İsrail’de 1 Kasım’da tamamlanan erken genel seçimlerden kesin olmayan sonuçlara göre hükümet için Mecliste yeterli çoğunluk zaferiyle çıkan Binyamin Netanyahu’nun, başbakanlık döneminde önüne gelecek dış politika dosyalarına yaklaşımı merak ediliyor.
İsrail, Meclisteki 120 milletvekilini belirlemek amacıyla yaptığı 1 Kasım’daki erken genel seçimi tamamladı. İsrail’in son 3 buçuk yılda beşinci genel seçimindeki kesin olmayan sonuçlara göre, Binyamin Netanyahu sağ müttefikleriyle Mecliste hükümeti kurmak için 65 milletvekiliyle yeterli çoğunluğu sağladı.
İsrail’deki seçimlerin sonucu bölge ve dünya başkentlerinde de yakından izlendi.
Seçimlerde mağlup görünen Değişim Koalisyonu’nun lideri Başbakanı Yair Lapid son bir yıldır İsrail Dışişleri Bakanı olarak ülkenin dış politikasında da dümende yer aldı.
Ancak ülkede Netanyahu’nun yeniden iktidara gelmesi durumunda yaşanacak dış politika değişimleri tartışılmaya başlandı.
AA’ya konuşan Kudüs İbrani Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Jonathan Freeman ve Tel Aviv Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Emmanuel Navon, İran ile askeri iş birliğini artıran Rusya’nın Tel Aviv ile ilişkileri ve Ukrayna’ya olası silah yardımını İsrail’in önündeki en zorlu dış politika sınavı olarak gösterdi.
İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarının da Tel Aviv’in stratejik müttefiki Washington ile ilişkilerinde belirli olacağını aktaran uzmanlar, ABD’de yasama erkini belirleyecek ara dönem seçim sonuçlarının Amerikan yönetiminin Netanyahu hükümetine yaklaşımına etki edeceğini belirtti.
İsrailli uzmanlar, ABD’nin arabuluculuğunda İsrail’in Lübnan ile imzaladığı anlaşma ve Türkiye ile gelişen ilişkiler konusunda Netanyahu’nun selefi Lapid’in attığı adımları sürdüreceği görüşünde hemfikir.
İsrail’in önündeki kritik dış politika başlıkları
İsrail seçime günler kala Lübnan ile deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin bir anlaşmaya imza attı.
Başbakan Lapid, söz konusu anlaşmayı “tarihi bir başarı” şeklinde değerlendirirken, Netanyahu ise anlaşmayı seçim atmosferinin doğurduğu çekişme içinde “Hizbullah’a teslim olma” diye nitelendirmişti.
Netanyahu, seçime bir gün kala yaptığı açıklamada, Lübnan ile deniz sınırının çizilmesine ilişkin anlaşmaya bağlı kalacağı mesajını verdi.
İsrail’de seçim sonuçlarının ardından Lübnan yönetiminden de İsrail ile imzaladıkları anlaşmaya ilişkin ABD’den teminat aldıkları açıklaması geldi.
İsrailli uzmanlar, Netanyahu hükümetinin bu anlaşmaya bağlı kalacağı görüşünde uzlaşarak “özellikle ABD’nin bu anlaşma konusundaki garantörlük rolüne” işaret etti.
Ukrayna savaşı, İran-Rusya ittifakı
İsrail’deki yönetim son bir yılda Ukrayna savaşının doğurduğu atmosferde Rusya ve Batı ile ilişkilerini de yönetmekte zorlandı.
Ukrayna savaşının başlamasından itibaren Rusya’yı karşısına almamak için tarafsız kalmaya çabalayan, bir dönem arabuluculuğa da soyunan İsrail, son durumda hem Rusları hem Ukraynalıları karşısına aldı; stratejik müttefiki ABD ve Batı tarafından da eleştirilen bir konuma geldi.
İran’ın, Rusya’ya Ukrayna savaşında “kamikaze ya da intihar” diye isimlendirilen silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve balistik füze sağladığına ilişkin haberler, Tel Aviv yönetimini daha da zor durumda bıraktı.
Ukrayna’nın İsrail’den askeri yardım taleplerini yanıtsız bırakan Tel Aviv yönetimi, Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını ve “operasyonel kısıtlamaları” gerekçe gösterdi.
İsrail’in Ukrayna’ya olası silah yardımı tartışmaları üzerine Moskova “bunun iki ülke ilişkilerini bitireceği” açıklamasıyla Tel Aviv’i tehdit etti.
İsrail’de seçimden sonra yeniden gündeme gelecek dış politika başlıkları arasında İran-Rusya-Ukrayna üçgeni de yer alıyor.
Ukrayna-Rusya Netanyahu’nun en zorlu dış politika sınavı
Netanyahu, kampanya döneminde basına verdiği demeçte, “İsrail’in Ukrayna’ya olası silah yardımını gözden geçireceğini” söyledi.
