İran ile ABD arasında gerginliğe yol açan sorunlar ortadayken bir anda iki ülkenin vardığı mutabakat dikkatleri çekti.
Bu mutabakatla birlikte İran’ın yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme çalışmalarını azalttığına dair uluslararası basında yer alan haberler, ABD ve İran’ın gerginliği azaltma çabalarının bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Öte yandan New York Times’a konuşan İsrailli savunma yetkilileri, mutabakatı, İran’ın nükleer çalışmalarını sınırlaması ve bölgede desteklediği milis güçlerle ABD güçlerine yönelik güvenlik tehditlerine son vermesini de kapsayan daha geniş ancak gayri resmi anlaşmaların parçası olarak değerlendirdi.
İsrailli yetkililer, uzlaşının Umman’daki dolaylı görüşmeler sırasında varılan anlaşmalardan kaynaklandığını söyledi.
İran’ın yarı resmi haber ajansı ISNA, 6 Haziran’daki haberinde Umman Sultanı Heysem bin Tarık’ın 29 Mayıs’ta Tahran’a yaptığı ziyaret ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk’ün Umman ziyareti sırasındaki temaslarda dondurulmuş varlıkların serbest bırakılması konusunda mutabakat sağlandığını duyurdu. 10 Haziran’da da Irak’ta dondurulan İran’ın mali varlıklarından 2 milyar 700 milyon doların serbest bırakıldığı açıklandı.
Tahran ve Washington arasındaki tanker krizleri ve ABD’nin Basra Körfezi’ne güç sevkiyatı
ABD ve İran aylardır tutuklu takası ve İran’ın nükleer programını yeniden sınırlandıracak bir anlaşma konusunda Umman ve Katar aracılığıyla müzakerelerini sürdürüyordu. Görüşmeler devam ederken ABD, İran petrolüne yaptırımları gerekçe göstererek İranlı tankerlere el koyuyordu. Buna karşılık İran, Basra Körfezi çevresinde iki petrol tankerine “denizcilik kurallarına uymadığı” gerekçesiyle el koydu.
Washington yönetiminin, İran’ın haziran başlarında Umman Körfezi yakınlarında biri Amerikan enerji şirketi Chevron tarafından işletilen “Richmond Voyager” olmak üzere iki petrol tankerine el koyma girişiminin ardından İran’ı caydırmak için Hürmüz Boğazı’ndaki ticari gemilere silahlı denizciler ve deniz piyadeleri yerleştirmeye hazırlandığı iddia edildi.
Bunun ardından da ABD, 6 Ağustos’ta bölgeye yaklaşık 3 bin askerden oluşan 26’ncı Deniz Piyadeleri Sefer Görev Birliği’nin 6 Ağustos’ta Orta Doğu’ya ulaştığını duyurdu. İran’ın da aynı günlerde Devrim Muhafızları Ordusu Donanmasına 300 ila 1000 kilometre menzilli çeşitli tiplerde füzelerin teslim edildiğini duyurması Basra Körfezi’nde çatışma endişelerine yol açtı.
İran ve ABD arasında yaşanan gelişmelerle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkanı Dr. Hakkı Uygur, “Körfez’deki tankerlere el koyma, gerek Suriye üzerindeki artan gerilim, gerekse de son günlerde Lübnan’da yaşanan gelişmeler, İran-ABD arasındaki bölgesel gerginliğin ciddi ölçüde yükselmesine, bu nedenle ABD’li yetkililerin yıllardır yaptıkları açıklamaları çiğneyerek bölgeye yeniden hatırı sayılır hava ve deniz unsurları yerleştirmesine neden olmuştur.” dedi.
ABD’nin Orta Doğu’ya yaptığı askeri sevkiyatların İran ve müttefikleri ile arasında bulunan askeri dengenin değişmesini önlemeye yönelik olduğuna dikkati çeken Uygur, “Suriye’de YPG dengeleyici bir ağırlık sağlayamazken, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin İran ile normalleşmesi ve askeri bir çatışmayı göze alamaması Washington’u doğrudan harekete geçmeye ikna etmiş görünüyor. Söz konusu gerginliğin yakın zamanda sona ermesini beklemiyorum.” ifadelerini kullandı.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Quincy Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Ulusal İran-Amerikan Konseyi Kurucusu Trita Parsi ise İran’ın Körfez’deki tankerlere müdahalesinin çözülmesi gereken bir sorun olduğunu ancak sorunun temelinin Biden yönetiminin yaptırımları gerekçe göstererek, İran petrolü taşıyan gemilere el koymasında yattığını söyledi.
