Kahramanmaraş merkezli 11 ilde yıkıcı etkiye yol açan depremlerin ardından, birçok bölgede artçı sarsıntıların sürmesi ve olası Marmara depremi, afetten etkilenenlerin yanı sıra buna uzaktan tanık olanlarda da “depremde ne yapacağım” endişesini artırdı.
Deprem korkusu ve bunun nasıl aşılabileceği konusunda AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Cemre Ece Gökpınar Çağlı, özellikle belirsizlik barındıran durumların insanlarda yoğun kaygı yarattığını, bu nedenle depremin belirsizlik, kontrol edilememe ve yaşamsal tehdit içermesi sebebiyle korku ve stresi tetikleyen bir unsur haline geldiğini söyledi.
Çağlı, bunun da diğer birçok tehdit esnasında olduğu gibi insan beyninde “kaç ya da savaş” tepkisini ortaya çıkardığını aktararak, bu tepkiyle kişinin nefes alışverişinde hızlanma, kalp atım hızında artış, titreme, kas gerginliği, göz bebeklerinin büyümesi gibi fizyolojik değişimler hissetmeye başladığını anlattı.
Türkiye’nin bir gerçeği olduğu bilinmesine rağmen deprem her deneyimlendiğinde yaşanılan belirtilerin de benzer olduğuna işaret eden Çağlı, “Kişi depremi bilmesine rağmen o anda yoğun korku, kaygı, panik gibi duygular içerisine girebilir. Kişinin aklında bu duyguları uyandıracak olumsuz düşünceler ve senaryolar belirebilir. Bu olumsuz düşünceler genellikle kendisine veya sevdiklerine kötü bir şey olacağı yönünde olur. Depremin ne zaman sonlanacağı, nasıl bir şiddetle olacağı gibi kontrol edemediğimiz durumlar bu düşünce ve duyguları tetiklemektedir.” diye konuştu.
Uzman Klinik Psikolog Çağlı, korku, kaygı, stres gibi duyguların işlevsel kullanıldığında kişiyi tedbir almaya yönlendirdiğinin, tehdit içeren durumlardan koruduğunun unutulmaması gerektiğinin altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Korku, kaygı, stres gibi durumlar kontrol edilemez bir düzeye ulaşırsa kişilerin alınması gereken tedbirlerden uzaklaşmasına ve riskli davranışlar sergilemesine sebep olabilir. Bu nedenle depreme hazırlık için öncesinde mutlaka iş yerlerimizde ve evlerimizde tedbirleri almış olmamız ve deprem anında yapılacakları önceden planlamamız, o esnada panikle riskli davranışlarda bulunmamıza engel olacaktır. Yapılan planlamaların mutlaka tatbikata çevrilmesi, deprem çantalarının hazır olması, toplanma alanlarının belirlenmesi gibi planlamalar kişilerin o anda yaşayacağı panik duygusunu azaltmaya yardımcı olacaktır. Kişinin o anda ne yapması gerektiğini bilmesi ve önceden tatbik etmiş olması rahatlatıcı bir rol oynayacaktır.”
Depremi yaşayanlarda “tekrar olursa” kaygısı devam edebiliyor
Depremin, gerçekleştikten sonra da psikolojik olarak izlerini sürdürdüğünü söyleyen Çağlı, deprem mağduru insanların stres tepkileri vermeye deprem bittikten günler sonra da devam edebildiğini aktardı.
Çağlı, korku ve kaygının depremin süresi kadar olmadığını, sonrasında da “Ya tekrar olursa?” kaygısının sürebileceğini belirterek, “Örneğin, evde ses değişikliklerine daha duyarlı olmak, tek başına kalmakta güçlük yaşamak, uyku bozuklukları, zihinde yeniden yaşantılama, tetikte olma hali devam edebilir. Bazen bu duygulara suçluluk, öfke, inkar gibi duygular da eşlik edebilir.” bilgisini verdi.
Yaşanan afetlere maruz kalan kişilerin işlevselliklerini geri kazanıp devam edebilme sürelerinin farklılık gösterebildiğini söyleyen Çağlı, bazı kişilerde afetten aylar sonra, bazılarında ise yıllar sonra bu belirtilerin hala canlılığını koruyabildiğini dile getirdi. Bu durumlarda kişilerde travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozuklukları belirtilerinin gözlemlenebileceğini anlatan Çağlı, kişinin işlevselliği zarar görmeye başlarsa uzman desteğine başvurmasının önerildiğini kaydetti.
“İkincil travmaya maruz kalanlar da güvenlik endişesi yaşayabiliyor”
Uzman Psikolojik Danışman Mehmet Akif Aydın da depremin, buna bizzat maruz kalanlara ve durumu medyadan izleyenlere çeşitli acılar yaşattığını anımsatarak, birçok şehri etkilemesi, mevsimin kış olması, gece yarısı meydana gelmesi, yolların bozulmasıyla erişimin güçleşmesi, artçıların hala devam etmesi gibi sayısız faktörün travmaları derinleştirdiğini söyledi.