Kudüs İbrani Üniversitesi’nden Freeman, Ukrayna savaşında Rusya ve İran’ın askeri iş birliğinin Netanyahu hükümeti için “en zor dış politika” sınavı olacağına işaret ederek, “Eğer ki İran’ın Rusya yanında askeri desteğini artırdığı tablo devam ederse İsrail daha fazla Ukrayna ve ABD’nin yanında açıkça yer alacak. İran daha fazla SİHA gönderirse, bu, İsrail’in Ukrayna’ya yardımını hem alenen hem perde arkasında artırmasını gerektirecek.” dedi.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un yakın zamandaki ABD ziyaretinde İran’ın Ukrayna’daki savaşa katılımı üzerine “yüksek alarm” durumunun gözlendiğini aktaran Freeman, “İsrail, sadece Suriye ve Lübnan’ı değil İran’ı da bir savaş alanı olarak görmeye başladı.” diye konuştu.
Freeman, İran’ın savaşa ne oranda katıldığı, ABD ve NATO’nun Ukrayna’ya desteğini ne ölçüde artırdığının İsrail’in dış politikasında belirleyici olacağını söyledi.
İsrail seçimlerinde Ukrayna konusunun liderler ve seçmenler tarafından öne çıkmadığına işaret eden Freeman, Ukrayna savaşının doğurduğu uluslararası denklemin yeni hükümetin en önemli meselelerinden biri olacağını vurguladı.
Tel Aviv Üniversitesi’nden Navon da Netanyahu’nun şu ana kadar yapmadığı biçimde Rusya’ya ilişkin kesin bir tavır koyması gerekeceğini belirterek, “Rusya’nın İran’dan SİHA aldığı tabloda bu Netanyahu’nun Rusya’ya karşı daha güçlü bir tutum almasını kolaylaştıracaktır.” diye konuştu.
Biden yönetiminde ABD ilişkileri
İsrail, uluslararası arenada ABD’yi tarihi stratejik müttefik olarak konumlandırıyor.
Netanyahu, başbakanlığı döneminde ABD’deki dönemin demokrat Başkanı Barack Obama ile oldukça gerilimli bir dönem geçirmiş, bunun aksine sonradan göreve gelen Donald Trump yönetimiyle ilişkilerini geliştirmişti.
Hatta, Washington’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması da bu dönemde gerçekleşmişti.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, günlük basın toplantısında, Netanyahu blokunun “seçim zaferi” üzerine “tüm İsrail hükümetlerinin, özellikle azınlıklar olmak üzere sivil toplumdaki her unsura saygı ve hoşgörü gösterdiği demokratik toplum değerlerini paylaşmaya bağlı kalmasını umduklarını” belirtti.
Haaretz gazetesinin haberine göre ise ABD yönetimi, Netanyahu’nun aşırı sağ müttefiklerine karşı yaklaşımlarını gözden geçiriyor, hükümet içindeki bu unsurlara karşı temkinli yaklaşmaya hazırlanıyor.
İsrail, ABD-Çin çekişmesinde denge arayacak
Freeman, ABD’nin Çin’i çevreleme çabasının Ukrayna savaşının gölgesinde daha da arttığına dikkat çekerek, Netanyahu hükümetinin bu konuda İsrail-Çin ilişkilerine ilişkin soruları yanıtlarken “ağır baskı altında kalacağını ve önemli dış politika kararları vermesi” gerekeceğine işaret etti.
Navon ise ABD ile ilişkiler konusunda Washington’daki yasama erkini göreve getirecek ara seçimlerin belirleyici olacağına işaret ederek, Joe Biden seçimlerden zayıflayarak çıkarsa, “Netanyahu’nun Amerikan yönetiminden gelecek baskıyı daha kolay göğüsleyebileceğine” işaret etti.
İsrailli akademisyen Navon, ABD’nin tutumu nedeniyle Çin ile ilişkiler konusunda, Netanyahu’nun “dikkatli adımlar atacağını” vurguladı.
Netanyahu’nun aşırı sağcı müttefikleri
Netanyahu’nun iktidara gelmesi halinde uluslararası arenada başını ağrıtacak konulardan birisi de seçimde ittifak kurduğu aşırı sağcı siyasetçiler Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich.
Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağcı müttefikleri ve özellikle Itamar Ben-Gvir, Filistinlilere yönelik, ırkçı, ayrımcı, söylem ve eylemleriyle tanınıyor.
Netanyahu’nun olası kabinesinde bu isimlerin yer alması, ileride İsrail’in Filistinlilere yönelik uygulamalarını eleştiren Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle de sorun çıkarabilir.
Freeman, AB ile ilişkiler konusunda “İsrail kabinesindeki şahıslardan ziyade hükümetin politikalarının belirleyici olacağını” aktardı.
İsrail’in aşırı sağcı müttefiki Ben-Gvir’in seçim söylemlerinin iktidara geldikten sonra değişmek zorunda kalacağına değinen Freeman, “yeni hükümetin Avrupa büyükelçi seçimlerinde, İsrail’in AB ile ilişkilere verdiği önemi yansıtmasının kritik olduğuna” işaret etti.
