Uzmanlar, Husilerin Kızıldeniz’de uluslararası gemilere yönelik artan saldırılarına karşı, ABD yönetiminin kurulduğunu duyurduğu çok uluslu misyonun, Gazze’deki durumun bölgeye yayılmasının yanı sıra görev gücünün uzun süre bölgede aktif kalması durumunda ülkelerin iç siyasetlerinde siyasi ve ekonomik maliyetlere sebep olabileceğine işaret etti.
Hasan Kalyoncu Üniversitesinden Doç. Dr. Murat Aslan ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkan Vekili ve Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Numan Telci, ABD yönetiminin, kurulduğunu açıkladığı çok uluslu misyona ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulundu.
Aslan, bu koalisyon gibi yapıların geçici, ittifakların ise kalıcı olduğunu belirterek, “(Koalisyon) Muhtemelen İsrail’de devam eden halihazırda çatışma ortamına paralel olarak alınabilecek bir geçici tedbir şeklinde ortaya çıkıyor. Savaşın en başından bu yana ABD tarafı, savaşın yayılmaması istikametindeki görüşü, bölge ülkelerinden bir yandan talep etti bir yandan dikte etti.” ifadelerini kullandı.
Husilerin İsrail’e savaş ilan ettiğini ve İsrail’le doğrudan angajmana girip füze ve roket kullandığı anımsatan Aslan, füze ve roketlerin, İsrail’in hava savunma sistemi ile Körfez bölgesinde bulunan ABD Deniz Kuvvetleri tarafından elimine edildiğini söyledi.
Bu girişimler İsrail’e doğrudan etki edemeyince Husilerin deniz trafiğine müdahale etmeye başladığına işaret eden Aslan, şu değerlendirmede bulundu:
“Babu’l Mendeb Boğazı’nda hem Hint Okyanusu’na hem de Körfez’e kıyısı bulunan bir bölge Yemen. Bu bölgedeki gemi trafiği kolaylıkla İHA’larla roketlerle değil, daha farklı yöntemlerle engellenebilir. Böyle bir tutum, çok daha büyük ekonomik sonuçlara neden oluyor. Denizcilik şirketleri, deniz trafiği konusunda bir risk yükseldiğinde daha fazla sigorta ödemek zorunda kalıyor. Engellenirse ekonomik yansımaları oluyor.”
“Savaş yayılabilir”
Aslan, bu yolun tıkanmasının ticaretin aksaması anlamına geldiğini kaydederek, “ABD’nin, en başta savaşın yayılmasının engelleme argümanına bir meydan okuma bu. Aslında savaş da yayılmış oldu, bu koalisyonu kurduğunuz an askeri angajmana girmek zorundasınız. Dolayısıyla bunun bir mukabelesi olacak, hem Yemen’de hem Yemen dışında. Bu nedenle koalisyonun kurulmasıyla beraber Körfez bölgesinde gerginliğin artmasını beklemek lazım.” dedi.
İran’ın da bu konudaki rolüne bakılması gerektiğine değinen Aslan, İran’ın, Husilerin yapmış olduğu müdahalelerde doğrudan bir tavır sergilemediğine işaret etti.
Aslan, “Ama Husilerin kullandığı silah, araç gereç sistemleri İHA’lar başta olmak üzere İranlılara ait. Bu koalisyonun, Husilere müdahale ederken bir yandan da geri planda İran’ın bölgedeki tavrına yönelik müdahale olduğunu düşünüyorum çünkü Husilerin İran’dan kapasite kazanmadan böyle bir şey yapmaları pek mümkün değil.” diye konuştu.
Yemen’e müdahale edilmeye başlandığında Gazze’de halihazırda devam eden çatışmaların oraya da taşınacağına işaret eden Aslan, şu değerlendirmede bulundu:
“Bu ABD’nin istediği bir şey değil. Gazze ve Yemen’i eşitlerseniz o takdirde farklı bölgelerde de benzer eylemlerle karşılaşırsınız. ABD’nin, böyle bir koalisyon kurduklarında tercih edecekleri yöntem önemli. Bu yöntem büyük ihtimalle sadece bölgede seyreden gemilerin korunması üzerine inşa edilebilir. Önleyici darbe adı altında Yemen’e doğrudan hava saldırıları düzenlemeye başlarlarsa, o takdirde bunun bir de mukabelesi olacak. Ben o durumun en kötü durum senaryosu olduğunu düşünüyorum. Yemen’e doğrudan müdahale bu devletler açısından yeni bir çıkmazın başlaması anlamına gelir. Afganistan benzeri yeni bir hadiseyi bu sefer uzun yıllara sarih bir şekilde tecrübe etmeye başlayacağız o zaman.”
“İsrail’in yanında olunduğu gösterilirken dünya ticaret akışının güvenliği amaçlanıyor”
ORSAM Başkan Vekili ve Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Telci de, bir süredir İsrail’in Filistin’e ve Filistinlilere yönelik hukuksuz ve orantısız saldırılarını artırmasının, bölge siyasetinde tekrar bu meseleyi gündeme getirdiğini ve Arap halklarının mesele ile doğrudan ilgilenmesini gerekli kıldığını söyledi.
