Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk milli bankası olan Türkiye İş Bankası, ikinci yüzyılına adım atıyor.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Bankanın 100. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, 26 Ağustos 1924’te 2 şube, 37 çalışan ve 1 milyon lira sermayeyle yola çıkan Bankanın, bugün 20 bin çalışanı ve 1042 şubesinin bulunduğunu, 285 milyar liralık öz kaynak büyüklüğüne ulaştığını söyledi.
Aran, 11 ülkede 22 yurt dışı şube, 3 banka, 2 temsilcilikle esasında bölgesel bir bankaya dönüşen İş Bankasının aktif büyüklük, kredi ve mevduatta özel bankalarda birinci konumunu sürdürmesinin, İşCep’in “dünyanın en iyi mobil bankacılık uygulaması” seçilmesinin 100 yılda Bankanın nereden nereye geldiğinin güzel bir göstergesi olduğunu vurguladı.
Aradan geçen bir asırda dünyada da Türkiye’de de çok şeyin değiştiğini, dönüştüğünü ifade eden Aran, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kurulduğumuz günden bu yana bizim için değişmeyen bir şey var; o da ilk faaliyete başladığımız günkü ana amacımız neyse bugün de aynı amacı taşımak… Ülke ekonomisinin büyümesine ve istihdama, refahın artmasına katkı… İş Bankası 1924’te bunun için vardı, bugün de bunu yapıyor. O gün belki omzunda çok ağır bir yük vardı. Hiç kimse yokken bunu yapıyordu. Bugün yanında diğer bankalarla, kurum ve kuruluşlarla beraber yapıyor. 100 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, İş Bankasının hep bir bankanın çok daha ötesinde bir kurum olduğunu, bir taraftan ülke ekonomisine katkı sağlarken diğer taraftan da zor zamanlarda hep dayanışma ruhuyla hareket edip ülkemizin iyi gününde olduğu gibi kötü gününde de sorumluluk aldığını görüyoruz.”
Aran, “ilk milli banka”, “ilk özel banka”, “ilk modern banka” olarak kurulan İş Bankasının, bu özelliklerini harmanladığı hüviyetini 100 yıldır üzerine sürekli bir şeyler koyarak yaşatmasını kıymetli bulduğunu söyledi.
“İşbirlikleri yaratmak ve bunlarla dünyaya açılmak, bu yolda bir fark yaratmak peşindeyiz”
Aktif büyüklükte “en büyük özel banka” konumundaki İş Bankasının dünyaya açılmaya hazır olduğunu belirten Aran, şöyle konuştu:
“İkinci yüzyılımızda bir küresel banka nasıl konumlandırılıyorsa o seviyeye ulaşmayı, dünyada en geniş coğrafyada, en fazla müşteriye dokunan, hisse değeri en yüksek ilk 10 bankadan biri olmayı hedefliyoruz. Global bir oyuncu olarak küresel ligde dünyanın önde gelen ilk 10 bankası arasına giren bir İş Bankası hikayesi ülkemize çok yakışır. 100 yıl çok uzun bir zaman… Cumhuriyetin kurulduğu şartları, o günkü yokluğu, kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ilk Genel Müdürümüz Celal Bayar’ın İş Bankasını bize emanet ettiği koşulları düşünürsek biz niye böyle bir bayrak teslim etmeyelim? O nedenle rekabeti ülke dışına çıkarmak, Türkiye’deki diğer finans kurumlarını rakip olarak değil yol arkadaşı olarak görüp asıl küresel rekabette güçlü bir oyuncu olmak adına adımlar atmak bizim için çok daha değerlidir.
İster bankacılık ister reel sektör olsun, tüm ekosistemin her bir kuruluşunu iş ortağımız görüp onlarla beraber güçlerimizi birleştirip küresel rekabette fark yaratacak adımlar atıyoruz. İşbirlikleri yaratmak ve bunlarla dünyaya açılmak, bu yolda bir fark yaratmak peşindeyiz. Aslında biz bütün stratejimizi buna göre konumlandırıyoruz çünkü 100 yıllık hikaye gerçekten çok sağlam, İş Bankasının başarabileceği bir hikaye olmalı.”
“İngiltere ve AB’yi kapsayacak bir dijital banka hedefine ulaşma yolunda çalışıyoruz”
Hakan Aran, son dönemde dijitalleşme odağında bölgesel anlamda yeni bankacılık yatırımlarına hız verdiklerini söyledi.
