İngiltere, ülkeye yasa dışı yollardan giren düzensiz göçmen veya sığınmacıları 10 bin kilometre uzaklıktaki Afrika ülkesi Ruanda’ya yerleştirme planı sonrası “kendi Guantanamo Körfezi’ni” kurmakla eleştiriliyor. Hükümet ise planın, yasa dışı yollarla İngiltere’ye geçmeye çalışanların sayısını azaltacağını savunuyor.
- İngiltere’nin düzensiz göçmenleri Ruanda’ya gönderme planı tepki çekti
- İngiltere’nin düzensiz göçmenleri Ruanda’ya gönderme planı protesto edildi
Birleşmiş Milletler (BM) Mülteci Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan İngiltere, ülkeye yasa dışı yollarla giren ve 1 Ocak’tan bu yana yasa dışı giriş yapanların Ruanda’ya gönderilmesi ve oraya yerleştirilmesi kararının ardından “uluslararası yükümlülüklerini başka ülkelerin üzerine yıkmakla” eleştiriliyor.
Kimler Ruanda’ya gönderilecek?
İki ülke arasında dün imzalanan Göç ve Ekonomik Kalkınma Ortaklık Anlaşması ile İngiltere’ye tekne ve botlarla veya kamyonlarda saklanarak yasa dışı yollarla gelenlerin “büyük çoğunluğu”, yerleştirilmeleri ve hayatlarını yeniden inşa etmeleri için Ruanda’ya gönderilecek.
Söz konusu anlaşmayla, denizaşırı bir ülkeye gönderilecek göçmenlerin çoğunluğunun bekar erkeklerden oluşacağı gündeme geldi.
“Dünyada bir ilk” olan Ruanda ile ortaklık kapsamında, İngiltere’den bu ülkeye yerleştirilenlere 5 yıla kadar eğitim, konaklama ve sağlık hizmetlerini içeren destek verileceği açıklandı.
İngiltere, anlaşma kapsamında, Ruanda’nın ekonomik kalkınmasına ve büyümesine 120 milyon sterlin değerinde (2,3 milyar TL) yatırımın yanı sıra sığınma işlemleri, konaklama ve entegrasyon için finansman desteği sözü verdi.
Ülke basınında yer alana haberlere göre, mülteci başvurusu başarılı olanlara, Ruanda’da çalışma, yaşama, sağlık ve eğitim gibi tüm haklarının bulunduğu 5 yıllık bir destek paketi sağlanacak.
Başvuruları kabul edilmeyenler ise yine göçmen statüsü alabilecek veya kendi ülkelerine ya da oturum hakkına sahip oldukları başka bir ülkeye gönderilebilecek.
İngiltere neden Ruanda’yı seçti?
İngiltere’nin önceki yıllarda sığınmacıları başvuruları onaylanana kadar üçüncü ülkelere göndermeyi planladığı gündeme gelmiş, adı geçen İngiliz sömürgeleri Man Adası ve Cebelitarık yönetimleri, herhangi bir sığınmacıyı kabul etmeyeceklerini açıklamıştı.
Ayrıca sığınmacıların İngiltere’den 4 bin mil uzaklıktaki diğer bir sömürgesi Ascension Adası’na göndermeyi planladığına dair haberler, geçen sene basına sızmıştı.
İngiltere’nin Gana ve Arnavutluk ile de daha önce benzer anlaşmalar yapmaya çalıştığı fakat başarısızlıkla sonuçlandığı gündeme gelmişti.
Dün Ruanda ile yaptığı anlaşma sonrası İngiltere Başbakanı Boris Johnson, bu ülkenin göçmenleri karşılama ve entegre etme konusundaki siciliyle dünya çapında tanınan “güvenli bir ülke” olduğunu savundu.
Ruanda’daki gözaltı merkezlerinde kötü muamele ve işkence raporları olduğu eleştirilerine ise Johnson, son yıllarda Ruanda’nın “tamamen dönüştüğünü” iddia etti.
