Kraliçe 2. Elizabeth’i anma etkinliklerinde protesto gösterisi düzenleyen bir dizi monarşi karşıtının gözaltına alınması, sosyal medyada da tartışmalara yol açtı. Bu durum insan hakları aktivistleri, siyasetçiler ve sivil toplum örgütleri tarafından eleştirildi.
Eski İngiliz siyasetçi Prof. Dr. Tim Wilson, AA muhabirine, söz konusu müdahalelerin en temel haklardan olan ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “İfade özgürlüğü hakkı, İngiliz demokrasisinde temel bir haktır. Ulusal karakterimizi ve ülkemizi tanımlayan unsurlardan biridir.” dedi.
Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümü ve ardından tahtın varisi oğlu Charles’ın resmen kral ilan edilmesiyle bazı monarşi karşıtlarının gösteri düzenlemeye başladığını aktaran Wilson, şöyle devam etti:
“Buckingham Sarayı’nın önünde ‘Benim kralım değil’ yazılı pankart taşıyan bir adam, Aberdeen’de yumurta fırlatmaya hazır bir adam ve Edinburgh’daki Royal Mile Caddesi’nde annesinin tabutunu takip ederken Prens Andrew’a hakaretler yağdıran bir adam var. Ayrıca sömürgeciliği kınayan döviz taşıyan bir kadın ve Oxford’da Katılım Bildirgesi’nin resmi duyurusu sırasında ‘Onu kim seçti’ diye bağıran bir adam gözaltına alındı.”
“Göçmen, beyaz olmayan veya ülkesini sevmeyenler monarşiye karşıdır’ yaklaşımı ayrımcı”
Wilson, henüz az sayıda kişinin bu gerekçeyle gözaltına alındığını ancak polisin yetkilerini ifade özgürlüğünü kısıtlamak için kullanmasının yanlış olduğunu kaydederek, ülkesindeki temel hak ve özgürlüklerin Magna Carta anlaşmasına dayandığına dikkati çekti.
“İfade özgürlüğü hakkı, ülkemizi tanımladığını düşündüğüm haklardan biridir ve bu devletin hediyesi değildir. İfade özgürlüğü, temel bir haktır ve buna değer vermeliyiz.” ifadesini kullanan Wilson, sosyal medyadaki monarşi karşıtlarıyla ilgili tartışmalara değindi.
Wilson, Krallık istemeyenlerin sosyal medyada “göçmen, beyaz olmayan veya ülkesini sevmeyen” kişiler şeklinde ötekileştirilmesiyle ilgili, “Monarşiye karşı olan hiç kimsenin ırkçı ya da beyaz karşıtı olduğunu düşünmüyorum. Monarşi karşıtı, farklı geçmişlere ve görüşlere sahip birçok Cumhuriyetçi var ve bunlardan bazıları parlamentoda bulundu. Bu ülkelerini daha az sevdikleri anlamına gelmez.” diye konuştu.
Birleşik Krallık’taki monarşi karşıtlarının sayıca fazla olmadığını ifade eden Wilson, Kraliçe’nin ölümüyle, bu kişilerin görünür olmasında medyanın rolüne dikkati çekti.
Kraliçe ve monarşinin ırkçılık ve sömürgecilikle bağlantılı olduğu eleştirilerine işaret eden Wilson, “Monarşi sömürgeciliğin izlerini miras almış olsa da, bu kesinlikle geçmişte kaldı ve 2. Elizabeth, sömürgeciliğe doğrudan dahil olmayan ve aslında İngiliz Milletler Topluluğu’nun gelişimine bağlı olan bir figürdü. İngiliz Milletler Topluluğu, onun eşitlik, çeşitlilik, özgürlük ve yeni bir çağa bağlılığını gösteriyor. O kolonyal geçmişten gelen bir dinozor değildi.” görüşünü paylaştı
Kraliçe’nin cenaze masrafları tartışmalara yol açtı
Diğer yandan Kraliçe 2. Elizabeth’in cenaze masrafları, cenaze dolayısıyla ilan edilen resmi tatiller ve yeni Kral 3. Charles’ın taç giyme töreninin İngiliz ekonomisine pahalıya mal olacağı belirtildi.