Sorunun iki ülke arasında gerginlikleri tırmandıracak olaylara yol açabileceğine dikkati çeken Parsi, şunları kaydetti:
“Maalesef İran ve ABD arasındaki gerilimi yatıştıracak etkili iletişim kanalları mevcut değil. ABD, uluslararası sularda İran gemilerine el koymayı sürdürdüğü sürece iki ülke arasındaki tansiyon yüksek olacak. Bu resme askeri yığınak da eklendiğinde çatışma riski artacaktır.”
Tutuklu takası ve İran’ın bloke edilen petrol gelirlerinin serbest bırakılması
ABD’de İran vatandaşları “yaptırımları ihlal etmek” suçlamasıyla, İran’da da Murad Tahbaz, Siyamek Namazi, İmad Şarki ve kimlikleri açıklanmayan 2 Amerikan vatandaşı “casusluk” iddiasıyla tutuklu bulunuyor.
İki ülke arasında varılan mutabakata göre, İran’da tutuklu 5 Amerikalı ile ABD’de tutuklu en az aynı sayıda İran vatandaşları takas edilecek ve Tahran, Güney Kore’deki bankalarda tutulan 6 milyar dolarlık bloke edilen petrol gelirine erişim sağlayacak.
İki ülke medyasında yer alan haberlerde, İran’ın Güney Kore’deki döviz kaynakları Katar Merkez Bankasında belirlenen bir hesaba aktarılacak. ABD basını, serbest bırakılan kaynakların Katar hükümetince kontrol edileceğini ve İran’ın yalnızca ilaç ve gıda gibi insani yardım malzemeleri için ödeme yapmak üzere paraya erişebileceğini iddia etti. Konuya ilişkin İran Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada ise dövizin “şartlı” serbest bırakılacağı iddialarının doğru olmadığı ve “kaynakların ve mali varlıkların kullanılması yönteminin Tahran’ın tasarrufunda” olduğu belirtildi.
Hem dövizin serbest bırakılmasının zamanlaması ve hem de Amerikalı ve İranlı mahkumların nihai olarak ne zaman serbest bırakılacağı ise belirsizliğini koruyor. Buna karşılık İran ve ABD’li yetkililer, anlaşmanın eylül ayı içerisinde tamamlanabileceğini ve tutukluların karşılıklı olarak ülkelerine döneceğini düşünüyor. Bununla birlikte Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, İran’da tutuklu ABD vatandaşlarının henüz ülkeye dönmediğini ve bu konuda müzakerelerin halen devam ettiğini henüz bir anlaşmaya varılmadığını açıkladı.
İki ülke arasındaki tutuklu takası mutabakatıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Uygur, ABD ve İran arasındaki tutuklu takasının ve İran’ın dondurulmuş kaynaklarının bir kısmının serbest bırakılmasının uzun bir süredir devam eden ABD-İran nükleer müzakerelerinin bir parçası olduğunu söyledi.
Hakkı Uygur, bununla birlikte “mini nükleer anlaşma” olarak nitelendirilebilecek bir uzlaşı için henüz erken olduğunu belirterek, “Gördüğümüz şey daha çok konu temelli, dar kapsamlı bir uzlaşmaya benziyor. Eğer bu adımları daha ileri adımlar izlerse örneğin İran’a yönelik birtakım yaptırımlar kaldırılırsa görüşmelerde ciddi ilerlemeler sağlanıyor denilebilir.” diye konuştu.
Serbest bırakılacak döviz kaynaklarının yalnızca insani ihtiyaçlar için mi harcanacağı yoksa doğrudan İran’a mı verileceği konusunda taraflardan gelen çelişkili açıklamalarda da işaret eden Uygur, tarafların yaptığı bu açıklamaların iç saiklerden kaynaklanabileceğine dikkati çekti.
Uygur, şöyle devam etti:
“Biden tarafı İran’a taviz veriyor görünmek istemezken Reisi hükümeti de daha önce çok eleştirdiği Ruhani hükümetinden daha zayıf bir anlaşmaya imza atmak istemiyor. Zira iki tarafta da yaklaşan seçimlerde bu konunun rakip kanatlarca kullanılması ihtimali bulunuyor.”
Trita Parsi ise iki ülke arasındaki tutuklu takasının diplomatik işbirliği imkanlarını yeşerteceğine dair yorumlara karşın Basra Körfezi’ndeki gerginliğin taraflar arasında nükleer anlaşmayı yeniden canlandırma çabalarını olumsuz etkileyeceğinin altını çizdi.