Freeman, Ukrayna savaşının doğurduğu atmosferde, AB’nin enerji tedariki, askeri savunma teknolojisi ihtiyaçlarının ve çıkarlarının, Tel Aviv’e yaklaşımını etkileyeceğini savundu.
AB ile ilişkiler konusunda Navon, Netanyahu’nun özellikle Polonya ve Macaristan gibi sağ hükümetlerin yönetimde olduğu ülkelerle geçmişteki sıcak ilişkilerini geliştireceğine dikkati çekti.
Avrupa’da yakın zamanda sağın iktidara geldiği İsveç, İtalya gibi ülkelerle yeni hükümetin yakın ilişkiler kuracağını öngören Navon, Netanyahu’nun “AB içinde parçala ve yönet taktiğiyle İsrail aleyhine çıkabilecek kararları önlemek için çalışacağını” vurguladı.
Türkiye ile ilişkiler
İsrail’de Değişim Koalisyonu’nun iktidarda olduğu dönemde, Türkiye ve İsrail karşılıklı ilişkileri geliştirmek için birçok adım attı.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un marttaki Ankara ziyaretini, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun mayısta İsrail’i ziyareti ve Başbakan Yair Lapid’in haziranda Türkiye’yi ziyareti izledi.
Türkiye ve İsrail, 17 Ağustos’ta diplomatik ilişkilerin en üst seviyeye çıkarılması ve karşılıklı büyükelçi atama kararını açıkladı.
Ankara ile Lapid döneminde temeli atılan ilişkiler devam edecek
Netanyahu’nun iktidara geldiği tabloda, Ankara ile ilişkilerde nasıl bir tutum izleyeceği de merak edilen konular arasında yer alıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’deki seçim sonuçlarının ardından, “Değerlere saygı gösterildiği sürece, kazan kazan diplomasisiyle sadece Türkiye ve İsrail değil tüm bölge kazançlı çıkacaktır.” dedi.
İsrailli uzmanlar, Netanyahu hükümetinin, Lapid döneminde Türkiye-İsrail arasında karşılıklı büyükelçi atama kararına varan ilişkileri sürdüreceği ortak fikrini paylaştı.
Freeman, Netanyahu döneminde de Türkiye ile ilişkilerin “gelişmeye ve güçlenmeye devam edeceği” görüşünü belirterek, Netanyahu cephesinin seçim kampanyası döneminde Türkiye ile gelişen ilişkileri eleştirecek açıklamalardan kaçındığına dikkati çekti.
Türkiye’nin NATO üyesi olması, ABD’nin de bu adımı memnuniyetle karşılaması unsurlarının Tel Aviv’in Türkiye yaklaşımına etki edeceğini belirten Freeman, “iki ülke arasındaki yakınlaşmanın süreceği” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye ile ilişkiler konusunda Navon, iki ülkenin karşılıklı büyükelçi atama kararının ardından Netanyahu’nun da Türkiye konusunda “pragmatik ve temkinli davranacağını” söyleyerek, “iki ülke arasındaki yakınlaşmanın altını oyacak adımlardan kaçınacağını” belirtti.
Filistin politikası ve Batı Şeria’daki gerginlik
İsrail’deki seçimlerin ardından, işgal altındaki Batı Şeria’daki gergin güvenlik durumunun ve Ramallah’taki Filistin yönetimi ile ilişkilerin nasıl şekilleneceği de belirsizliğini koruyor.
Son bir yılda, önce Naftali Bennett, ardından Lapid’in öncülük ettiği koalisyon hükümetinin Batı Şeria’da uyguladığı güvenlikçi politikalar bölgede gerilimi artırmış, Filistin yönetimi ile diyalog konusunda ilerleme kaydedilememişti.
İsrail basınındaki haberlere göre, kesin olmayan seçim sonuçlarında Netanyahu ve aşırı sağın zaferinin görünmesinin ardından, Filistin yönetimine bağlı güvenlik birimleri İsrail ordusundan ve güvenlik birimlerinden gelen telsiz çağrılarını sessiz bıraktı.
Freeman, Filistin meselesine geldiğinde, İsrail ile ilişkisi bulunan Arap, İslam dünyasının ve özellikle ABD’nin, Tel Aviv’in Filistin siyasetine etki edebileceğini değerlendirdi.
Filistin konusunda müzakerelere başlanacak bir atmosferin olmayacağına işaret eden Freeman, Netanyahu hükümetinin özellikle güvenlik konusunda Filistin yönetimiyle güvenlik koordinasyonunu sürdürmeye çalışacağını öngördü.
Buna karşın Navon, Netanyahu’nun bu dönemde bütünüyle sağ bir hükümet kurduğunu belirterek Filistin yönetimiyle “çatışmacı bir süreç yaşanacağı” görüşünü paylaştı.
Netanyahu’nun sağ hükümetinin “ABD’deki Yahudi diasporası, Biden yönetimi, AB ile ilişkilerde” sorunlara yol açacağını değerlendiren Navon, Netanyahu’nun buna rağmen iktidara gelmek için aşırı sağ müttefiklerle iş birliği yaptığına işaret etti.