İsrail işgali altındaki Doğu Kudüs’ün kırsalında yer alan, İsrail’in yıkım tehdidi nedeniyle endişeli bekleyişlerini sürdüren Han el-Ahmer bedevi köyünün sakinleri, 1948’de binlerce Filistinlinin zorunlu göçe tabi tutularak vatansız kalmalarına neden olan yeni bir “Nekbe” yaşanmasını istemiyor.
İsrail kabinesinin, 28 Haziran’da, Han el-Ahmer köyünün de içerisinde bulunduğu ve El Halil’den Ölü Denize kadar olan alanda işgali genişletmesine imkan tanıyan bir yasayı onaylaması, Filistinliler nezdinde yeni bir “Nekbe” olarak değerlendiriliyor.
Han el-Ahmer’de teneke evlerde ve çadırlarda yaşayan yaklaşık 200 Filistinli, geçtiğimiz yıllarda İsrail’in “E1” adını verdiği büyük yerleşim projesi kapsamında vatanlarından sürülme ve evsiz kalma girişimlerine maruz kalıyor.
“Tacizler nedeniyle hayat çok zorlaştı”
Han el-Ahmer topluluğu lideri Iyd Hamis, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “İsrailli yetkililer ve Filistinlilerin topraklarını gasbeden İsraillilerin devam eden tacizleri sonucunda hayat çok zorlaştı.” ifadelerini kullandı.
Hamis, Avrupa ülkelerinin, dünyanın yakından tanıdığı bir mesele olan Han el-Ahmer sakinlerinin yerinden edilmesi girişimini takip ettiklerini ancak bölge sakinlerinin bugünlerde sürekli bir korku ve endişe halinde yaşadıklarını belirtti.
Hamis, “(7 Ekim 2023) Savaşın başlangıcından bu yana durumumuz giderek kötüleşti ve bölge sakinleri daha çok bir hapishane hayatı yaşamaya başladı. Köyün yakınındaki yasa dışı Yahudi yerleşim yerleri ve İsrail karakollarının sebep olduğu tacizler nedeniyle vatandaşların hareket etmesi oldukça zorlaştı.” dedi.
Han el-Ahmer halkının hayvancılıkla geçindiğini ifade eden Hamis, ancak Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin yolları ve meraları çobanlara kapatarak onların hareket alanlarını ve yaşamlarını kısıtladığına, bölge sakinlerini göçe zorlamak için kötü niyetli bir kısıtlama politikası uyguladığına dikkat çekti.
Bedevilerin hayatlarının meralarda geçtiğini ancak bugünlerde sürülerini otlatacak yeterli alanları kalmadığından hayatlarının oldukça zorlaştığını söyleyen Hamis, “Bugün çok dar bir alanda hareket etmemize ve hayvanlarımızı otlatmamıza izin veriliyor. Bu alan asla yeterli olmuyor.” diye konuştu.
Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin, sayıları 3 bini aşan koyunlarının bir kısmına el koyduklarını ancak daha sonra geri aldıklarını belirten Hamis, evlerinin de işgal edilmeye ve sahiplenilmeye çalışıldığını ancak pes etmediklerini ifade etti.
İsrail’in ve Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin Han el-Ahmer sakinlerini köylerinden uzaklaştırmak için her yolu denediklerini dile getiren Hamis, şunları kaydetti:
“Bedevi toplumu sakinleri, işgalci otoritelerin su kaynaklarını kontrol etmesi sonucu, çoban toplulukların can damarı olan su sıkıntısı çekiyor. İsrailli yetkililer, bir su kaynağının tüm kontrolünü ele geçirdi ve İsrail yerleşimlerine su sağlamak için kazılıp üzerine pompalar yerleştirildi. Bedevi topluluklarının ve hayvanlarının herhangi bir su kaynağından faydalanması engellendi.”
Tankerlerle su getirdiklerini söyleyen Hamis, bunun da pahalı ve kısıtlı olduğunu belirterek, bunun köylüleri tahliyeye zorlayan kasıtlı bir politika olduğuna dikkati çekti.
Han el-Ahmer topluluğu lideri Hamis, “Kudüs kırsalındaki Han el-Ahmer ve benzeri topluluklar hapishanelerde yaşıyor. Doğu Kudüs bölgesindeki 26 Bedevi topluluğunda yaklaşık 3 bin kişi var ve bunların tamamı tahliye, yıkım ve uzaklaştırma tehdidiyle karşı karşıya.” ifadelerini kullandı.