Bunun için öncelikle İngiltere’de OYAK Grubu yatırımlarından Birleşik Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para AŞ ile kendi grup şirketlerinin sahipliğinde “Is United Payment Systems Limited” isimli yeni bir ortaklık kurulduğunu ve hemen ardından İngiltere’de ödeme lisansına sahip, faaliyetlerine devam eden yerel bir kuruluşun satın alımına yönelik süreçlerin yürütülmeye başlandığı bilgisini paylaşan Aran, Bankanın yurt dışı odaklı dijital genişlemesinin ilk adımı olarak sinerji yaratacak işbirlikleri tesis edilmek suretiyle İngiltere merkezli dijital banka yolculuğuna başlandığını bildirdi.
İngiltere’de başlayan bu işbirliğinin gelişerek devam ettiğini anlatan Aran, Türkiye’de de yüzde 100 Banka iştiraki olan Moka Ödeme Kuruluşunun, Birleşik Ödeme Hizmetleri ile birleşmesine yönelik çalışmaların son aşamaya geldiğini dile getirdi.
Aran, bu birleşme ile Azerbaycan, Gürcistan ve Türk Cumhuriyetlerini içine alıp Orta Asya’dan başlayarak Kuzey Afrika ile Orta Doğu’ya dek uzanacak bir alanı kapsayacak “bölgesel fintek” olma hedefine doğru emin adımlarla ilerleyeceklerini ifade etti.
İngiltere’nin yanında Avrupa’da zaten Almanya’daki banka yatırımları İşbank AG üzerinden uzun yıllardır hizmet verildiğini anlatan Aran, tesis edilmekte olan yeni ortaklıklarla Bankanın ikinci yüzyıl perspektifini yansıtacak şekilde, öncelikle İngiltere ve AB’yi kapsayacak bir dijital banka hedefine ulaşma yolunda çalıştıklarını belirtti.
“İlk yüzyılda şube açarak gidiyorduk, şimdi de İşCep’i çoklayarak gideceğiz”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, Türkiye’nin ilk mobil bankacılık uygulaması, 14,7 milyon aktif müşteriye ulaşan İşCep’in, her gün yaklaşık 6 milyon kişi tarafından ziyaret edildiğini, sürekli yeni deneyim ve fonksiyonlarla zenginleştirilen uygulamanın Bankanın dijitalleşmesindeki en büyük güç olduğunu vurguladı.
Aran, “Dijital bankacılıkta lokomotif niteliğindeki İşCep uygulamasıyla ilk yüzyılımızda şube açarak gerçekleştirdiğimiz yayılma stratejimizi, ikinci yüzyılda bu kez globalde dijitalleşmenin sunduğu fırsatları değerlendirerek yapmayı istiyoruz. Temel fark, ilk yüzyılda şube açarak gidiyorduk, şimdi de İşCep’i çoklayarak gideceğiz.” dedi.
“(Holdingleşme) Bizim açımızdan vazgeçmek gibi bir durum söz konusu değil”
Holdingleşme sürecine ilişkin de bilgi veren Aran, 31 Aralık 2023 bilançosuyla holdingleşme başvurusunda bulunulduğunda mevzuat gereği tüm süreçlerin 31 Ağustos 2024’e kadar tamamlanması, bu kapsamda bu tarihe kadar kurumlarca gerçekleştirilen değerlendirmelerin tamamlanarak bir ay öncesinden olağanüstü genel kurul çağrısı yapılması ve o genel kurulda onaylatılmasının gerektiğini belirtti.
31 Ağustos’a kadar süreci sonuçlandırma imkanının kalmadığına işaret eden Aran, “Bizim açımızdan vazgeçmek gibi bir durum söz konusu değil holdingleşmeden vazgeçmedik. Bu tarihten sonraki süreçte ilgili kurumlardan gelecek değerlendirmeler dikkate alınarak nasıl bir aksiyon alacağımıza karar vereceğiz.” dedi.
Bankanın finansal sonuçları ve yıl sonu hedeflerine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Aran, ilk yarı sonuçlarını açıklarken 2024 için öz kaynak karlılığı beklentisini yüzde 30’lu seviyelerde, net faiz marjını yüzde 2’lerde olacak şekilde revize ettiklerini belirtti.
