Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aslıhan Gürbüz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, beyin tümörlerinin ölümle sonuçlanabilen ciddi bir hastalık olduğunu söyledi.
Hastalıkta tedavi kadar kişinin yaşam kalitesinin artırılması ve ortalama yaşam süresinin uzatılabilmesinin de çok büyük önem taşıdığını dile getiren Gürbüz, bunun için yurt içi ve yurt dışında çok sayıda çalışma olduğunu ifade etti. Gürbüz, bu araştırmalardan birinin de Ankara Üniversitesi’nde AÜ Beyin Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Çağlar Uğur ve kendisinin başkanlığında yapıldığını aktardı.
Gürbüz, “Beyin tümörlerinde 4. evrede (Glioblastoma grubu) beslenmenin düzenlenmesi ile hayat kalitesinin ve yaşam kalitesinin artırılması başlıklı bir araştırma yaptık. Araştırma 3 yıl önce başladı.” dedi.
Literatürde bu konuda birçok çalışma olduğunu belirten Gürbüz, katılımcı sayısının çok az olduğunu ifade ederek, şu bilgileri verdi:
“Bu kişiler son evre hastaları olduğundan yoğun tedavi alıyorlar ve vücut dirençleri düşüyor. Vücudun tümöre karşı direncini artırmak için ne yapılabileceği üzerinde durduk. 1950’li yıllarda yurt dışından bir bilim insanı, tümörlerin şeker hücreleri ile beslendiğini ispatladı. Tümörler şekerle beslendiği için hastaların diyetlerinden şekeri çıkarıp ya da oldukça azaltarak, onun yerine sağlıklı yağları ve hücreleri yenileyen mineral ve vitaminleri ağırlık verildiğinde artan fayda düzeyine baktık. Bu şekilde beslenmenin kişiye zarar verip vermediğine, kan değerlerinde olumsuz bir etki olup olmadığını inceledik.”
“Hastaların yaşam süreleri 3-5 yıl arttı”
Prof. Dr. Gürbüz, araştırmanın ileri evre beyin tümörü bulunan ve ameliyat edilen 150 hastada uygulandığını anlatarak, 200’den fazla bilimsel çalışmanın tarandığını söyledi.
Araştırma kapsamında ayrıca bir de kontrol grubu oluşturulduğunu belirten Gürbüz, sözlerine şöyle devam etti:
“Şekerden az, sağlıklı yağlardan, vitamin ile minerallerden fazla beslenme programı uyguladık ve bu beslenmenin karaciğer ile böbreğin etkilenip etkilenmediğini, vücuttaki mineral ve enzimlerin değişip değişmediğini ortaya koyabilmek için düzenli hastaların kan değerlerini takip ettik. Bu takipler, birinci, üçüncü, altıncı ve on ikinci ay şeklinde takip ettik.”
Prof. Dr. Gürbüz, belirlenen diyete harfiyen uyulmasının şart olduğunun altını çizerek, hasta ve hekimin sürekli iletişim halinde olması gerektiğini vurguladı.
Belirlenen diyetin ilk bir yıl sıkı, daha sonraki günlerde biraz daha gevşetildiğine dikkati çeken Gürbüz, uygulanacak beslenme programına ilişkin şu bilgileri verdi:
“Hastalar kesinlikte paketli, içeriğinde tatlandırıcı bulunan, yapay katkı bulanan gıdaları hayatlarından çıkardı. Yiyeceklerdeki unlar bron içermiyordu, öyle ki bir süre hastalarımız glutensiz yiyecekler tüketti. Süt ürününde ise kazeinsiz olanlar tercih edildi. Örneğin, fermente süt ürünlerinden kefir ve yoğurt tükettirildi. Tatlı olarak çalı meyveleri olan kuru kayısı, hurma verildi. Fabrikasyon şeker asla tükettirilmeli. Buğday unu yerine badem ya da nohut unu kullandırıldı. Sebze, meyve ve etler mutlaka sağlıklı üretimden tercih edildi. Klordan uzak, mineral değeri yüksek yeterli miktarda gün içinde su içmeleri istendi. Hastaların iyot düzeylerine bakıldı, gereklilik halinde takviye verildi. Bağırsak floralarına bakıldı.”
Bunun yanı sıra hastaların öncelikle ağız ve vücut sağlığına özen gösterdiğini anlatan Gürbüz, “Çünkü, toksinler ağızda ve vücutta birikiyor. Özellikle sabah kalkındığında hastalar, ağızlarını hindistan cevizi yağı ile çalkalayarak tükürdü ve toksinlerden ağız içini arındırdı. Kullanılan diş macunu, flor ve bron içermeyen ürünler oldu.” dedi.
Gürbüz, hastaların sağlıklı ve dengeli uyku almalarına da özen gösterildiğini dile getirerek, “Özellikle akşam 23.00-03.00 arasında uyku önemli, çünkü bu saatlerde melatonin salgılanır ve antioksidan özelliklidir. Bu nedenle hastalarımızdan detoks için o saatlerde mutlaka karanlık ve sessiz bir ortamda uyumaları istendi. Gün içinde yeterli fiziksel aktivite yaptırıldı ve sosyal yaşamın içinde olmaları sağlandı.” ifadelerini kullandı.
“Araştırma sonuçları, Nöroonkoloji Kongresi’nde bilim insanlarıyla paylaşıldı”
Prof. Dr. Gürbüz, araştırma sonuçlarına ilişkin ise şu bilgileri verdi:
“Sağlıklı yağlardan zengin, bir miktar sağlıklı et, mevsiminde sebze ve meyve tüketiminin karaciğer ve böbreği koruyucu etki yaptığını belirledik. Hastaların kontrollerinde gerek tedavi sürecindeki motivasyonlarının arttığı, psikolojilerinin belirgin düzeyde olumlu seyir izlediğini, cilt sağlıklarının düzeldiği ve kan değerlerinin olumlu yönde geliştiği saptandı. Hastalarda kullandıkları ilaçların yan etkilerinin azalırken, yaşam süreleri de uzadı. Katılımcı hastalarımızın yaşam süreleri 3-5 yıl artarken, hayat kaliteleri de oldukça yükseldi. Altı ayı geçtikten sonra katılımcıların beslenme ve tat alma beğenileri de değişti ve eski alışkanlıklarından zevk almamaya başladı. Şeker krizi yaşanmamaya başladı ve tat alma duyuları gelişti. Çünkü, vücut gerçek ve doğal besinlerle karşılaştığında bir süre sonra artık bu çizgide kalmak istiyor.”
Gürbüz, araştırmanın sonuçlarının Nöroonkoloji Kongresi’nde bilim insanlarıyla paylaşıldığını ve kısa bir zaman içinde uluslararası bir tıp dergisinde yayımlanacağını ifade etti.