Bu çerçevede, İsrail’in Filistin’e saldırılarına yönelik doğrudan İsrail unsurlarını ve İsrail ile ilgili olabilecek unsurları hedef alan bir aktör olarak Yemen’de İran destekli Husilerin ön plana çıktığını kaydeden Telci, Husilerin son aylarda İsrail’in artan saldırıları sebebiyle dünya ticaretinin yüzde 12’sinin geçtiği kaydedilen Kızıldeniz’de İsrail’in ticari gemi ve tankerlerini hedef aldığını, belirli gemilere ise insansız hava aracı ve benzeri araçlarla saldırılar düzenleyerek gemilere el koyduğunu hatırlattı.
Telci, bunun üzerine ABD yönetiminin Operation Prosperity Guardian’ı (Refah Muhafızı Operasyonu) kurduğunu ve misyonda ABD’nin yanı sıra İngiltere, Bahreyn, Kanada, İtalya, Fransa, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya’nın yer aldığını aktardı.
Doç. Dr. Telci, “ABD ve diğer ilgili ülkelerin böylesine bir görev gücü inşa etmesinin temel sebebi İsrail unsurlarına yapılan saldırılarda İsrail’in yanında olunduğunun gösterilmesi, dünya ticaret akışının güvenliğinin sağlanması ve aynı zamanda seyrüsefer güvenliğinin daha fazla tehlikeye atılmaması meselelerinin olduğu ifade edilebilir.” değerlendirmesini yaptı.
“Altta yatan sorunları çözmede başarısız olacakları ifade edilebilir”
Yakın zamanlarda Maersk, BP, OOCL, CMA CGM, Hapag-Lloyd, Mediterranean Shipping Co gibi uluslararası şirketlerin Kızıldeniz seferlerini askıya aldıklarını ve önemli şirketlerin büyük bölümünün de İsrail ile ticareti belirli bir süre durdurduklarını açıkladıklarını hatırlatan Telci, ilgili görev gücünün başarılı olmasının ve uzun dönemli bir kalıcılığa sahip olmasının, temelde birkaç noktaya bağlı olduğunu dile getirdi.
Telci, ilk noktanın “Mısır, Suudi Arabistan ve Sudan gibi Kızıldeniz’e kıyısı olan kritik ülkelerin konumları ve bu görev gücüne olası katkıları” olduğunu belirterek, “Bu aşamada Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin ilgili görev gücüne destek vermeyecek olmaları, uluslararası alanda İsrail’in korunmasına hizmet edeceği düşünülen bu görev gücü ile ilişkilendirilmek istememeleri sebebiyledir.” ifadesini kullandı.
Öte yandan, görev gücünün faaliyetlerinin daha geniş diplomatik çabanın parçası olması gerektiğini vurgulayan Telci, askeri çözümlerin tek başına nadiren altta yatan siyasi çatışmaları çözeceğini, uzun vadeli istikrarın sağlanması için ilgili “tüm tarafların diplomatik katılımının” gerekli olduğunu belirtti.
Telci, “Kısa vadeli askeri müdahalelerin anında rahatlama sağlayabildiği görülse de bu tip müdahalelerin temel, altta yatan sorunları çözmede başarısız olacakları ifade edilebilir. ABD ve diğer ilgili ülkelerin Kızıldeniz’de böyle bir görev gücünü uzun dönem sürdürme niyetleri ise ülkelerin iç siyasetlerinde siyasi ve ekonomik maliyetlere sebep olabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Husiler, Kızıldeniz’de İsrail gemilerini hedef alıyor
Yemen’deki İran destekli Husiler, 12 Aralık’ta uyarılara cevap vermeyen ve İsrail’e giden bir Norveç petrol gemisini hedef aldıklarını duyurmuştu.
İngiltere Denizcilik Ajansı, Kızıldeniz’de hedef alınan bir gemi ve mürettebatının güvende olduğunu açıklamıştı.
Yemen’deki Husilerin lideri Abdulmelik el-Husi, 14 Kasım’daki televizyon konuşmasında, Kızıldeniz’de İsrail gemilerini hedef alabilecekleri tehdidinde bulunmuştu.
Husilerin askeri sözcüsü Yahya Seri ise 19 Kasım’da X sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, İsrail’in abluka altındaki Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarına tepki olarak, İsrail bandıralı her türlü gemiyi hedef alacaklarını duyurmuştu.
Ardından Husiler, Babu’l Mendeb Boğazı’nda “Unity Explorer” ve “Number Nine” adlı iki İsrail gemisine İHA ve füze saldırısı düzenlemişti.
İsrailli denizcilik şirketi ZIM de 29 Kasım’da yaptığı açıklamada, Umman Denizi ve Kızıldeniz’deki güvenlik durumunu gerekçe göstererek gemilerinin Mısır’daki Süveyş Kanalı’nı kullanmayacağını belirtmişti.
CENTCOM ise 4 Aralık’ta X sosyal medya platformundan, Kızıldeniz’in güneyindeki uluslararası kara sularda 3 ticari gemiye 4 saldırı düzenlendiğini açıklamıştı.
Kızıldeniz’in güneyinde ABD Donanmasına bağlı “USS Carney” destroyerinin ticari gemilerin yardım çağrısına yanıt verdiği aktarılan açıklamada, destroyerin gemilere yardım ederken kendisine doğru ilerleyen 3 İHA’yı düşürdüğü ifade edilmişti.