“Yapay zeka çok dikkatle uygulanması, izlenmesi gereken bir teknoloji”
Hakan Aran, Bankanın teknoloji yatırımlarına değinerek, tüm sektörleri kökten etkileyecek bir teknoloji olan yapay zekanın çok dikkatle uygulanması ve izlenmesi gerektiğini vurguladı. 30-40 yıl önce her alana damga vuran otomasyon, bilgisayarlaşma sürecindeki gibi şu andaki üretken yapay zeka döneminde de “İnsanların işi elinden mi alınacak?” gibi endişeler yaşandığını ifade eden Aran, “O yüzden ChatGPT, üretken yapay zeka çok dikkatle uygulanması, izlenmesi gereken bir teknoloji çünkü artık hepimiz kopyalanabiliyoruz.” dedi.
Yapay zekayı en iyi kullanan alanlardan birinin bankacılık sektörü olduğuna işaret eden Aran, bu teknolojinin müşteri deneyiminde kişiselleşmeyi sağlama ve arka plan süreçlerinde maliyetlerin azaltılması için tüm operasyonların mümkün olabildiğince sade, basit ve düşük maliyetli hale getirilmesinde büyük önem taşıdığını kaydetti.
“Stratejimiz, müşterilerimizin dijital ve yeşil dönüşüm yolculuğunda beraber hareket etmek”
Hayatta gittikçe daha da önemli yer edinecek yeşil ve dijital dönüşüme dikkati çeken Aran, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İki dönüşüm bir arada yapıldığı zaman şirketlerin yeni iş yapma şekilleri ortaya konacak ve bankaların da bu süreçte şirketlerin yanında yer alması gerekecek. Bizim bu amaçla hayata geçirdiğimiz ‘100 KOBİ’nin İkiz Dönüşüm Yolculuğu’ Projesi’yle KOBİ’lerin dijital ve yeşil dönüşümlerinde cesaret veren başarı hikayeleri yazmalarına vesile olmayı hedefledik. Teknolojiyi ve yapay zekayı doğru kullanmaya, sürdürülebilirlikle ilgili yolculuğunu doğru kurgulamaya çalışan bir banka olarak, stratejimizi tüm müşterilerimizle beraber hareket edeceğimiz, gerekli finansman ihtiyacını karşılayacağımız şekilde oluşturuyoruz. Dijitalleşmenin beraberinde getirdiği yeni iş yapma biçimlerinin tamamını deneme konusunda istekliyiz.
Ticaret, eğer bir platform üzerinde dijitalleşiyorsa biz de bankacılığı o platform üzerine taşıyoruz. Müşterilerimizin gündelik hayatlarında en fazla tercih ettikleri platformlara, bankacılık ürün ve hizmetlerimizi servis modeli ile taşıyoruz. Demir-çelik ticareti geleneksel yolla değil de internet üzerinden yapılmaya başlanıyorsa biz de internet üzerindeki demir çelik ticaretinin olduğu yerde kredilendirmeyi yapıyoruz. Yapılmıyorsa önce ticaretin internet üzerinden yapılmasını sağlıyoruz. Bireysel ya da ticari müşteri fark etmeksizin, ürün ve hizmetlerimizi en çok tercih edilen uygulamalarda yer alacak servislere ve altyapılara dönüştürerek kullandırmak vizyonuyla hareket ediyoruz.”
“Girişimcilik, yeni iş modelleri ile geleneksel ekonomideki verimlilik sorununun reçetesi”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, girişimcilik dünyasına ilişkin değerlendirmelerini paylaşarak, yeni dijital ekonominin önemli aktörleri girişimciler için özel ihtisas şubesi kurduklarını, programlar yürüttüklerini, girişimlere yatırım yaptıklarını anlattı.
Aran, “Üniversitelerde üretilen bilimin girişimcilik dünyası ve girişimler aracılığıyla topluma yayılması, geleneksel sanayi kuruluşlarına, ticari işletmelere aktarılması ve bu yolla verimlilik artışının, dijital dönüşümün, yeşil dönüşümün yapılması ekseninde girişimcilik, İpek Yolu gibi bilimden ilerlemeye giden yolculukta önemli bir geçiş yeri… Girişimciliği, yeni iş modelleri ile geleneksel ekonomideki verimlilik sorununun reçetesi olarak görüyoruz.” diye konuştu.
Toplam faktör verimliliğini artırmanın yolunun buluşlardan, yeni iş yapış şekilleri kazanabilmekten ve şirketlerin bunu kullanmasını sağlamaktan geçtiğini vurgulayan Aran, 2015 yılında başladıkları yeni nesil girişimcilik yolculuğu ile Türkiye’de girişimcilik ekosisteminin gelişmesi, girişimlerle ürün hizmet geliştirilmesi ve ürünlerin kendi müşteri tabanlarına götürülmesi konusunda çalışmalar yürüttüklerini anlattı. Aran, startupların yurt dışı açılım ve global başarı hikayesi yaratma yolculuklarında daima yanlarında yer aldıklarını da söyledi.
