Irak seçimlerinde İran yanlısı partilerin düşük oy almasının daha ‘yerli’ Şii unsurların kuvvetleneceği anlamını taşıdığını savunan uzmanlar, “Ne Batı ne Doğu” söylemiyle Iraklılık vurgusu yapan Mukteda es-Sadr’ın ulusalcı yönü ağır basan bir hükümet kurabileceğini belirtiyor.
Irak’ta 10 Ekim’de yapılan erken genel seçimlerin nihai olmayan sonuçları açıklandı. Şii lideri Sadr’a bağlı Sadr Grubu, 329 sandalyeli meclise 73 vekil gönderdi.
Ülkede 2019’daki büyük protesto gösterilerinde talepler hükümetin değişmesi yönündeydi. Hükümet bu konuda adım attı ve erken seçim kararı aldı, buna rağmen halkın yüzde 60’ına yakın bir bölümü seçimlere katılım göstermedi. Uzmanlar özellikle ülkedeki siyasi iradenin bu paradoksu çözmesi gerektiği üzerinde duruyor.
İran yanlısı milis güçlerini temsil eden Fetih Koalisyonu kesin olmayan sonuçlara göre 14 sandalye elde etti. Eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu da 37 sandalye kazandı.
Bundan dolayı bu grup, hükümet kurma yetkilerinin Sadr yerine kendilerine verilmesi yönünde açıklamalar yapmaya başladı.
Öte yandan hem özelde Şii gruplar içerisinde hem de genel Irak seçimlerinin kazanan tarafı ise tartışmasız Mukteda es-Sadr hareketi oldu.
Seçimin diğer bir değişim noktası ise özellikle Ekim 2019’da başlayan ve 2020’de de süren protesto gösterilerini düzenleyen bağımsız aktörler oldu. Ekim olayları sonrası siyasal harekete dönüşen protestocu gruplardan İmtidat Hareketi ise 19 sandalye kazandı.
Ayrıca farklı etnik ve mezhepsel kesimlerden yaklaşık 20 bağımsız adayın da parlamentoda temsil hakkı elde ettiği bir seçim sürecine tanık olundu.
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Cengiz Tomar, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ayhan, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Irak Çalışmaları Masası Araştırma Görevlisi Recep Tayyip Gürler, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Irak Masası ve Anadolu Yakın Doğu Araştırma Merkezi (AYAM) Araştırmacısı Fatih Oğuzhan İpek, AA muhabirine, Irak seçimlerini ve ülkenin geleceğiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Prof. Dr. Cengiz Tomar, ABD’nin Saddam Hüseyin diktasını devirmek ve demokrasi getirmek vaadiyle başlattığı Irak işgalinin ardından yapılan son 5 seçimde katılımın sadece yüzde 41’lerde kalmasının ülkede siyasal sisteme duyulan güvensizliği en iyi şekilde açıkladığını söyledi.
ABD tarafından getirilen ve tıpkı Lübnan’da olduğu gibi etnik ve mezhebi kotalarla şekillenen bir anayasanın demokrasiyi tesis etmekten son derece uzak olduğunu ifade eden Tomar, “Bırakın demokrasi getirmeyi ‘failed state’e (başarısız devlet) yol açacağı, Lübnan örneğinden uzun zamandır bilinmekte idi. Bir de bunun üzerine İran yanlısı gibi dış devletlerin güdümünde partilerin bulunduğu bir ülkede, demokrasi ancak yüzde 40’lar düzeyinde kalacaktır.” diye konuştu.
Tomar, etnik, mezhebi ve kabilevi nepotizm, yolsuzluk, işsizlik ve güvenlik sorunları nedeniyle Irak halkının sistemden ümidini kestiğini seçimlere katılmayarak açık bir şekilde gösterdiğini dile getirdi.
İran yanlısı partilerin seçimde yaşadığı hayal kırıklığının ise bir nebze olsun ümit verici olduğuna vurgu yapan Tomar, şöyle devam etti:
“İran yanlısı partilerin düşük oy alması ülkede daha ‘yerli’ Şii unsurların kuvvetlendiğini gösteriyor. Halkın hatta Şiilerin ABD’nin yanı sıra İran gibi dış güçlere de tepki duyduğunun önemli bir göstergesi. Şiiler arasında Mukteda Sadr’ın, Kürt bölgesinde Mesut Barzani’nin liderliğindeki KDP’nin oylarını artırması bunu açıkça gösteriyor. Diğer önemli ilerleme Sünni Muhammed Halbusi’nin Takaddum Partisinde görülüyor. Bu üç partinin içerisinde yer alacağı bir hükumet daha toparlayıcı ve mutedil olabilir. Kazimi’nin tekrar başbakan olması ise çok muhtemel.”
“Irak’ta, İran nüfuzu sınırlandıracak bazı adımlar atılabilir”
Prof. Dr. Veysel Ayhan da Irak’taki seçim sonuçlarının özellikle Şii blokta ciddi değişimlere yol açacağını belirterek İran’ın bundan sonraki süreçte Irak siyasetindeki etkisinin daha az olacağını söyledi.