The Economic Times’ın haberine göre, sadece Kraliçe 2. Elizabeth’in cenaze merasimi, 6 milyar sterline mal olacak ve masraflar halkın vergileriyle karşılanacak.
Tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşının küresel etkilerinin ciddi şekilde hissedildiği kaydedilen İngiltere’de aktivistler, sosyal medyadan yaptıkları paylaşımlarda, “Biz kendi cenazemizin masraflarını karşılıyoruz. Kraliyet ailesi neden kendi masraflarını karşılamıyor?” sorusuyla tartışma başlattı.
Wilson, bu konuda “Taç giyme töreni ve hükümdarın cenazesi için para ödüyoruz, çünkü hükümdar ülkemizi temsil ediyor. Bu birçok yönden İngiliz bayrağından daha önemli. Milletimizin vücut bulmuş hali olan hükümdardır. Aynı şekilde, devletimizi temsil eden Buckingham Sarayı ve Westminster Sarayı için de ödeme yapıyoruz.” diye konuştu.
Törenin daha mütevazi düzenlenebileceği eleştirilerini manipülatif bulduğunu aktaran Wilson, “(Kraliçe 2. Elizabeth) Ömür boyu görev yapan asil ve onurlu bir kadındı ve bence aynı şekilde takdiri hak ediyor.” dedi.
Wilson, 70 yıl ülkesine hizmet etmiş bir Kraliçe’nin daha yası tutulmadan yapılan eleştirileri acımasızca bulduğunu dile getirerek, “Liz Truss ve Sir Keir Starmer gibi isimler Majesteleri Kraliçe 2. Elizabeth’in cazibesi ve nezaketi karşısında anti monarşistler tutumlarını değiştirdi. Evet, elbette kraliyet ailesinde sorunlar var, ama her ailede sorunlar var. Anayasal monarşi, tüm savunmasızlığı ve başarısızlıklarıyla insanlıkla ilgili. Bu biziz.” görüşünü paylaştı.
İnsan hakları aktivistleri, sivil hak grupları ve milletvekilleri harekete geçti
Kampanya grubu Republic, son gözaltılarla ilgili endişelerini dile getirmek üzere, polis yetkililerine “taç giyme töreni öncesi protestoların barışçıl bir şekilde devam etmesine izin verilmesini” beklediklerini yazmıştı.
Gazeteci Neil Mackay, Twitter’da “Neden monarşi hakkında tartışma yok?” şeklinde paylaşımda bulunmuştu.
Mackay paylaşımında, “Cumhuriyetçilerin görüşlerini dile getirmelerine izin verilmeli. Monarşi karşıtları herhangi bir platformdan mahrum bırakılıyor, ya da daha kötüsü, susturuluyor ve hatta gözaltına alınıyor. Kendinden emin ve olgun bir demokrasinin ayırt edici özelliği, uygulama zorunluğu değil, tartışmadır.” ifadesine yer vermişti.
Muhafazakar Parti vekili David Davis de İskoçya polisinden “ifade özgürlüğü ilkesini feda etmemelerini” istemişti.
Davis, sosyal medyada “Dün İskoçya Emniyet Müdürü’ne, monarşi karşıtı bir protestocunun polis tarafından suçlanması konusundaki endişemi dile getirerek yazdım.” paylaşımında bulunmuştu.
Milli yas sürecinde saygılı olmak ve ifade özgürlüğü ilkesini feda etmemek gerektiğinin altını çizen Davis, “Ben sadık bir monarşistim ancak cumhuriyetçilerin de herkes kadar görüşlerini dile getirme hakkı var.” ifadesini kullanmıştı.