RIKEN Bütünsel Tıp Bilimleri Merkezi tarafından yürütülen araştırma, Japonya nüfusunun üç ata grubuna dayandığını ortaya koydu. Bu gruplar arasında en çok bilinenler, Japonya’nın ilk yerleşik halkı olan Jomon avcı-toplayıcıları ve Doğu Asya’dan gelen pirinç çiftçiliği yapan göçmenlerdi. Ancak araştırmacılar, kuzeydoğu Asya kökenli üçüncü bir grubun varlığını da keşfetti: Emishi halkı. Bu bulgu, Japon halkının düşündüğümüzden çok daha genetik olarak çeşitlilik gösterdiğini ortaya koydu.
3 bin 200 kişinin genetik haritası çıkarıldı
Araştırma kapsamında Japonya’nın yedi farklı bölgesinden 3 bin 200 kişiye ait DNA dizilimi yapıldı. Bu çalışma, Avrupalı olmayan bir popülasyona yönelik en büyük genetik analizlerden biri olma özelliği taşıyor. Genetik analizlerde tüm genom dizilimi yöntemi kullanıldı, bu da yaklaşık 3 milyar DNA baz çiftinin tamamını inceleyerek, Japonya’daki genetik çeşitliliği daha önceki çalışmalara kıyasla çok daha detaylı bir şekilde ortaya çıkardı.
Emishi halkı ve kuzeydoğu Asya bağlantıları
Çalışma, Japonya’nın kuzey bölgelerinde yaşayan insanların, kuzeydoğu Asya’daki Emishi halkıyla genetik bağlantılar taşıdığını ortaya koydu. Özellikle Jomon halkının genetik izleri, Okinawa bölgesinde daha belirginken, Batı Japonya’daki insanlar Doğu Asya’daki Han Çinlileri ile genetik benzerlikler taşıyor.
Nadir genetik varyantlar ve hastalıklarla i̇lişkileri
Araştırmacılar, genetik verileri daha da anlamlı kılmak için DNA bilgilerini, hastalık teşhisleri ve aile geçmişleriyle birleştirerek, Japon halkında görülen bazı hastalıkların genetik kökenlerini araştırdı. Özellikle nadir gen varyantlarının belirlenmesi, Japonya içindeki ince ölçekli göç modellerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı oldu. Tip 2 diyabet ve koroner arter hastalığı gibi hastalıklarla ilişkili genler de bu çalışmada tespit edildi.
Japonların 3. kol ataları Türk mü?
Ayrıca, Emishi arasında Tunguz halkları olduğuna veya Emishi’nin kendilerinin, Japonca konuşan Izumo göçmenlerini özümseyen Amur bölgesinin Tunguz kökenli bir popülasyonundan kaynaklandığına dair artan kanıtlar bulunmaktadır. Tunguz halkı ile Türkler arasında doğrudan bir etnik bağ bulunmamakla birlikte, coğrafi yakınlık ve tarihsel etkileşimler nedeniyle iki halk arasında bazı kültürel ve ticari alışverişler yaşanmıştır. Dil ve kültür açısından yapılan araştırmalar, Tunguz halkının daha çok Sibirya’nın yerli halklarından biri olduğunu ve Türklerden bağımsız bir tarihi geçmişe sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Tunguzlar ile Türkler arasında kesin bir bağ bulunmasa da, Asya’nın geniş coğrafyasında bu iki halkın zaman zaman birbirleriyle temas kurdukları gerçeği, bölge tarihine dair ilginç ipuçları sunuyor.
Geleceğin tıbbına yönelik adım: Kişiselleştirilmiş tıp
RIKEN araştırmacıları, bu bulguların bir gün kişiselleştirilmiş tıbbın geliştirilmesine katkı sağlayabileceğini belirtiyor. Çalışmanın başyazarı Dr. Chikashi Terao, “Genetik varyantlar ve hastalıklar arasındaki bağlantıları çözmek, bir gün hastalıklara karşı kişiye özel tedavi planları oluşturmamıza olanak sağlayabilir” dedi.
Bu bulgular, Japonya’nın genetik çeşitliliğini ortaya çıkarırken, gelecekte kişiselleştirilmiş tıbbın gelişmesine de katkı sağlayabilecek büyük bir adım olarak kabul ediliyor.