Birleşmiş Milletler (BM) tarafından her yıl 22 Mayıs’ta kutlanan Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nün bu yılki teması, “Uzlaşmadan Eyleme: Biyolojik Çeşitliliği Yeniden İnşa Et” olarak belirlendi.
Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nde insan faaliyetlerinin dünyadaki canlı çeşitliliği üzerinde yarattığı olumsuz etkilere dikkati çekmek istediklerini belirten Ataç, iklim krizi ve çevresel kirliliğin hem karasal hem de denizel ekosistemlerde yaşayan canlı türlerinin büyük bir bölümünün yaşamını tehdit ettiğini söyledi.
Dünyadaki tüm canlıların ve ekosistemlerin birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğunu, ayrıştırıcı canlıların doğadaki atıkları geri dönüştürerek, kirliliği önlediğini, deniz ve kara ekosistemlerindeki canlıların insan kaynaklı yıllık karbon salımının yüzde 60’ını atmosferden geri aldığını vurgulayan Ataç, BM iklim değişikliği tahminleri doğrultusunda, 3 derecelik küresel ısınma sonucu karada yaşayan memelilerin yüzde 41’inin yarı yarıya habitat kaybıyla karşılaşacağını aktardı.
İklim değişikliğinin mercanlar üzerindeki etkilerinden de bahseden Ataç, “Mercan resifleri iklim krizi ve çevresel kirlilik sebebiyle son 150 yılda neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Ayrıca 2 derecelik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların yüzde 99’unun yok olacağı öngörülüyor.” dedi.
“Karasal ekosistemlerin yüzde 77’si, denizlerin yüzde 87’si insan etkisi altında”
Yoğun kentleşme, madencilik, doğal alanların tahribi, sulak alanların yok olması, su ve hava kirliliği, orman yangınları, tarım kimyasallarının kontrolsüz ve yoğun kullanımı, bilinçsiz avlanma, iklim krizi ve farkında olmadan doğaya bulaştırılan işgalci türler nedeniyle biyolojik çeşitliliğin hızla yok olduğunu dile getiren Ataç, “Bugün, buzul alanlar hariç karasal ekosistemlerin yüzde 77’si, denizlerin ise yüzde 87’si insan etkisi altında.” diye konuştu.
Kaybedilen biyolojik çeşitliliğin geri kazanılabilmesi için fosil yakıt kullanımından vazgeçilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması gerektiğini anlatan Ataç, şunları söyledi:
“Aynı zamanda arazi tahribatına karşı çok sıkı koruyucu tedbirler alınması ve korunan alanların oranının BM kararlarında yer alan yüzde 30 seviyesine ulaştırılması gerekiyor. Tahrip olan arazilerde restorasyon çalışmaları yürütülmeli, bu çalışmalara toplumsal katkı sağlayacak teşvikler sağlanmalı. Sürdürülebilir ormancılık, sürdürülebilir mera yönetimi ve tarım çalışmaları yaygınlaştırılmalı. Doğal türlerle ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları yapılmalı, denizlerde aşırı avlanma önlenmeli, türlerin kaybına neden olan bitki toplama gibi faaliyetler kontrol altına alınmalı. Tüketim alışkanlıkları değiştirilmeli, her bir tüketimin doğaya bir yük olduğu unutulmamalıdır.”
Ataç, sözlerini, “Unutulmamalı ki bugün doğada yarattığımız tahribat gelecek kuşakların yaşamını kısıtlayacak kötü bir miras anlamına geliyor. Bu izleri ortadan kaldırmanın yolu her bir canlının yaşadığı doğal ortamları korumak, tahrip edilen ekosistemleri restore etmek ve gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmaktan geçiyor.” diyerek tamamladı.