Bunun birçok insanın uykusunun bozulmasına, depreme dair güvenlik endişesi yaşamasına, ölüm korkusunun artmasına sebebiyet verdiğini, bazı kişilerin ilk iki hafta çok üşüdüğünü hissettiğini, omuz ve belinde kasılma ile ağrılar oluştuğunu anlatan Aydın, bunların tamamının çok derin bir empatiden ve çaresiz hissetmekten kaynaklandığını belirtti.
Aydın, deprem sonrası ilk zamanlarda, bizzat afet bölgesinde olanların şok tepkiler vererek, daha güçlü ve metanetli gibi göründüklerini ancak zaman ilerledikçe kayıplarının acılarını ve hüzünlerini daha derinden hissetmeye başladıklarını kaydetti.
Kayıpların boyutuna göre uzun bir yas süreci yaşanacağını, bunu yaşamanın da sağlıklı olduğunu aktaran Aydın, kişilerin duygularını yaşayıp söze döktükçe normal hayata daha adapte olmaya başlayabileceğini dile getirdi. Aydın, “Ailesini, evini hatta mutfağını, banyo konforunu, sıcak ortamı, tanıdık yatağını kaybetmek kolay değildir. Tüm bunlar hızlı ve ani bir değişimdir ve maruz kalanların acısını derinleştirir.” ifadelerini kullandı.
Mehmet Akif Aydın, “Depremi doğrudan yaşamamış, uzaktan takip etmiş diğer insanların görüntülerden etkilenmelerine ‘ikincil travma’ diyoruz. İkincil travmaya maruz kalanlar da ciddi manada güvenlik endişesi yaşayabilirler. Durmadan deprem haberlerini izleyip acı duygulara temas ederler.” bilgisini verdi.
Gönüllü psikoterapistlerle yaptıkları psikolojik yardımlarda, insanların depreme dair yaşantılarını dinledikten sonra, özellikle etkilendikleri videoları incelediklerinden bahseden Aydın, çok ilgilenilen, tekrar izlenen videolardaki hikayenin, kişinin geçmişiyle bir ilgisi olabildiğini belirtti.
Aydın, duygular yeterince yaşandığında, ifade edilip anlamlandırılabildiğinde beynin akıl ve muhakeme bölümünün çalışmaya başladığına işaret ederek, “Yani ‘Bir deprem olursa ben ne yapabilirim?’ sorusunun cevaplarını arayabilir hale geliyoruz. Deprem çantasını hazırlama, depreme dair eğitim alma, yaşam üçgeni oluşturma ve tatbikata varana kadar çözümlerle ilgilenmeye başlıyoruz. Yaşadığımız yerin zemininin ve binamızın depreme dayanıklı olup olmadığını araştırıp, tedbirler geliştirebiliyoruz. Sonuç itibarıyla öncelikle depremlerin değil ihmallerin bize zarar verebileceği gerçekliğine temas ediyoruz. Bu temas yetişkince bir davranıştır; bizi ve ailemizi hayatta tutabilecek önemdedir.” değerlendirmesini yaptı.
Deprem korkusunu aşmak için tavsiyeler
Uzman Psikolojik Danışman Mehmet Akif Aydın, depremi birebir yaşamayan ancak olma ihtimalinden korkan kişilerin, bunu yenmek için izleyebileceği adımları şöyle sıraladı:
“Normal rutinlerinize geri dönmeye ve en yakınlarınızla ilişkisel bağlarınızı daha da derinleştirmeye çalışın. Yakınlık beynimizdeki oksitosin hormonunu artırır, bu da bağlanmayı ve sevgiyi daha iyi hissetmemize vesile olur. Sürekli deprem görüntüsü izlemek yerine, aklınızda kalan birkaç kareyi canlandırıp bunun duygusuna temas ederek ‘Neden bu görüntüler daha çok dikkatimi çekti?’ şeklinde sorgulama yapın. Duygularınızı anladığınızda o videolara karşı ilginiz azalacaktır. Eğer depremden etkilenmiş kişilere yardımcı olmak istiyorsanız, kendinize ‘Ne ölçüde ve ne sıklıkta yardım yapabilirim?’ sorusunu sorun. Tahammül gücümüzün ölçüsünde bir yardımda bulunursanız bu size ‘İşe yarıyorum.’ hissi verecektir. Duygularınızı ara ara bir deftere yazın veya sizi anlayan bir yakınınızla konuşun. Uyumadan evvel nefes egzersizleri, kas gevşeme hareketleri ve özellikle aile içerisinde ‘iyi geceler’ seremonisi yaparak uyumaya çalışın.”