İran ile nükleer anlaşmanın tarafları arasında anlaşmayı yeniden canlandırma ve ABD’nin anlaşmaya dönüşünün müzakere edildiği ancak haziranda kesilen nükleer görüşmelerin yedinci turu yarın başlıyor.
Haziranda ara verilmesinden sonra nükleer anlaşmanın taraflarının görüşmelere dönme çağrılarına uzun süre yanıt vermeyen yeni İran hükümeti, 3 Kasım’da müzakerelere ay sonunda tekrar başlama kararı aldığını açıkladı.
Avusturya’nın başkenti Viyana’da pazartesi başlayacak görüşmelere, Avrupa Birliği (AB) koordinatörlüğünde İran ile nükleer anlaşmanın tarafları Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya (4+1) katılacak. 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilen ABD ise görüşmelere dolaylı katılacak. ABD, İran ile doğrudan görüşmek istese de Tahran yönetimi, anlaşmaya tekrar dönene kadar Washington ile doğrudan görüşmeleri reddediyor.
ABD, İran’ın anlaşmadaki taahhütlerine geri dönmesini isterken Tahran ise nükleer anlaşmadan ayrılan taraf olarak öncelikle Washington’un anlaşmaya dönerek yaptırımları kaldırmasını ve anlaşmadan tekrar ayrılmayacağına dair güvence istiyor.
Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma, İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 14 Temmuz 2015’te imzalandı.
Uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran’ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı nükleer anlaşma, 16 Ocak 2016’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) onayıyla yürürlüğe girdi ve İran uluslararası yaptırımlardan kısmen kurtuldu. ABD Başkanı Joe Biden’ın Başkan Yardımcısı olduğu dönemde imzalanan ve iki ülke arasındaki düşmanlıkları sona erdirme vaadini de taşıyan nükleer anlaşma, iki ülke arasındaki diyaloğun da kısmen genişlemesine katkı sağladı.
Donald Trump’ın başkanlığı döneminde Washington, önceki yönetim tarafından imzalanan anlaşmayı yeterli bulmadı ve İran’ı füze programı ve bölgesel nüfuzunun da sınırlandırıldığı yeni bir anlaşmaya zorlayabilmek için her alanda baskı uygulamaya başladı.
Washington, 8 Mayıs 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilerek İran’a yeniden yaptırım uygulamaya başlayınca Tahran yönetimi, “stratejik sabır” adını verdiği bekleme politikasıyla Avrupa ülkelerinden ABD yaptırımlarına karşı nükleer anlaşmayı koruyacak adımlar atmasını bekledi.
Bu süreçte Ocak 2019’da Avrupa ülkeleri tarafından İran ile ticareti sürdürebilmek için INSTEX adlı özel ödeme mekanizması kuruldu ancak ABD’nin baskıları nedeniyle aktif hale getirilemedi.
Avrupa ülkelerinden beklediğini alamayan İran, ABD’nin yaptırımlarına karşı anlaşmadan kaynaklanan tüm taahhütlerini 8 Mayıs 2019’da kademeli olarak durdurmaya başladı. İran, 5 Ocak 2020’de anlaşmadaki taahhütlerini tamamen sona erdirerek, yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme işlemi dahil bir dizi adım attı.
Fahrizade suikastının ardından Meclisin çıkardığı yasayla nükleer faaliyetler hızlandı
Nükleer anlaşma, Tahran’a yüzde 3,67 oranında uranyum zenginleştirme faaliyetini sürdürme ve en çok 300 kilogram uranyumu elinde tutabilme izni veriyor. Anlaşma İran’a 300 kilogramın üzerindeki uranyumu uluslararası piyasada satarak karşılığında doğal uranyum alabilme imkanı tanıyor.
İranlı bilim insanı Muhsin Fahrizade’ye düzenlenen suikastın ardından mecliste çıkarılan ve önceki hükümetin itirazlarına rağmen 1 Aralık 2020’de nihai olarak onaylanan yasa ise İran Atom Enerjisi Kurumunun uranyumu en az yüzde 20 zenginleştirmeye başlamasını ve düşük düzeyli zenginleştirilmiş uranyum stoklarını artırmasını zorunlu kıldı. Bu kapsamda uranyum zenginleştirme tesislerine nükleer anlaşma kapsamında kullanılmasına izin verilen IR-1 santrifüjleri yerine uranyumu daha hızlı zenginleştirebilen IR-2, IR-4 ve IR-6 santrifüjleri yerleştirildi.
