Londra’dan Farsça yayın yapan Iran International, İranlı gazeteci Said Lilaz ile mart ayında yapılan ancak yayınlanmayan röportajın ses kaydını yayınladı. İran Dışişleri Bakanlığı da ses kaydını doğruladı.
Rusya’nın nükleer anlaşmanın sonuca ulaşacağını düşünmediğini ve anlaşmanın imzalanacağını gördüğünde de engel çıkardığını ileri süren Zarif, “Nükleer anlaşma imzalandığında Rusya’nın Dışişleri Bakanı fotoğrafta yoktu. Rusya, nükleer anlaşmanın sonuca ulaşmaması için maksimum çaba gösterdi. Ruslar nükleer anlaşmanın neticeye ulaşacağını düşünmüyordu. Baktılar ki netice alınıyor bizim elimizi zayıflatan öneriler gündeme getirmeye başladılar.” ifadelerini kullandı
Zarif, nükleer anlaşmanın imzalandığı tarihten uygulamaya geçtiği tarihe kadar meydana gelen bazı olayların bu süreci baltalamayı amaçladığını iddia ederek, şunları anlattı:
“ABD ile uranyumun zenginleştirilmesi ve tesislerle ilgili anlaştık ancak Rusya buna engel olmaya çalıştı. Batı ile ilişkilerimizin normalleşmesi Rusya’nın çıkarına değil. Çünkü bu durumda Rusya iki zarar görüyor. İlki, ABD Başkanı Donald Trump’ın önceliği İran olmasaydı Rusya ve Çin olacaktı. İkincisi de Batı ile ilişkilerimiz kötü olunca onların kimseyle rekabet etmesine gerek yok. Bu durumda bizden çok yarar sağlarlar. Tüm engelleri aşıp anlaşmaya yaklaştığımızda Ruslar engel çıkarmaya başladılar. Rusya anlaşma imzalanmaya yakın, yardımcı taraf olmaktan engel çıkarıcı tarafa dönüştü.”
“Rusya’nın iradesi Dışişleri Bakanlığının kazanımlarının yok edilmesiydi”
Süleymani’nin Suriye’de şartların çok kötü olduğu bir süreçte Moskova’ya giderek Putin’i ikna etmek istediğini ancak görüşmenin nükleer anlaşmanın imzalandığı haftaya denk getirildiğini aktaran Zarif, “Süleymani’nin Moskova ziyareti Rusya’nın iradesiyle, Dışişleri Bakanlığının kontrolü olmadan gerçekleşti. Rusya’nın iradesi Dışişleri Bakanlığının kazanımlarının yok edilmesiydi. Çok ağır konuşuyorum evet. Biz Süleymani’nin Putin’i ikna ettiğini söylüyoruz fakat Putin karar almıştı ve Suriye’deki vaziyet de değişmişti. Putin hava gücüyle savaşa dahil oldu ancak İran kara gücünü savaşa dahil etti.” değerlendirmesinde bulundu.
“Diplomasi, savaş meydanı ve askeriyeye feda edildi”
Süleymani ile her konuda hemfikir olmadığını ve savaş meydanını diplomasi için kullanmak yerine diplomasinin savaş için kullanıldığını belirten Zarif, “Hiçbir zaman savaş alanındaki komutana ‘Şu işi yap çünkü diplomaside ihtiyacım var.’ diyemedim. Müzakerelere her gidişimde Süleymani bana ‘Şu hususları dikkate almanı istiyorum.’ diyordu. Ben savaş meydanının başarısı için müzakere ediyordum. Asker karar alıcı olunca böyle olur. Asker ülkenin stratejisine hakim olmak istediğinde böyle olur ve bizimle oynayabilirler. Rejim için savaş meydanı daha önemlidir. Asker karar alıcıdır.” dedi.
“Savaş meydanı için bedel ödedik fakat savaş meydanı bizim için bedel ödemedi”
Bakan Zarif, nükleer anlaşmanın ardından çatışmalar bölgesindeki işleri ilerletmek için diplomasi kurumu olarak çok bedel ödediklerini dile getirerek, şöyle devam etti:
“Savaş meydanı için bedel ödedik fakat savaş meydanı bizim için bedel ödemedi. Nükleer anlaşma 16 Ocak 2016’da uygulamaya geçti ve biz Airbus ve Boeing uçakları almaya başladık. İran Air, ABD’nin terör listesinden çıktı ve İran uçak alabiliyordu. Yaptırımların kalkmasının ardından John Kerry, Haziran 2016’da bana İran Air’i terör listesinden çıkardıkları tarihten itibaren Suriye’ye uçuşların 6 katına çıktığı uyarısında bulundu. Ben dedim ki bu nasıl olur, Mahan oraya sefer düzenliyor İran Air değil. O zaman Yol ve Şehircilik Bakanı ile konuştum, ‘Böyle bir şey yok.’ dedi. Sonra İran Air Müdürü ile konuştuğumuzda ‘Süleymani’nin baskısıyla Suriye’ye seferler artırıldı.’ dedi. Kararları askeriye verdiğinde böyle olur.”
Süleymani’den Suriye’ye gidiş gelişlerde İran Air yerine Mahan Air’i kullanmasını istediğinde bunu kabul etmediğini aktaran Zarif, “Süleymani’den İran Air yerine Mahan uçaklarını kullanmasını istediğimde ona “İran Air daha güvenli.” cevabını verdi. Yani diplomasi askeriyeye bu seviyede feda edildi. Cumhurbaşkanı ile Yol ve Şehircilik Bakanlığı bundan habersizdi. Diplomasi yüzde 200 zarar görse de İran Air daha güvenliyse onu kullanması gerektiğini söylüyordu. Çünkü ona göre asıl olan askerdi. Bu çifte başlılık değil askeriyenin yönetime hakim olmasıdır.” ifadelerini kullandı.
Zarif, ülkesinin dış siyasetindeki rolünün yüzde sıfır olduğunu kaydeden, “Kerry beni arıyor ve İsrail’in İran hedeflerine 200 saldırı düzenlediğini söylüyor. Bunu ben bilmiyordum. ABD, Ayn el-Esed Hava Üssü’ne saldırıyı benden önce öğrendi. Kudüs Gücü’nün iki yetkilisi saldırıdan 45 dakika önce Irak Başbakanına gidip ABD’nin bir üssünü vuracaklarını söylüyor. Savaş meydanındaki politikalar ülkenin stratejisine tabi olmalıdır ancak böyle olmadı ve ülkenin siyasetinin nasıl olacağını savaş meydanı belirledi.” diye konuştu.
Zarif, İran’ın düşürdüğü Ukrayna uçağıyla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Ukrayna uçağı 8 Ocak’ta vuruldu, ben 10 Ocak’ta yapılan Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi toplantısına katıldım ve dünya füzeyle vurulduğunu söylüyor, böyle ise bunu söyleyin ki nasıl çözüm bulacağımıza bakalım dedim. Allah şahittir, bana öyle muamele ettiler ki sanki onlara küfür ettim. Dediler ki ne demek, git tivit at ve yalanla dediler. 8 Ocak’ta füzeyle vurulduğunu biliyorlardı.”