Balıkesir’in İvrindi ilçesinde yaşayan gezgin arıcı, kaliteli bal elde edebilmek için yılın 7 ayını evinden uzakta geçiriyor.
Bekir Öztürk’ün bal mesaisi, mayıs ayında evinden ve çocuklarından ayrılıp Trakya’ya gelmesiyle başlıyor.
Kırklareli merkeze bağlı İnece beldesine minibüsüyle gelip çadırda konaklayan Öztürk, gece gündüz demeden 300 kovanla arıcılık yapıyor.
Kahvaltı yaptıktan sonra talaş ve kartonla yaktıkları tütsüyle sabahın erken saatlerinde işe koyulan Öztürk, akşam karanlığında arıların kovana çekilmesiyle çadırına dönüyor.
Öztürk, dinlenme saatlerinde kendisi gibi arıcılıkla uğraşan komşularıyla vakit geçiriyor.
Eşi Ümmü Öztürk’ün de kimi zaman kendisine eşlik ettiği gezgin arıcı, yazı Trakya’da geçirip bal sağımı yaptıktan sonra eylülde İvrindi’ye dönüyor.
Burada yaklaşık iki ay geçiren Öztürk, püren balı için Balıkesir’in Ayvalık ilçesindeki Cunda Adası’na gidiyor. Öztürk, kışı Ayvalık’ta geçirecek.
İvrindi’de eğitimine devam eden oğulları Mehmet ve İzzet Öztürk’ten, bazen de eşinden yılda yaklaşık 7 ay uzak kalan Öztürk, 300 kovandan her biri 26 kilogramlık 250 teneke bal elde ediyor.
“Ben nereye arılarım oraya, arılar nereye ben oraya”
Bekir Öztürk, AA muhabirine, 10 yıldır gezgin arıcılık yaptığını, ilkbaharla yolculuğa başladığını söyledi.
Mesleğinin zorluklarına değinen Öztürk, “Ailenden, memleketinden, evinden, çoluktan çocuktan ayrı tek başınasın. Dağlarda, meralarda, kırlardasın. Evdekiler ister istemez burnumuzda tütüyor.” dedi.
Arıların insana ferahlık verdiğini belirten Öztürk, kovanların arasında gezerken kendisini daha mutlu hissettiğini anlattı.
Öztürk, gezgin arıcılık yaparken farklı yerler gördüklerini dile getirerek, şöyle devam etti:
“Ben nereye arılarım oraya, arılar nereye ben oraya. Değişik değişik çevre eş dost ediniyoruz. Görmediğimiz yerleri görüyoruz. Ömrümüz böyle, yılımız böyle bitiyor. Yaşayan bilir, yaşıyoruz, görüyoruz tek başına burada çadırdasın. Aş sana bakar, bulaşık sana bakar. Yerine göre aç yatarsın, yerine göre özlem giderirsin ama gelirsin arının içine, özlemini de giderirsin. Yani arının içine girdiğin zaman insana bir ferahlık, bir coşku, bir heyecan verir. Bu sefer arın güzel olduğu zaman, hava da güzel olduğu zaman memleketi unutuyorsun. Yani memleketin bulunduğun yer, ekmek aldığın yer oluyor artık. Artık memleket burnumuzda tütüyor ama yapacak bir şeyimiz yok. Bir yandan da Türkiye milletine, vatana üretmek lazım.”
Trakya’da arıların bal sağımını yaptıktan sonra evine gelip birkaç ay kaldığını, ardından çam balı için Ayvalık’ın Bağyüzü mevkisine gittiğini belirten Öztürk, Cunda Adası’na geçip kışı burada geçirdiğini söyledi.
Çamdan sonra arının dinlenmesi gerektiğini, onun için adayı tercih ettiğini anlatan Öztürk, şunları kaydetti:
“Bu bölgede püren otu vardır, bu ot arının daha iyi yavrulamasını sağlıyor. Arıyı kışa taze yavruyla sokabilmek için buraya getiriyoruz. Burada kışı geçiriyoruz. İklim olarak arı sıcağı sever, burası da ılıman olduğu için buraya getiriyoruz. Püren otunun olduğu Cunda Adası’nda bizim daimi yerimiz olduğu için biz hep buraya geliriz. Burada her arıcının yeri bellidir. Herkes birbirinin yerine saygı duyar. Burada arılarımız nasip olursa kışa genç yavrularla girecekler. Püren otu arı için antibiyotiktir. Arının güzel yavru yapmasını sağlıyor ve gelişimini hızlandırıyor.”