Ayhan, Irak seçimlerinin hem ulusal hem bölgesel hem de küresel düzlemde analiz edilmesi gerektiğine dikkat çekerek şu değerlendirmelerde bulundu:
“Irak seçimlerinin kazananı İran’ın etkisini sınırlandırmak isteyen parti ve liderlikler olduğu ileri sürülmektedir. Ancak Irak’ta açıkça İran etkisini ortadan kaldırmanın halihazırdaki askeri, bürokratik ve siyasi yapılardan dolayı oldukça güç olduğu da açıktır. Bununla birlikte milis güçlerin durumu, Körfez ülkeleriyle ilişkiler ve iç siyasette İran’ın nüfuzunu sınırlandırma konularında bazı adımlar atılabilir.”
Sadr hareketinin İran karşıtı bir grup olmadığını anlatan Ayhan, Sadr’ın birçok kez İran’a resmi ziyaretler gerçekleştirdiğini ve İranlı siyasetçiler ve din adamlarıyla da iyi ilişkilere sahip olduğunu kaydetti.
Fetih Koalisyonu lideri Hadi Al Ammar ve Irak Hizbullah Tugayları liderlerinden Abu Ali al-Askari’nin ‘neye mal olursa olsun seçim sonuçlarını tanımayacaklarına’ dair açıklamalarını hatırlatan Ayhan, “Dolayısıyla yeni dönemde milis güçlerinin elindeki silahların önemli bir tartışma konusu olacağı ileri sürülebilir. Seçim sonrasında kartlar yeniden dağıtılırken, hangi listenin hükümeti kuracağı konusunda bir varsayımda bulunmak oldukça zor.” şeklinde konuştu.
Ayhan, “Irak’ta istikrar süreci oluşturmak için bir seçim süreci yaşandı ancak ortaya çıkan tablo şu anda Irak’a istikrar getirip getirmeyeceği çok daha tartışmalı bir hale geldi. Diğer önemli bir konu ise ülkenin bir iç savaşına sürüklenebilme ihtimali ki bu iç savaşın Şii gruplar arasında yaşanabileceği muhtemel.” dedi.
“Önceki hükümet pazarlıklarına nazaran KDP’nin eli daha güçlendi”
Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Irak Çalışmaları Masası Araştırma Görevlisi Recep Tayyip Gürler ise Irak seçimlerinde büyük oranda oy kaybetmelerine rağmen İran yanlısı grupların yapılacak pazarlıklar sonucu yeni hükümette yer alma ihtimalinin olduğunu belirtti.
Sadr’ın “yabancı ülkelerin hükümet kurma sürecine müdahil olmaması gerektiğine” dair seçim sonrası açıklamalarını hatırlatan Gürler, Sadr’ın Irak’ı önceleyen gruplarla bir yol haritası belirleme olasılığının yüksek olduğu görüşünü ileri sürdü.
Irak’ta seçim sonrası hükümet kurma sürecinin çok uzun sürdüğünü belirten Gürler, şunları söyledi:
“İlk bakışta Sadr Grubu, KDP ve Takaddum Partisi ittifak görüşmelerinde ön plana çıkacak siyasi oluşumlar olarak duruyor. Bu seçimler öncesinde de Sadr Grubu ile KDP arasında ortaklık görüşmeleri olduğuna dair bilgiler vardı. Önceki hükümet pazarlıklarına nazaran KDP’nin eli daha güçlü olacaktır. Biraz spekülatif olacak belki ama KDP’nin Cumhurbaşkanlığı için kendi partisinden bir ismi aday göstermesi bile gündeme gelebilir. Zira şimdiki Cumhurbaşkanı’nın partisi KYB büyük bir oy kaybı yaşadı.”
“Sadr, göstericilerle yakınlaşabilir”
Anadolu Yakın Doğu Araştırma Merkezi (AYAM) Araştırmacısı Fatih Oğuzhan İpek de Sadr’ın ‘silahların devlet kontrolü altına alınmasına’ dair açıklamasıyla İran yanlısı grupları, dış müdahale konularına yaptığı vurguyla da İran ve ABD’yi hedef aldığını belirtti.
Sadr’ın 70’ten fazla sandalye ile hükümet kurulma sürecinde oyun kurucu olacağını dile getiren İpek şöyle devam etti:
“‘Ne Batı ne Doğu’ söylemiyle Iraklılık vurgusu yapan Sadr’ın kurulmasında öncü olacağı hükümetin ulusalcı tonu kuvvetli olacaktır. Bu çerçevede Sadr, parlamentonun ikinci büyük grubu olan Takaddum Partisi ve KDP ile ittifak yapabilir. ABD karşıtı olarak bilinen Sadr’ın, ABD ile yakın ilişkilere sahip KDP ile uzlaşacakları hükümet, önümüzde dönemde Kazimi hükümeti ile başlayan bölgesel ve küresel güçlere mesafeli iç ve dış politika anlayışını devam ettirecektir. Bununla birlikte, eski Başbakan İbrahim Caferi’nin ‘Irak’ta yolsuzluğun siyasi bir kültür’ olduğu ifadesi, Irak’ta Sadr’ın vaatlerinin çok da pürüzsüz gerçekleşmeyeceğinin işareti.”