Dünya Aferez Birliği Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, ileri yaşta açıklanamayan kemik ağrısı, kemik kırıkları, kansızlık, halsizlik ve sık tekrarlayan enfeksiyonlarda bir tür kemik iliği kanseri olan “multipl miyelom” riskinin de değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi.
Hücresel Tedavi ve Transplantasyon Derneği Kurucu Başkanı da olan Altuntaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, her yıl mart ayında “Multipl Miyelom Farkındalık Ayı” kapsamında ülke genelinde toplumsal farkındalığı artırıcı toplantılar düzenlediklerini ifade etti.
Altuntaş, uzmanların gönüllü katılımıyla oluşturulan Hematoloji Üniversitesinin gelecek aylarda hasta ve yakınlarına yönelik ücretsiz eğitim toplantıları gerçekleştireceğini söyledi.
Myeloma’nın beyaz kan hücresi olan plazma hücrelerinde başladığını aktaran Altuntaş, “Türkiye’de her yıl 4-5 bin yeni myeloma kanseri görülüyor. Tüm kanserlerin yaklaşık yüzde 1’ini oluşturan multipl miyelomun görülme sıklığı ise 100 binde 3 ile 9 arasında değişiyor.” bilgisini paylaştı.
En sık 60-70’li yaşlarda görülüyor
Prof. Dr. Altuntaş, yaşın ilerlemesiyle birlikte bu kanser türünün görülme sıklığının da arttığını belirterek, “Miyelom kanseri en sık 60-70’li yaşlarda görülüyor. 40 yaş altında ise daha nadir karşımıza çıkıyor, tanı konulan hastaların yüzde 2’si 40 yaş altında. Bu kanser türüne erkeklerde biraz daha sık rastlıyoruz.” dedi.
Multipl miyelomun nedenlerinin tam anlaşılamadığını ama bazı belirtilerin mutlaka dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Altuntaş, “İleri yaşta açıklanamayan kemik ağrısı, kemik kırıkları, kansızlık, halsizlik ve sık tekrarlayan enfeksiyonlar, sedimantasyon yüksekliği, sık idrara çıkma, açıklanamayan böbrek yetmezliği durumunda miyelom kanseri riski de değerlendirilmeli.” ifadesini kullandı.
Prof. Dr. Altuntaş, kırık gelişimine eğilimli olmalarından dolayı multipl miyelomlu hastaların 2 yıl boyunca “bifosfonatlar” olarak adlandırılan kemik güçlendirici tedavileri kullanması gerektiğini anlattı.
“Hastalar mutlaka süt ürünleri tüketmeli, düzenli egzersiz yapmalı”
Bu tedavi süresince kalsiyum ve D vitamini kullanımının önemine de vurgu yapan Altuntaş, şunları kaydetti:
“Hastalarda kemik ağrısından tutun da kırıklara, omurilik sıkışmalarına kadar değişen sıklıkta kemik lezyonları gelişebiliyor. Bu komplikasyonların geciktirilmesi veya önlenmesi hastaların yaşam süresi ve yaşam kalitesi açısından önemli. Bu nedenle miyelomlu hastaların yaşam biçiminin değiştirilmesi gereklidir. Hastaların hareketsiz kalmaması, düzenli egzersiz yapması ancak egzersiz yaparken de travmalardan korunması ve düşmelerin önlenmesine dikkat edilmesi önem taşıyor. Ayrıca hastaların kalsiyumdan zengin süt, peynir, yoğurt gibi ürünleri yeterince tüketmeleri ve günde en az 3 litre civarı su veya sulu gıda almalarını tavsiye ediyorum.”
Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, multipl miyelom kanserinde enfeksiyonlara yatkınlığın fazla olması nedeniyle hastaların aşılarını düzenli yaptırması ve kişisel hijyene daha fazla dikkat etmesi gerektiğini söyledi.
Yeni kuşak ilaçlar ve kişinin kendisinden yapılan otolog kök hücre naklinin özellikle son yıllarda tedavi başarı oranlarını belirgin şekilde artırdığını dile getiren Altuntaş, Türkiye’deki kanser merkezlerinde hastaların her türlü ilaç, tedavi ve bakım süreçlerinin dünya standartlarında sunulduğunu vurguladı.
“Standart tedaviyi kullanmış her hasta klinik araştırmaya katılmalı”
Altuntaş, tedavisi güç hastalıklardan biri olan multipl miyeloma karşı sürekli yeni ilaçlar üzerinde çalışıldığına işaret etti.
Etkinliği yüksek ve yan etkisi en az olan yeni ilaçların uluslararası çok merkezli klinik araştırma protokolleriyle belirlendiğini anımsatan Altuntaş, şöyle konuştu:
“Bir ilacın piyasada satılan ilaç aşamasına gelebilmesi için ortalama 2-3 yıl, ülkemizde ruhsat alabilmesi için de en az 1 yıl gereklidir. Bu nedenle hastaların bu protokollere dahil edilmeleri tıptaki yeni gelişmelere ve tedavi yaklaşımlarına erken ulaşmayı sağlar. Bu nedenle standart tedaviyi kullanmış her hasta klinik araştırmaya katılmalıdır. Çünkü, klinik araştırmalar sağ kalımı uzatmakta ve yaşam kalitesini artırmaktadır.”
Altuntaş, klinik araştırma çalışmaları devam eden, genetik olarak tasarlanmış yapay T-hücre reseptörlerini taşıyan hücrelerin hastalara uygulandığı Car-T hücre tedavisinin de umut vaat ettiğini aktardı.