Buna karşılık, İngiltere’nin Uluslararası İnsan Hakları Büyükelçisi Rita French, Temmuz 2021’de yaptığı bir açıklamada, Ruanda’nın, gözaltında ölümler ve işkence ile insan hakları ihlalleri iddialarına ilişkin “şeffaf, güvenilir ve bağımsız soruşturmaların yürütmesine yönelik tavsiyeleri desteklememesi” gerekçesiyle üzüntü duyduğunu dile getirmişti.
İnsan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşları da Ruanda’nın insan hakları konusunda sicilinin temiz olmadığını, bu nedenle insanların bu ülkedeki merkezlere sürgün edilmesinin “tehlikeli, acımasız ve insanlık dışı” olduğunu savunuyor.
İngiltere’nin yaptığı anlaşma, İsrail ve Avustralya’nın sığınmacı yaklaşımını akıllara getirdi
İngiltere’nin yeni göçmen politikasına benzer bir anlaşmayı, İsrail’in 2014-2017’de Ruanda ve Uganda ile yaptığı ancak bu anlaşmayla gelen 4 bin Afrikalı sığınmacının neredeyse tamamının, geldikten kısa bir süre sonra Ruanda’yı terk ettiği ve insan kaçakçılığı yoluyla Avrupa’ya dönmeye çalıştığı gündeme gelmişti.
Öte yandan, İngiltere’nin yeni göçmen planının, dünyadaki en katı ve tartışmalı göçmen politikalarından birine sahip Avustralya’nın yaklaşımını yansıttığı yorumları da yapılıyor.
Avustralya, 2013’ten bu yana ülkeye teknelerle girmeye çalışan mültecileri, taciz, intihar vakaları, cinsel saldırı, zihinsel sağlık sorunları gibi olaylarla gündemde olan Nauru ve Papua Yeni Gine’nin Manus Adası’na kurduğu gözaltı merkezlerine gönderiyor.
Söz konusu kişileri hiçbir zaman ülkeye almayacağını her fırsatta dile getiren Avustralyalı yetkililer, mülteci ve sığınmacılara, geldikleri ülkelere dönmeleri, bulundukları ülkelere yerleşmeleri (Nauru ve Papua Yeni Gine) veya üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri şeklinde üç seçenek sunuyor.
Ruanda muhalefeti, İngiltere ile yapılan göçmen anlaşmasına tepkili
Ruanda hükümeti, İngiltere ile yapılan anlaşmayı memnuniyetle karşılarken, muhalefetten ise anlaşmaya itiraz geldi.
Ruanda Demokratik Yeşiller Partisi lideri Frank Habineza, ülkesine doğrudan gelmek isteyen mültecileri destekleyeceklerini ancak İngiltere dahil zengin ülkelerin sırf paraları bulunduğu için sığınmacılara karşı yükümlülüklerini başka ülkelerin üzerine yıkmalarına karşı olduklarını belirtti.
Göçmen anlaşmasının sürdürülebilir olmadığını söyleyen Habineza, İngiltere’ye göçmenler konusunda uluslararası yükümlülüğünü yerine getirme çağrısında bulundu.
Plana tepki
İngiltere’nin yeni göçmen planına, muhalefetin yanı sıra sivil toplum kuruluşları tepki gösterdi.
Londra merkezli Uluslararası Af Örgütünün İngiltere Mülteci ve Göçmen Hakları Direktörü Steve Valdez-Symonds, yaptığı açıklamada, sığınma işlemleri için insanları başka bir ülkeye göndermenin “sorumsuzluğun doruğu” olduğunu, hükümetin ise şu anda iltica konularında “insanlıktan ve gerçeklikten ne kadar uzak bulunduğunu” gösterdiğini belirtti.
Ana muhalefetteki İşçi Partisinin lideri Keir Starmer da Johnson’ın, yeni göçmen planıyla, Kovid-19 kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle aldığı para cezasının ardından dikkatleri üzerinden başka yöne dağıtmaya çalıştığını öne sürerek, söz konusu planı “işe yaramaz” ve “insafsız” olarak nitelendirdi.