İran Atom Enerjisi Kurumu, söz konusu yasa kapsamında 5 Ocak’ta Fordo’daki nükleer tesiste Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerinin gözetiminde uranyumu yüzde 20 saflıkta zenginleştirdiklerini açıkladı. Bunun üzerine nükleer anlaşmanın tarafları Fransa, Almanya ve İngiltere, İran’ın yüzde 20 saflıkta uranyum zenginleştirme faaliyetinden “derin endişe” duyduklarını bildirdi. İran bu kez 17 Nisan’da yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirdiğini duyurdu. Dönemin Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi de UAEA’yı yüzde 60 düzeyinde uranyum zenginleştirdiklerine dair bilgilendirdiklerini açıkladı. İran bu süreçte UAEA ile iş birliğini de kısıtladı.
İran, nükleer silah üretiminde de kullanılabilen uranyum metali üretti
Tahran’ın uranyumu yüzde 20 ve yüzde 60 saflıkla zenginleştirmesi ciddi bir adım olarak görülüyor çünkü İran, nükleer anlaşmaya imza atmadan önce de yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretiyordu. Uranyumun yüzde 20 ve üzerinde zenginleştirilmesi ise nükleer bomba elde etmeye imkan sağlayacak yüzde 90 saflıkta parçalanabilir uranyuma ulaşmak için önemli bir aşama olarak kabul ediliyor.
İran, uranyum zenginleştirilme işlemlerinin yanı sıra nükleer silah üretiminde de kullanılabilen uranyum metali üretmeye başladı. UAEA tarafından 17 Ağustos’ta yapılan açıklamada, İran’ın İsfahan’daki uranyum zenginleştirme tesislerinde yüzde 20 zenginleştirilmiş 200 gram uranyum metali ürettiği bilgisi verildi. Bu rakam 11 Şubat’ta UAEA tarafından yapılan açıklamada 3,6 gram olarak verilmişti.
UAEA’nın İran’ın nükleer programıyla ilgili 7 Eylül’de yayımladığı son raporunda ise Tahran’ın nükleer silah üretmek için kullanılabilecek yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırmaya devam ettiği ve yüzde 20 düzeyinde 84,3 kilogram ve yüzde 60 düzeyinde 10 kilogram uranyum zenginleştirdiğinin bilgisi verildi. İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi 5 Kasım’da yaptığı açıklamada, yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum miktarını 210 kilograma yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyum miktarını da 25 kilograma çıkardıklarını bildirdi.
Tahran yönetimi, nükleer silah üretebilecek kapasiteye erişebileceği ihtimaline yönelik uluslararası endişelere, nükleer programının barışçıl olduğunu ve uranyum metalinin sivil nükleer programı doğrultusunda geliştirildiğini belirterek yanıt veriyor. İran, nükleer anlaşmadaki ihlallerinin de “Yaptırımların geri getirilmesi halinde ya da taraflardan birinin anlaşmadaki sorumluluklarını yerine getirmediği durumda İran’ın nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini tamamen ya da kısmen durdurabileceğini” öngören nükleer anlaşmadaki 26 ve 36’ncı maddeyi esas aldığını ve attığı adımların anlaşmayı ihlal etmediğini savunuyor.
UAEA ile anlaşmazlık çözülemedi
UAEA Başkanı Rafael Mariano Grossi, İran’ın nükleer programının doğrulama ve gözlem faaliyetlerinde yaşanan zorluklar ve kuruma bildirilmeyen söz konusu 4 noktaya ilişkin açıklığa kavuşturulmamış sorunları görüşmek üzere 23 Kasım’da Tahran’ı ziyaret etti.
Grossi, İranlı yetkililerle görüşmelerin sonucuyla ilgili 24 Kasım’da basına yaptığı açıklamada, görüşmelerde uzlaşı sağlayamadıklarını ve İran’ın nükleer programına yönelik doğrulama ve gözlem faaliyetlerini sürdürmekte ciddi sorunlar yaşandığını söyledi. İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ise aynı gün yaptığı açıklamada, UAEA’nın “teknik konuları politize ettiğini” ancak anlaşmanın mümkün olduğunun mesajını verdi.