“Paydaşlarımızla beraber karbon ayak izimizi sıfırlamada kararlıyız”
Sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm stratejilerini “az söz, çok iş” diye özetleyen Aran, Net Sıfır Bankacılık Birliğinin üyesi olarak portföy emisyonlarına dair taahhütlerde bulunduklarını, ayrıca Bankanın kendi hizmet ve faaliyet noktalarındaki doğrudan operasyonlarından kaynaklanan karbon ayak izlerini sıfırlamak için de hedef tarihi 2035’ten 2026’ya çektiklerini hatırlattı.
Müşterilerinin karbon ayak izini ölçme ve sıfırlama konusunda çalışmalar yaptıklarını anlatan Aran, “Müşterilerimizin yeşil dönüşümde ihtiyaç duydukları danışmanlığın yanında yatırımlarının uygun koşullarda, uygun faiz oranları ve vadelerle finansmanını sağlıyor, onların bu dönüşümünü tamamlamasına yardımcı oluyoruz. Müşterilerimiz ve tedarikçilerimizle beraber toplam karbon ayak izimizi sıfırlama yolculuğunu çok kararlı bir şekilde sürdürüyoruz.” diye konuştu.
Bilim odaklı stratejiyi besleyen sosyal sorumluluk çalışmaları
Hakan Aran, İş Bankasının, finansal faaliyetlerinin yanı sıra toplumsal gelişime dönük çalışmalarını 100 yıllık yolculuğuna yakışacak projelerle ivmelendirerek sürdürdüğünü vurguladı.
Bankaya en çok yakıştırdığı projelerden birinin “100 Köye İnternet” Projesi olduğunu belirten Aran, “Bu proje, internet götürdüğümüz köylerde yaşayan çocuklarda, öğretmenlerde, köylülerde karşılığını gördüğümüzde ‘Çok güzel bir iş yapmışız.’ dedirten bir proje.” değerlendirmesinde bulundu.
Sosyal sorumluluk projelerindeki stratejilerinde bilimin, üniversitelerle ilişkilerin çok önemli olduğuna işaret eden Aran, “Çocuklarımızın bilimsel bakış açısına sahip olması, bu stratejinin bir parçası. O yüzden Petrol Ofisi Grubu ile birlikte 6 Şubat deprem felaketlerinden etkilenen bölgeler başta olmak üzere 8 ila 13 yaş aralığındaki öğrencilere yönelik ‘Bilim Kuşağı Atölyeleri’ Projesi’ni yürütüyoruz.” şeklinde konuştu.
Aran, Orman Genel Müdürlüğü ve TEMA Vakfı işbirliğiyle 2008 ila 2017 yıllarında yürütülen “81 İlde 81 Orman” Projesi’ni yeniden hayata geçirdiklerini, projeyle 5 yıl içinde 2,2 milyon fidanın toprakla buluşturulacağını bildirdi.
Gerçekleştirdikleri bir diğer 100. yıl projesinin İstanbul Teknik Üniversitesi ile kurdukları “Marmara Aktif Fay Tehlike ve Risk Uygulama ve Araştırma Merkezi (MATAM)” olduğunu anlatan Aran, merkezin kentsel dönüşümün bilimsel ayağını tamamlama açısından önem taşıdığını vurguladı.
Aran, Bankanın 100. yılında Paris’te gerçekleştirilen Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye Milli Olimpiyat Komitesinin resmi destekçisi olduğunu da anımsattı.
Birçok projeyi hayata geçirdikleri Cumhuriyetin 100. yılında düzenledikleri “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış Konferansı”nın ikincisini, bu yıl da Bankanın 100. yılı vesilesiyle gerçekleştireceklerini belirten Aran, 26-27 Eylül’de yapılacak konferansa yine yurt içi ve dışından ekonomiden tarihe, bilimden kültür-sanata geniş bir yelpazede alanında uzman pek çok önemli ismin konuşmacı olarak katılacağını söyledi.
“Parasal sıkılaşma adımlarının sonuçları görülüyor”
Aran, yılın ilk 6 ayında önceliğin fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu düşürmek olduğu için Türkiye’de çok ciddi bir parasal sıkılaşmaya gidildiğini, şu anda da sıkılaşma adımlarının sonuçlarının görüldüğünü belirtti.
