Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten UAD’de İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar sürüyor.
- ABD, Uluslararası Adalet Divanında İsrail’in işgalini “güvenlik endişeleri” ile aklamaya çalıştı
- Adalet Divanında İsrail’in Filistin’i işgalinin hukuki sonuçlarına ilişkin duruşmalar başladı
- GÖRÜŞ- UAD davasında 52 ülkenin sunumu ne anlama geliyor?
- İsrail, UAD’de Filistin’i işgalinin hukuki sonuçlarına ilişkin duruşmayı tanımadığını duyurdu
- Filistinli Bakan Maliki, ülke halkının çektiği acıların kaynağının “apartheid rejimi” olduğunu belirtti
- Filistinli yetkililer Uluslararası Adalet Divanından İsrail işgaline karşı adalet bekliyor
- UAD duruşmasında Güney Afrika: Son 4 ayda 30 bin Filistinli öldürüldü
Duruşmalarda İran adına söz alan Dışişleri Bakan Yardımcısı Rıza Necefi, BM kurumlarının da tespit ettiği üzere Gazze’deki durumun vahim olduğuna ve gün geçtikçe şartların ağırlaştığına dikkati çekerek Divan’ın vereceği görüşün Filistinlilerin kendi kaderini tayin haklarını kullanabilmesi için çok önemli olduğunu vurguladı.
Divan’ın danışma görüşü verebilmek için yetkisinin bulunduğunu ifade eden Necefi, “Bu mahkeme, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını destekleyen ve Filistin’in uzun süredir devam eden yasa dışı işgalinin sona erdirilmesine yardımcı olabilecek önemli bir tavsiye kararı vererek bir kez daha tarihe geçebilir.” dedi.
Necefi, İsrail’i Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını engellemekle, işgal ettiği yerlerin demografik yapısını ve Kudüs’ün statüsünü değiştirmekle, Filistinlilere yönelik ayrımcı ve ırkçı uygulamalar geliştirmekle ve Filistinlilerin doğal kaynakları üzerindeki hakimiyet haklarını engellemekle suçladı.
İsrail’in Filistin’i işgalinin, bu dönemin en uzun süren işgali olduğunu vurgulayan Necefi, uluslararası hukuka göre işgal edilen yerlere kendi nüfusunu yerleştirmenin yasaklandığını hatırlattı.
Necefi, Filistin topraklarındaki yasa dışı Yahudi yerleşimlerin, Filistinlilerin yurtlarından zorla sürülerek şiddet yoluyla kurulduğunu söyledi.
İsrail’in birçok yasal düzenleme ve uygulamasının, işgal ettiği topraklarda Filistin halkına yönelik ayrımcı bir rejim kurduğunu gösterdiğine dikkati çeken Necefi, apatheidin ciddi bir suç ve uluslararası hukuka aykırı olduğunun altını çizdi.
Filistinlilerin doğal kaynakları üzerindeki egemenlik haklarının, kendi kaderlerini tayin hakkının ayrılmaz parçası olduğunu ifade eden Necefi, bu kaynakların Filistin halkı için kullanılması gerektiğini vurguladı.
Devletlerin İsrail’in bu ihlallerine destek olmama ve yardım etmeme yükümlülüklerinin bulunduğunu hatırlatan Necefi, BM kuralları gereği işgali ve hukuka aykırılıkları tanımama yükümlülüklerinin olduğuna dikkati çekti.
İsrail’in Gazze saldırılarına değinen Necefi, “İsrail, günde ortalama 250 Filistinliyi öldürüyor ki bu rakam, son yıllardaki diğer bütün büyük çatışmalardaki görülen günlük ölü sayısını aşıyor.” dedi.
Necefi, İsrail’e destek veren ülkelerin, başta bu desteği kesmek suretiyle soykırımı önleme yükümlülüklerinin bulunduğunu ifade etti.
“BM Güvenlik Konseyinin eylemsizliğinin ya da yetersiz eyleminin, Filistin topraklarının uzun süreli işgalinin ana nedenlerinden biri olduğunu iddia ediyorum. İsrail rejimi tarafından neredeyse 80 yıldır işlenen tüm zulüm ve suçlar, bu eylemsizliğin bir sonucudur. Bugün bile Güvenlik Konseyi, belli bir daimi üyenin neden olduğu çıkmaz nedeniyle felç olmuş durumdadır.” diyerek isim vermeden ABD’yi eleştirdi.
Necefi, şunları kaydetti:
“Birleşmiş Milletlerin diğer ilgili organları da insan hakları ihlallerini izlemek, belgelemek ve faillerin adalet önüne çıkarılmasını kolaylaştırmakla yükümlüdür. Sadece bu gerçek bile Divan’ın, Güvenlik Konseyine Şart’a dayalı yükümlülüğünü hatırlatmasının ne kadar elzem olduğunun altını çizmektedir. Böyle bir yükümlülüğün toplantılar düzenleyerek ya da bazı önemli usul kararları çıkararak yerine getirilemeyeceği de açıkça belirtilmelidir. Aksine BM Şartı’nın yedinci bölümü kapsamında bağlayıcı ve kesin kararlar alınmasına ihtiyaç vardır.
Bu kararların İsrail rejimi tarafından tam ve hızlı bir şekilde uygulanmasını sağlayacak bir takip mekanizması da kurulmalıdır.”
BM Genel Kurulu, UAD’den görüş istemişti
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.
BM Genel Kurulunun Divan’dan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:
“1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”
Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023’te BM Genel Sekreteri tarafından UAD’ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin’e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.
Danışma görüşünün etkisi nedir?
UAD’nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.
Divan’ın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.
Yine UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkeleri uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlamaları muhtemel.