Kubbealtı Fotokopi, nadide kitapların kopyalarının elde edildiği bir yer olmanın ötesinde ilim hayatının kalbinin attığı, nabzının tutulduğu bir kültür merkezi gibi çalışıyor.
Tarihçi, edebiyatçı, araştırmacı, akademisyen ve doktora öğrencilerinin yolunun mutlaka bir kez düştüğü bu mekan, 60 yıldır kitapla hemhal olan Hanifi Kayan yönetiminde 1995’ten beri Cağaloğlu’nda hizmet veriyor.
Bir kitap tutkunu olan Kayan, Osmanlı Türkçesi ve Türkçe’nin yanı sıra pek çok yabancı dilde piyasada kolaylıkla bulunamayan hatta bulunması imkansız olan kitap, gazete ve mecmuaları kendi çatısı altında bir araya getiriyor.
Kayan, sahaflığa nasıl başladığını, Kubbealtı Fotokopi’nin yaklaşık 30 yıllık hikayesini, Cağaloğlu’nun dünü ve bugününü AA muhabirine anlattı.
Ortaokul yıllarında okuduğu Malatya Gazi İlkokulu’nda eski kitapları takas yoluyla satarak bu işe başlayan Kayan, İstanbul’a geldikten sonra da okul kitapları satma işini sürdürdüğünü ifade etti.
Beyazıt Camisi’nin minaresinin altında 12 Eylül Darbesine kadar sahaflık yapmaya devam ettiğine dikkati çeken Kayan, “Pazar günleri Beyazıt Çınaraltı’nda ya da Çadırcılar Caddesi’nde sergi yapıyordum. 1985’ten sonra da fotokopi işine başlamıştım. Tabii bizim müşterilerimiz üniversite öğretim görevlileriydi ve bizi farklı bir yöne getirdiler. Onların bulamayacağı kitapları fotokopiyle yapmaya başladım.” dedi.
“Belki yarın hiçbir kitabevi kalmayacak”
Kayan, 1995’te Osmanlı arşivlerine yakın olmak için Cağaloğlu’na taşındığını belirterek, müşteri potansiyelinin yüzde 90’ının arşive gelen akademisyen ve araştırmacılardan oluştuğunu söyledi.
Osmanlı arşivlerinin Cağaloğlu’ndan taşınması ve dijitalin ağırlık kazanmasıyla işlerinin azaldığını aktaran Kayan, şöyle devam etti:
“Bizim yaptığımız işler tamamen eski şeyler. Yeni bir şeyle ilgimiz yok. Yine gelen, arayan ve PDF gönderenler aynı akademisyenler. Teknoloji işi kolaylaştırıyor ama iş sayısı düştü. Cağaloğlu, Osmanlı arşivleri gidene kadar çok yoğundu. Zaten Cağaloğlu tüm akademisyenlerin, kitap meraklılarının uğradığı yerdi. Şu anda Cağaloğlu’nda kimseyi göremezsiniz. Kitap evleri de azaldı, oturacak yer de kalmadı. Cağaloğlu şu anda tamamen turizme yönelik. Belki yarın hiçbir kitabevi kalmayacak.”
Medya kurumlarının Cağaloğlu’nda ofisleri olması gerektiğini savunan Hanifi Kayan, Cağaloğlu’nun yayın hayatını yaşatabilmek için tek çarenin bu olduğunu dile getirdi.
“Şu anda yüzde 90’ının profesör olduğu hocaların hepsi buraya gelirlerdi”
Kayan, Halil İnalcık’tan İlber Ortaylı’ya Mehmet Genç’ten Teoman Duralı’ya kadar önemli şahsiyetlerin kendisine kitap sorduğunu ve kitap yaptırdığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Eski günlerde dükkanı açardım, çay demlerdim, üniversiteden bir hoca gelirdi. Şu anda yüzde 90’ının profesör olduğu hocaların hepsi buraya gelirdi. Hatta tanımadığım tarihçi kalmadı. Mesela Halil İnalcık Hoca’nın bir gün arşivden çıkıp geldiğini görürdüm. Hoca geldi oturdu, çay demlemiştim, karşılıklı güzel 2 çay da içtik, sohbet ettik. Kitap isteği vardı, yaptım gönderdim. Diğer hocalar zaten hep buradalardı. Rahmetli Mehmet Genç Hoca mesela vefat etmeden bir ay öncesine kadar bile bir şeyler istemişti. Bizzat evine gönderdim. İlber Hoca (Ortaylı) yanında 2 yabancı profesörle gelirdi. ‘Bunlar seni bizden daha iyi tanıyorlar’ dedi. Arşive gelen yabancı araştırmacılar, doktora yapanlar bize uğrarlardı, onlar da hocalarına anlatırlarmış. Yani bu tür şeylere çok rastladım. İlber Hoca buraya geldiğinde bir kitap seçişi vardır hayret edersiniz. Epey kitap seçmişti, bazı siparişleri de vardı gönderdim. Teoman Hoca (Duralı) her hafta uğrar bir şeyler yaptırır. Eskiden kitap getirirlerdi, şimdi PDF getiriyorlar.”
Sahaflıktan fotokopiciliğe geçiş hikayesini de anlatan Hanifi Kayan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Akademisyen ve araştırmacılar basımı olmayan ve piyasada bulamadıkları kitapları normal fotokopi yaptırıyorlarmış. Biz de ‘Bu kitaplar böyle basit çarşaf fotokopi olmaz kitap formatında yapalım’ deyince bizi tercih ettiler. Dolayısıyla onların getirdiği kitaplardan bir arşiv oluştu. Ben arşivime hiçbir kitabı kendi isteğimle koymadım. Tüm akademisyenlerin getirdiği, bulamayacağı kitapları koydum. Mesela Osmanlı kroniklerinde Osmanlıcaların hemen hemen hepsi mevcut elimde. Eski yıllarda doktoraya başlayan her öğrenci gelirdi muhakkak birilerini alırdı. Hatta sorarlardı ‘Daha ne alayım, hangi kitabı alayım?’ diye. Şimdi son on yılda bunlar kayboldu. Yeni akademisyenlerde kitap alma ihtiyacı yok çünkü PDF’ler var.”
Kayan, yaptığı işin muhatapları sebebiyle daha seçkin bir kitle ve bilinçli insanlarla olmaktan haz duyduğunu vurgulayarak, yaptığı işin maddi olarak çok büyük karşılığı olmayan ancak sevilince yapılabilecek bir iş olduğunu dile getirdi.