Üretim, talep ve istihdamdaki azalmanın derinleşeceğini ifade eden Aran, buradaki stresin güven endekslerinde de kendini gösterdiğini, mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksinin 2020 yılından bu yana ilk kez 100 eşik seviyesinin altına gerileyerek bozulan beklentilere işaret ettiğini, diğer güven endekslerindeki (tüketici, hizmet sektörü, perakende ticaret ve inşaat) bozulmanın da sürdüğünü söyledi.
“Amacımız fiyat istikrarını sağlamaksa, enflasyonu düşürmekse bunun bedelini de ödeyeceğiz”
Şu andaki tablonun, “para politikasında sonuç alırken ve fiyat istikrarı sağlanırken aslında diğer tarafta ne ile karşılaşacaklarını, yapılanların ne pahasına yapıldığını” gösterdiğini kaydeden Aran, “Amacımız fiyat istikrarını sağlamaksa, enflasyonu düşürmekse bunun bedelini de ödeyeceğiz.” dedi.
Bu yıl ekonomik büyümenin yüzde 3,5 civarında oluşmasını beklediğini, dolayısıyla ekonominin soğuduğunu belirten Aran, söyle devam etti:
“Aslında aynı mekanizma ekonomi çok sıcakken de geçerliydi. Daha önceki ekonomi politikasını düşünün; enflasyonist baskıların arttığı bir ortamda yüzde 8-10 civarındaki faiz oranları ile uzun vadeli yatırım kredileri verdik. Tüm şirketlerin para kazandığı bir dönem oldu. Ucuz bir şekilde ve döviz rezervimiz yokken bunu yaptığımızda da bir bedel ödeyeceğimizi bilmeliydik. Hem içeride tasarrufumuz yeterli değilken hem dışarıdan kaynağa ihtiyacımız varken, faiz indirdiğimizde herkesin çılgınca parasını değer kaybetmeyecek alanlara yatırma telaşına gireceğini, bunun da enflasyonu kontrolden çıkaracağını biliyorduk. Şimdi de ‘enflasyonla mücadele edeceğiz, kontrol altına alacağız’ dediğimizde büyümede, istihdamda, üretimde, ihracatta sorunlar yaşayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Maalesef hayatta gerçek ve kalıcı başarı her zaman çok boyutlu optimizasyon problemlerini çözebilmekle mümkün, tek yönlü maksimizasyonla ise ancak bedelini ödemek şartıyla geçici başarılar elde edebilirsiniz.”
Enflasyon kontrol altına alınıp fiyat istikrarı sağlandıktan sonra ekonominin dengeye ulaşacağını ve rahatlamanın ancak 2026 yılında görülmesini beklediğini ifade eden Aran, “Fiyat istikrarı sağlanırken ve bunun için bir bedel öderken mutlaka sorunlarımızı çok boyutlu ele almalı, üretime ve ihracata dayalı ekonomi modeli yaklaşımımıza zarar verecek aşırılıklardan kaçınmalıyız. Ancak bu şekilde tekrar normale dönebiliriz. Umarım hem reel sektörü korumayı hem kredilerdeki kısıtlamaları kaldırmayı ve bankaların üzerindeki zorunlu karşılık baskısını azaltmayı hem de Merkez Bankası rezervlerini cari açığı rahatlıkla finanse edebilecek noktaya getirmeyi, fiyat istikrarıyla birlikte eş zamanlı sağlayabiliriz. Yüzde 5 oranında alışık olduğumuz yıllık ekonomik büyümeyi gerçekleştirirken de bir daha cari açık vermemek için mutlaka uzun vadeli yapısal dönüşümlere, projelere ve ciddi reformlara ihtiyacımız var, bu tür projeleri konuşmalıyız ancak o zaman istihdam kaybının önüne geçer, işsizlik oranını yüzde 10’un altında tutabiliriz. Bunun için de önümüzdeki 1,5 yılı nasıl idare edebileceğimize iyi bakmamız, 2026 yılından sonra neler yapacağımızı konuşmamız gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Politika faizi 2025 sonuna kadar yüzde 25’e inebilir”
Hakan Aran, sıkılaşmada henüz kredilerin büyümesindeki sınırın gevşemesini beklemediklerini, bankaların bu süreci yönetebileceğini belirterek, faiz indirim döngüsünün ne zaman başlayacağına dair şunları kaydetti:
