyguladığı isim baş yöneticiliğe aday olabilir
Lam’ın ardından baş yöneticiliğe Pekin çizgisindeki bir başka isim olan Baş Sekreter Lee’nin aday olacağı öngörülüyor.
Lee, yerel hükümetin müsteşarlığı niteliğindeki, baş yöneticiden sonra en yetkili ikinci konum olan Baş Sekreter görevine Çin Devlet Konseyi tarafından, Lam’ın tavsiyesiyle 25 Haziran 2021’de atanmıştı.
Daha önce İç Güvenlik Sekreteri olan polis kökenli Lee’nin, 2019’da suçluların iadesi yasa tasarısına karşı başlayan hükümet karşıtı protesto hareketinin bastırılmasında ve 2020’de kabul edilen Ulusal Güvenlik Yasası’yla demokrasi yanlısı muhaliflere karşı yürütülen soruşturmalardaki rolü nedeniyle ödüllendirildiği yorumları yapılmıştı.
Baş Sekreter Lee, Baş Yönetici Lam ile ABD’nin, muhalefete yönelik baskılar nedeniyle yaptırım uyguladığı Hong Konglu yetkililer arasında yer almıştı.
Lam’ın görevi bırakacağı merkezi hükümet yetkililerine geçen yıl mart ayında bildirdiğini söylediği hatırlandığında, atamanın bundan yalnızca 3 ay sonra yapılmış olması, Lee’nin merkezi hükümetin işaret ettiği aday olduğu yorumlarına yol açıyor.
Hong Kong’un statüsü
Hong Kong, 1898’de imzalanan “kira sözleşmesi” ile uzun yıllar İngiltere hakimiyetinde kaldıktan sonra 1997’de Çin’e devredilmişti.
İmzalanan ortak deklarasyon çerçevesinde Hong Kong’a 2047’ye kadar basın, ifade, toplanma, inanç ve serbest akademik çalışma gibi özgürlükleri ile bağımsız idari ve hukuki yapısını koruma hakkı tanınmıştı.
Hong Kong, Çin’e bağlı olmasına rağmen kendisine ait para birimi, dil, hukuk sistemi ve kimlik kullanıyor. Özerk yapılı bölgenin sadece savunma ve dış politika gibi konularda Pekin’e bağlı olduğu bu yönetim modeli, “bir ülke, iki sistem” olarak adlandırılıyor.
Pekin yönetimi, son yıllarda Ulusal Güvenlik Yasası gibi yasal değişikliklerle bölgenin özerk yönetim yapısını aşındırdığına yönelik eleştirilere hedef oluyor.