Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından düzenlenen “42. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi” çevrim içi başladı.
Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Füsun Saygılı, obezite ve Kovid-19 ilişkisini değerlendirerek, obezitenin önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra gelen ikinci en önemli nedeni olduğunu söyledi.
Dünya Sağlık Örgütünün obeziteyi salgın olarak tanımladığını, Türkiye’de de sıklığının hem yetişkin hem de çocuk ve adolesanlarda giderek arttığını vurgulayan Saygılı, “Dünyayı yaklaşık 18 aydır etkileyen Kovid-19 pandemisi sürecinde yapılan çalışmalar, Kovid-19 nedeniyle hastaneye yatanların yaklaşık yarısının obezitesinin olduğunu, başka bir deyişle hastalığın, obezitesi olanlarda yatış gerektirecek denli ciddi seyrettiğini göstermektedir. Genel olarak bakıldığında Kovid-19, yaşlılarda daha ağır seyretmektedir. Genç olmanın avantajı obez bireylerde yaşanmamakta, obezitesi olan gençlerde Kovid-19 görülme sıklığı artmaktadır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Saygılı, yakın zamanda yayınlanan bir araştırmanın, obezitesi olan erkeklerdeki Kovid-19 seyrinin obezitesi olan kadınlara göre daha da kötü olduğunu gösterdiğini belirterek, obezitesi olan bireylere bu süreçte, doğru beslenme ilkeleri, ev içi egzersizler, nefes egzersizlerinin öğretilmesi, gün ışığına çıkmalarının önerilmesi gerektiğini söyledi.
“Diyabet ve Kovid-19 arasında iki yönlü bir etkileşim söz konusu”
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mine Adaş, diyabet ve Kovid-19 denildiğinde salgın içinde salgından söz edilebileceğini belirterek, şu bilgileri verdi:
“Diyabet ve Kovid-19 arasında iki yönlü bir etkileşim söz konusudur. Kovid-19 diyabetiklerde daha ağır seyretmekte, glisemik kontrolü bozmakta, diyabet ise Kovid-19 kliniğini ağırlaştırmaktadır. Diyabet genellikle obezite, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları ile birliktedir. Diyabetik böbrek hastalığı, diyabetin önemli komplikasyonlarından biridir. Ayrıca kötü glisemik kontrol bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkilidir. Tüm bunlar Kovid-19 kliniğinin diyabetiklerde kötü seyretmesinde etkilidir. Bunun yanı sıra Kovid-19 pandemisi süresinde evde kapalı kalma, hareket kısıtlılığı, beslenme düzeninin bozulması, strese bağlı hormonların kan şekeri üzerine olumsuz etkileri, Kovid-19 tedavisinde kullanılan steroidlerin kan şekerini yükseltmesi ise Kovid-19’un diyabet üstüne olan olumsuz etkileridir.”
Salgın sürecinde raporlu hastaların ilaçlarına ulaşımında bir sorun yaşamadığını ancak hastalarda bulaş endişesiyle hastaneye başvuruda çekincenin olmasının kontrollerin aksamasına neden olduğunu aktaran Adaş, son dönemde kan şeker kontrolü oldukça bozulmuş olan hastalarla karşılaştıklarını sözlerine ekledi.
“Obezite cerrahisi obezite ile mücadelenin en son basamağı”
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Sönmez de Türkiye’de obezite tedavisiyle ilgili yaşanan sorunlar ve bu sorunların çözümü için atılması gereken adımlara ilişkin bilgi verdi.
Obezitenin dünyanın ve Türkiye’nin en önemli sağlık sorunu olduğunu belirten Sönmez, bu tedavinin deneyimli bir ekip ve farklı disiplinlerden sağlık profesyonellerinin iş birliğini gerektirdiğini ifade etti.
Prof. Dr. Sönmez, “Obezite hastalarına bilimsel dayanağı olmayan mucize diyetler, mucize bitkiler, mucize ilaçlar veya mucize cerrahi yöntemler önerilmekte, obezite hastaları istismar edilmektedir. Zaman zaman bu bilim dışı yaklaşımlar bazı basın kuruluşları tarafınca denetimsiz biçimde haber yapılmaktadır. Özellikle internet ve sosyal medya ortamında yoğun bilgi kirliliği vardır. Obezite tedavisinde yaklaşım bellidir. Hastalarda obezitenin nedenleri, eşlik eden hastalıklar ve komplikasyonlar araştırılır. Tespit edilen hastaya özgü nedenlere ve eşlik eden diğer sorunlara yönelik tedavi planlanır.” diye konuştu.
Cerrahinin obezite ile mücadelenin en son basamağı olduğuna işaret eden Sönmez, sözlerini şöyle tamamladı:
“Dünyada bu amaçla genel olarak kullanılan iki temel yöntem tüp mide ve gastrik baypas ameliyatlarıdır. Rutin dışı cerrahi uygulamalar ancak deneysel koşullarda yapılmalıdır. Son dönemde ‘Diyabet Cerrahisi’ diye sıkça reklamı yapılan yöntem de bunlardan birisidir. Obezitesi olan bir diyabet hastasının kilo fazlalığı ve kan şekeri tıbbi tedaviyle kontrol altına alınamıyorsa, tüp mide veya gastrik baypas tedavisinden fayda görebilir. Dünyada ‘Diyabet Cerrahisi’ olarak kabul edilmiş, rutin olarak uygulanabilir bir cerrahi girişim yoktur. Klasik olmayan yöntemlerle ‘Diyabet Cerrahisi’ yaptıklarını ifade eden kişiler denetlenmeli ve deneysel yöntemlerin serbestçe uygulanması engellenmelidir. Obezite sorununun en önemli çözümü obezitenin önlenmesidir.”
Toplantıda, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşegül Atmaca “Kovid-19 ve Tiroid Hastalıkları”, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Araştırma Sekreteri Prof. Dr. Erol Bolu da “Polikistik Over Sendromu”na ilişkin bilgi verdi.