“Ekim ayı Para Politikası Kurulu toplantısında Merkez Bankasının bir aksiyon almayacağını, sadece sözlü ve yazılı yönlendirmeyle izleyen dönemde faiz indirimlerine başlayabileceğinin sinyalini vereceğini sanıyorum. Yıllık enflasyonun ve enflasyon eğiliminin politika faizi seviyesinin altında kalıcı olarak şekilleneceğinin net olarak görülmesiyle birlikte kasım ayından itibaren 250 baz puan seviyesinde faiz indirimleri için fırsat oluşacağı ve bu yılın sonunda politika faizinin yüzde 45’e, önümüzdeki yılın sonunda da yüzde 25’e indirilebileceği kanaatindeyim. Bu, Türkiye’de enflasyonun kontrol altına alınması, sistemin işleyişi ve reel sektör üzerindeki yükün hafiflemesi gibi unsurlarla birleştiğinde 2026 yılına umutla bakmamızı sağlar. Enflasyonun da 2025 sonunda yüzde 20 civarına düşebileceğini öngörüyoruz. Bu, bizim için pek çok dengenin sağlanması açısından önemli. Bu yolculuk, Orta Vadeli Program (OVP) ve maliye politikasıyla destekleniyor. Türkiye’nin de sanırım bunu başarmaktan başka çaresi yok.”
“Hanehalkı, aylık enflasyon yüzde 1’lere indiğinde güven hisseder”
İş Bankası Genel Müdürü Aran, enflasyonda hanehalkının hissettiği enflasyon ile piyasa beklentileri arasındaki makasa ilişkin de hanehalkının, baz etkisi devreden çıkıp da aylık enflasyon yüzde 1’ler seviyesine indiğinde ancak güven hissedeceğini, o nedenle hanehalkındaki beklentinin piyasa beklentilerine yakınsaması için aylık enflasyonun gerçek manada yüzde 1’li seviyelere, hatta yüzde 1’in altına inmesi gerektiğini söyledi.
Aran, okulların açılması, servis ücreti zamları, eğitim masrafları gibi nedenlerle eylül ayında bunun hissedilemeyeceğini ancak ekim ayından itibaren yakınsama olacağı düşüncesini dile getirdi.
Ekonomiye dair 2024 beklentilerini de paylaşan Aran, Türkiye’nin büyüme oranının yüzde 3,5, cari açığının 30 milyar dolar, işsizlik oranının yüzde 9-10 aralığında olmasını, TL’nin de yılı reel bazda değerlenme ile kapatmasını öngördüklerini belirtti.
“Krediyi, hikayesi olan nitelikli yatırımcılar kullanacak”
Hakan Aran, kredi sınırlamaları içerisinde kredilerin ağırlıklı olarak hikayesi olan nitelikli yatırımcılara gideceğini, kredi sıkışıklığının 2025 yılı boyunca devam edeceğini düşündüğünü söyledi.
Merkez Bankasının “kimse faiz indirimi beklemesin” söylemiyle esasında bunu anlatmaya çalıştığını belirten Aran, “Bu sıkılık devam edecek. Şu anda kredi ile ilgili ne yaşıyorsak bunu aslında 2025 yılı boyunca da yaşayacağız. Bugün 50 pahalıysa o gün de 25 pahalı olacak. Çünkü insanlar faiz indirim döngüsü başladığında ‘Bir sonraki ay faiz inecek. Ben niye şimdi kullanayım?’ diyecek. O yüzden zamana karşı yarışan, bir an evvel bir şey yapmak isteyen, hikayesi olan nitelikli yatırımcılar değişken faizli krediyi tercih edecekler. Zamanla da faiz maliyetleri azalacak, hem TL hem yabancı para (YP) faizlerin yönü bundan sonra aşağı doğru olacak. Bu nedenle sabit faizli krediye bu dönemde çok rağbet olmayacaktır.” diye konuştu.
“Zorunlu karşılıklar bankaların karlılığı üzerinde baskı oluşturuyor”
Sıkılaştırma adımlarından, düzenlemelerden bankacılık sektörünün en çok öz kaynak karlılığı ve net faiz marjı açısından etkilendiğinin altını çizen Aran, karlılığı belirleyen net faiz marjının ve öz kaynak karlılığının bankacılığın en önemli rasyoları olduğunu vurguladı.