“Halk, yeni bir Nekbeyi reddediyor”
Filistinli aktivist Ataullah el-Cehalin de AA muhabirine, “Bedevilerin hayatları tehlikede. İsrail güçleri her an gelip Doğu Kudüs’te bulunan 26 Bedevi topluluğunu dağıtabilir.” dedi.
7 Ekim’den bu yana kısıtlamaların iki katına çıktığını ifade eden Cehalin, “Alınan son karar en tehlikelisi. Uluslararası hukuku ve insan haklarını umursamayan aşırı sağcı bir hükümetle karşı karşıyayız.” diye konuştu.
Cehalin, “Bu korkulara rağmen halk evlerinde kalmakta ısrar ediyor. gidecekleri bir yerleri yok ve yeni bir Nekbe yaşamayı reddediyorlar.” ifadelerini kullandı.
Dünyanın Batı Şeria’da yaşananları görmezden geldiğini ifade eden Cehalin, “Bugün dünya, yıkılan evler, tesisler, kısıtlamalar, tutuklamalar ve öldürmeler dahil olmak üzere Batı Şeria’da olup bitenleri görmüyor. İsrail, hesap verebilirliği olmayan kanlı bir politika uyguluyor.”şeklinde konuştu.
Ayrım Duvarı (Utanç Duvarı) ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi Başkanı Mueyyed Şaban da daha önce AA’ya yaptığı açıklamada, Filistin halkının hiçbir şekilde Han el-Ahmer’in yıkımına ve tahliyesine müsaade etmeyeceğini vurgulamış, “Han el-Ahmer yıkılmayacak, kararlı bir şekilde kalacak. Ölürüz ancak yine de bu topraklardan ayrılmayız.” İfadelerini kullanmıştı.
Filistinliler, İsrail’in 14 Mayıs 1948’de, işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutması nedeniyle 15 Mayıs’ı “Nekbe” (Büyük Felaket) olarak anıyor.
Han el-Ahmer köyü
Han el-Ahmer, İsrail tarafından 1953’te Necef Çölü (Negev) bölgesinden zorla göç ettirilen derme çatma barakalarda yaşayan yaklaşık 200 bedevi Filistinliye ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca köyde bölgedeki başka yerlerden gelen 170 öğrencinin eğitim gördüğü, daha önce hakkında yıkım kararı çıkarılan bir okul da bulunuyor.
İsrail’in köyü ve okulu yıkma girişimleri, bölgeyi “devlet arazisi” olarak görmesi ve yapıların “izinsiz inşa edildiği” iddialarına dayanıyor.
Yasa dışı Yahudi yerleşim yerlerinin çevrelediği bölge, İsrail’in Doğu Kudüs’ten Ölü Deniz’e kadar uzanan yaklaşık 12 bin dönümlük arazinin “Filistinlilerden alınmasını öngören” E1 projesi kapsamındaki topraklarda bulunuyor.
Filistinliler, İsrail’in bu yıkımlarla bölgedeki bedevileri göç ettirerek, Doğu Kudüs, El-Ayzariyye ve Lut Gölü’ndeki (Ölü Deniz) yasa dışı Yahudi yerleşim yerlerini birbirine bağlamaya çalıştığını ifade ediyor.
Köy hakkında daha önce defalarca kez alınan yıkım ve tahliye kararı, uluslararası kamuoyundan gelen tepkiler üzerine henüz uygulanamadı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, daha önce C bölgesinde olduğu gerekçesiyle 170 öğrencisi bulunan Han el-Ahmer İlkokulunun kapatılıp yıkılmasına karar vermişti ancak başarılı olamamıştı.
Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995’te imzalanan “İkinci Oslo Anlaşması” çerçevesinde işgal altındaki Batı Şeria A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı.
Batı Şeria’nın yüzde 18’ini kapsayan “A bölgesi”nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin’e, yüzde 21’lik “B bölgesi”nin idari yönetimi Filistin’e güvenliği ise İsrail’e devredilirken, yüzde 61’ini kapsayan “C bölgesi”nin idare ve güvenliği İsrail’e bırakılmıştı.