İran, yaptırımların tamamen kaldırılmasını, ABD ise İran’ın anlaşmadaki taahhütlerine dönmesini istiyor
ABD Başkanı Biden, selefi Trump döneminde ülkesinin tek taraflı çekildiği anlaşmaya yeniden katılmaya hazır olduğunu açıklamasına rağmen İran ile nükleer anlaşmanın tarafları arasında nisanda Viyana’da başlayan ve 6 tur devam eden müzakerelere haziranda sonuç alınamadan ara verildi.
Taraflar, nükleer anlaşmaya dönme konusunda hemfikir olsa da ilk adımı kimin atacağı konusundaki anlaşmazlık aşılamadı. İlk altı turda, İran dahil tüm taraflar, anlaşmanın yeniden uygulanabilir hale gelmesi için iki tarafın atması gereken eş zamanlı adımların çoğunda ilerleme kaydettiklerini ve hızla çözüme varabilecekleri yönünde açıklamada bulundu.
Bu sırada İran’da önceki hükümetin aksine Batı’ya mesafeli ve nükleer anlaşmanın ülkeye fayda sağlamadığını savunan muhafazakarların oluşturduğu yeni hükümet göreve geldi. Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, nükleer görüşmelere yeni hükümetin bakışına dair ilk mesajı, 22 Ağustos’ta mecliste yaptığı ve önceki hükümetin dış politika tercihlerini eleştirdiği konuşmada verdi. Abdullahiyan, Asya ve komşulara odaklı dış politika benimseyeceklerini vurgulayarak “Dış politikamızı nükleer anlaşmaya bağlamayacağız. Nükleer anlaşma bakanlığı olmayacağız.” ifadesini kullandı.
Nükleer anlaşmanın geleceği İran ile ABD arasındaki karmaşık meselelerin çözümüne bağlı
İran, ülke ekonomisini aksatan ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin en önemli gündemlerinden biri olan ağır yaptırımlardan kurtulmak için Batı ile müzakerelere ihtiyaç duyuyor. Bu bağlamda, 29 Kasım’da başlayacak müzakerelerde İran ile Batı arasında uzlaşma, Tahran’ın nükleer programındaki ciddi ilerleme ve İran’ın ABD’den anlaşmayı bir daha terk etmeyeceğine dair güvence talep etmesi gibi çeşitli karmaşık meselelerin çözümüne bağlı.
Tahran, nükleer programında anlaşma öncesindeki seviyeleri aşmış durumda ve ABD Başkanı Biden’ın sonraki ABD hükümetinin nükleer anlaşmadan çekilmeyeceğine dair güvence verebilmesi için söz konusu anlaşmanın ABD Senatosunda “anlaşma” olarak onaylanması gerekiyor çünkü ABD yasalarına göre, nükleer anlaşma BMGK onayına rağmen ABD için yalnızca bağlayıcılığı olmayan siyasi taahhüt hükmünde.
Yeni görüşmelerin de sonuçsuz kalması halinde İran’ın daha hızlı uranyum zenginleştirme imkanı sağlayacak yeni nesil santrifüjler üreteceği ve Natanz ve Fordo’daki uranyum zenginleştirme tesislerindeki santrifüj kapasitesini genişletme yoluna gidebileceğinden endişe ediliyor.
Bu durumda da uluslararası toplumda İran’ın nükleer silah üretebilecek kapasiteye sahip olabileceğine dair endişeler dile getiriliyor. Buna karşılık Natanz kentinde yer alan ülkenin en büyük uranyum zenginleştirme tesisi olarak bilinen Şehid Ahmedi Ruşen Nükleer Merkezi’ndeki santrifüj atölyesine 2 Temmuz 2020 ve 11 Nisan 2021’de düzenlenen ve İsrail’in suçlandığı iki sabotaj saldırısının da İran’ın bu kapasiteye erişmesini geciktirdiği tahmin ediliyor.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 13 Ekim’de yaptığı açıklamada, İran ile diplomasi sürecinin başarısız olması halinde Washington’un “diğer seçenekleri devreye sokmak için hazır olduğunu” söyledi.