Parasal sıkılaşmanın bir parçası olarak zorunlu karşılık oranlarının artırıldığını, bankaların yüzde 50 faiz vererek topladığı mevduatın ciddi bir bölümünü krediye dönüştüremeden Merkez Bankasına düşük faizle zorunlu karşılık olarak verdiğini belirten Aran, bu durumun, net faiz marjını etkilemesinin doğal sonucu olarak bankaların karlılığı üzerinde bir baskı oluşturduğuna dikkati çekti.
Bankaların yılın ilk 6 ayında en çok bunun zorluğunu yaşadığını ifade eden Aran, bunu telafi etmek mümkün olmadığı için de geçen yıla göre, bir önceki çeyreğe kıyasla bankaların karlılıklarının da reel sektöre paralel olarak azaldığını söyledi.
“Buradaki trend, kasım ayından itibaren değişebilir ve bankacılık tekrar karlı hale gelebilir”
Buradaki trendin, fiyat istikrarının sağlandığı, enflasyonun düşme eğilimine girdiği, aylık enflasyonda da fiyatlama davranışının değiştiğinin görülmesiyle birlikte kasım ayından itibaren değişebileceğini ve bankacılığın tekrar karlı hale gelebileceğini belirten Aran, “Zor bir dönemi geride bıraktığımızı ve artık bundan sonra bankacılıkta net faiz marjının iyileşeceği döneme gireceğimizi umut ediyorum.” dedi.
Aran, bankacılık sektöründe 30 Haziran 2024 itibarıyla donuk alacak rakamının 216,5 milyar TL seviyesine geldiğini, bunun 147,9 milyar lirasının ticari nitelikte, 68,8 milyar TL’sinin de bireysel nitelikte olduğunu, 68,8 milyar TL’lik kısmın 31,2 milyar TL’sinin ise kredi kartlarından geldiğini bildirdi. Aran, sektörde 30 Haziran itibarıyla sorunlu alacak oranının yüzde 1,54, ticari taraftaki oranın yüzde 1,37, bireysel taraftaki oranın yüzde 2,08, kredi kartlarında oranın da yüzde 2,04 olduğunu söyledi.
“Kredi kartlarında yeni bir düzenleme gereği kalmadı, sistem kendi kendini düzeltme noktasına geldi”
Kredi kartları tarafında çok net bir şekilde donuk ve sorunlu alacak oranlarının arttığını, kart sahibinin zaten para harcayamaz, sadece borç öder hale geldiğini belirten Aran, “Sistemdeki kredi kartları ile harcama kapasitesi, aslında kart sahibi harcayamadığı için düşüyor. Kredi kartlarında bu yüzden artık yapılabilecek taksit tutarını da harcamayı da muhtemelen limitlerin dolu ve sorunlu olma hali belirleyecek. Dolayısıyla bence kredi kartlarında yeni bir düzenleme gereği kalmadı. Çünkü sistem zaten kendi kendini düzeltme noktasına geldi. O nedenle artık düzenleme noktasını geçtik diye düşünüyorum. Olan oldu ve sonuçlarını görmeye başladık.” şeklinde konuştu.
Aran, bireysel krediler tarafındaki bozulmanın bir süre daha devam etmesini beklediklerini, ticari krediler tarafının ise daha kontrollü gittiğini, orada yavaş olan artış ivmesinin 2025 yılında hızlanabileceğini söyledi.
“OVP’de sanayiciler, üreticiler, ihracatçılar açısından bir hikayeye ihtiyaç var”
OVP’ye ilişkin de yorumlarını aktaran Aran, mevcut ekonomi politikalarının aslında çok yeni olduğunu, dolayısıyla majör bir değişiklik beklemediğini, OVP’ye uygun bir gidişat bulunduğunu aktardı. Aran, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bence OVP’de yapılabilecek olan şu; fiyat istikrarını sağladığımızda, enflasyonu kontrol ettiğimizde, OVP hedeflerine ulaştığımızda nasıl bir Türk sanayicisi, nasıl bir ihracatçı, nasıl bir üretim ortamı görmek istiyoruz? Bu ortamda hangi kaynaklar nerelere yatırılmalı, ne yapılmalı? Bu konuda güçlü bir hikayeye ihtiyaç var. Vardiya sayısını, işçi sayısını azaltarak, 2026 sonrasındaki döneme nasıl hazır olunması gerektiğini bilmeden bu süreci sağlıklı olarak yönetmek mümkün olmaz diye düşünüyorum. Bir yandan enflasyonla mücadele ederken diğer yandan hangi yatırımları yapmaya devam etmeliyiz, verimliği arttırmak için neler yapmalıyız, bunların finansmanını mücadeleye zarar vermeden nasıl sağlarız? Yapılacakların bir parasal genişleme olarak algılanmamasını nasıl sağlarız? Bunun mekanizmaları ne olmalı? Bunların konuşulması gerekiyor. OVP’de bir şey güncellenecekse bu da reel sektörün ‘Tamam, biz 2025 sonuna kadar tabloyu anladık ama 2026 sonrasında ha deyince tekrar rekabetçi olamayacağız. O arada ne yapmamız gerekiyor?’ sorusunun detaylıca yanıtlanması ve bankaların kredi kullandırabilecekleri alanların açılması konularıdır.”
