Ulusal Birlik Partisinden yapılan yazılı açıklamaya göre, Başbakan Saner, AB Mart ayı Zirve Sonuç Bildirisi’ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Saner, Zirve Sonuç Bildirisi’nde Rum-Yunan ikilisinin uzlaşmazlığı, kışkırtıcılığı ve hak yiyiciliğinin göz ardı edilerek KKTC ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinin yasa dışı olarak nitelendirilmesinin hukuka aykırı ve kabul edilemez bir yanlış olduğunu kaydetti.
AB’nin uzun yıllardır aldığı yanlış kararlarla Kıbrıs konusunun anlaşmayla çözümüne engel olan uluslararası örgütlerin başında geldiğine işaret eden Saner, “Benimsediğini iddia ettiği insan hakları, hukuk, adalet gibi tüm çağdaş değerleri bir kenara itip tarihi gerçekleri görmezden gelerek Rum-Yunan ikilisinin dayattığı şekli ile Kıbrıs meselesine yaklaşan AB, Mart Zirvesi’nde de bilinen tutumunu tekrarlamıştır.” dedi.
Saner, AB’nin KKTC ve Türkiye’nin kıta sahanlığı ile münhasır ekonomik bölge belirlemek üzere attıkları adımlarla, yaptıkları antlaşmalara karışamayacağını vurgulayarak “AB’nin bu konuda yetki ve yargı hakkı yoktur.” değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye’nin de desteği ile hakkımızı hukukumuzu savunmaya devam edeceğiz”
Başbakan Saner, AB üyelerinin Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin dayatmalarını uygulamak adına Kıbrıs Türk halkına yaptığı haksızlıkları devam ettirdiğine dikkati çekerek, “Hal böyleyken AB, bize haksızlık yapmaya devam edeceğini ve bizim gerileyerek, korkarak, egemenliğimizden haklarımızdan ve hukukumuzdan vazgeçeceğimizi düşünüyorsa aldanmaktadır.” diye konuştu.
KKTC’nin haklarından vazgeçmeyeceklerin altını çizen Saner, “Tam tersine, Anavatan Türkiye’nin de desteği ile hakkımızı hukukumuzu savunmaya devam edecek, Doğu Akdeniz’deki haklarımızın gasbedilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları planlamalara uygun şekilde yeri ve zamanı geldikçe sürdürülmeye devam edecektir.” ifadelerini kullandı.
Saner, sözlerini şöyle tamamladı:
“AB, Kıbrıs konusunun halline hakikaten katkı sağlamak istiyorsa bir an önce Kıbrıs’ta Rumlarla eşit haklara sahip olan, kurucusu olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Rumların silahlı saldırılarıyla kovulan, yıllar süren federasyon görüşmelerinde Rumların 1974 öncesi karanlık günlere dönüşü amaçlaması nedeniyle bir sonuç alınamaması üzerine kendi kaderini tayin hakkını kullanarak bağımsızlığını ilan eden, devletini kuran ve bundan vazgeçmek niyetinde olmayan bir Kıbrıs Türk Halkı bulunduğu gerçeğini görmelidir.”