“Uzun vadede üreten kesimlere yönelik mekanizmaları konuşmak gerekir”
Dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm, verimlilik artışı ve toplam faktör verimliği başlıklarının bu noktada kritik olduğunu vurgulayan Aran, yüksek faiz ortamında uygulanan tedbirlerle çelişmeyen katma değer yaratacak yatırımları teşvik edici ve destekleyici politikaların ortaya konulabileceğini; üreten, yatırım yapanlara yönelik uzun vadeli birtakım adımlar atılabileceğini söyledi.
İş Bankası Genel Müdürü Aran, şöyle devam etti:
“Bu gibi taahhütlerin ortaya konulması, mutabakat sağlanması halinde üreten kesim, iş dünyası bir şeyler yapılacağına dair güven duyduğunda parayı kendisi koyar, yurt dışındaki parasını, kasada tuttuğu parasını yatırıma aktarabilir, harcayabilir. Dolayısıyla tam bir güven ortamı yaratıldığında atıl durumdaki kaynaklar ülke ekonomisine kazandırılabilir. Bu dönemde yapılabilecek en güzel şey güveni tesis etmek, reel sektörün yanında olunduğunu güçlü şekilde ifade etmek… Bunun için de sıkıntılı dönemde izlenen politikalara zarar vermeyecek tarzda uzun vadede üreten, yatırım yapan kesimlere yönelik Kredi Garanti Fonu (KGF) benzeri mekanizmaları konuşmak gerekir.”
“Enflasyon yüksekse enflasyon muhasebesi uygulanmasından daha doğal bir şey yok”
Enflasyon muhasebesine ilişkin de Aran, “Bence enflasyon muhasebesi uygulanmalı. Ortada enflasyon varsa ve yüksek bir orandaysa enflasyon muhasebesinin uygulanmasından daha doğal bir şey yok. Enflasyon muhasebesi uygulanmadığı durumda bilançolar aldatıcı olacak ve bozulmalar da geç fark edilecektir. Bu da şirketlere maalesef telafisi çok zor zararlar verebilir.” dedi.
Aran, Türkiye’nin gri listeden çıkmasının özellikle ülkenin itibarı, bankacılık sektörünün itibarı, yurt dışında iş yapma kolaylığı açısından büyük bir kazanım olduğunu vurguladı.
Mood’y’s’in Türkiye’nin notunu iki kademe artırmasıyla ilgili de Aran, bunun içeride yapılan işlerin doğruluğunu teyit etmesi açısından kıymetli olduğunu, dış finansmana daha kolay ve daha ucuz erişilmesine vesile olan her not artışı ve ülkenin risk seviyesindeki her düşüşün aslında ekonomiye para, kaynak olarak döndüğünü söyledi.
Küresel ekonomiye ilişkin beklentiler
Küresel ekonomiye dair yorumlarını da paylaşan Aran, jeopolitik risklerin olduğu her ortamda oynaklığın da çok fazla olacağını, oynaklığın ise öngörülebilirliği azaltan bir faktör olduğunu ifade etti.
Aran, dünya ekonomisini genel olarak yavaşlayan büyüme, kademeli dezenflasyon ve merkez bankalarının ihtiyatlı para politikası duruşlarının şekillendirdiğini, mevcut görünümün 2025 yılında da büyük ölçüde etkili olacağının tahmin edildiğini belirtti.
Önümüzdeki dönemde başlıca merkez bankalarının faiz indirimlerine devam etmesinin beklendiğine dikkati çeken Aran, enflasyonda gözlenen katılık, devam eden jeopolitik riskler ve emtia fiyatlarındaki olası dalgalanmalar nedeniyle bu sürecin ihtiyatlı olarak yönetilmesi gerektiğini kaydetti.