Gazetenin haberine göre, ilk vakaların ortaya çıktığı Çin’in Hubey eyaletinin merkezindeki Vuhan şehrindeki laboratuvarda salgın öncesinde yarasalardan elde edilen koronavirüslere işlev kazandırmaya yönelik çalışmalar yapılıyordu.
Vuhan Viroloji Enstitüsünde (WVI) yapılan söz konusu çalışmalarda, 2002-2003 yıllarında Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS) salgınına yol açan koronavirüse, aynı türdeki başka bulaşıcı ve ölümcül koronavirüslerin genetik parçaları eklenerek hayvanlar üzerinde deneyler yürütülüyordu.
Çin’in güneyindeki bir mağara ve maden ocağından alınan koronavirüs numuneleriyle yürütülen söz konusu araştırmalar, ABD Ulusal Sağlık Enstitüsünün (NHI) sağlanan fonlarla yürütülüyor, üstelik bu fonlar, salgının ardından Kovid-19’un kökenlerini araştırmak üzere Dünya Sağlık Örgütünce (DSÖ) Vuhan’a gönderilen bilim heyetine öncülük eden İngiliz uzman Peter Daszak’ın başkanı olduğu vakıf aracılığıyla sağlanıyordu.
Öte yandan Vuhan Viroloji Enstitüsündeki işlev kazandırma araştırmaları için kilit nitelikteki deneysel teknikleri konusunda ABD’nin Kuzey Carolina Üniversitesinden virolog Ralph Baric’in yol gösterici rolü oynadığı ortaya çıktı.
ABD Dışişleri Bakanlığının, Kovid-19’un kökenine dair yürüttüğü soruşturma kapsamında derlediği, aralarından gizlilik dereceli raporlar, iç yazışmalar, iletişim kayıtları ile bilimsel araştırmaları ve aktivistlerin son 3 yılda Bilgi Edinme Hakkı Yasası kapsamında elde ettiği yüzlerce sayfa belgeyi inceleyen Sunday Times, virüsün laboratuvardan kaza sonucu çıkma ihtimalini güçlendiren bulgulara ulaştı.
Öte yandan haberde, ABD Dışişleri Bakanlığının soruşturmasında görev alan, yükselen salgın hastalık tehditleri, biyolojik savaş ve Çin konularında uzman üç yetkiliyle yapılan röportajlara yer verildi.
ABD’li yetkililer, Vuhan Viroloji Enstitüsünün, koronavirüslere işlev kazandırma deneylerini, Çin ordusuna bağlı bilim kurumlarının işbirliğinde, “biyolojik silah geliştirme hedefine yönelik” gizli bir proje ile paralel yürüttüğü iddiasını ortaya attı.
SARS salgını ve koronavirüs araştırmaları
Kovid-19’a yol açan SARS-Cov-2 virüsünün kendiliğinden mi ortaya çıktığı yoksa laboratuvarda üretilip yanlışlıkla mı sızdığı tartışması salgının başından bu yana hem bilim dünyasında hem de siyasi çevrelerde tartışılıyor.
İddiaların odağındaki Vuhan Viroloji Enstitüsü (WIV), 2002’de Çin’in güneyindeki Guangdong eyaletinde ortaya çıkan SARS salgının ardından koronavirüsler alanındaki çalışmalar için önemli bir merkez haline geldi.
Bu dönemde Çin’in güneyindeki mağaralarda yarasa kolonileri üzerine yaptığı saha araştırmalarıyla tanınan WIV araştırmacılarından Dr. Şı Cingli, topladığı koronavirüs numuneleri ve diğer virüslerle deneyler yapıyordu. Öyle ki bu çalışmaları nedeniyle ülkesinde “yarasa kadın” olarak anılıyordu.
Şı, çalışmaları sırasında İngiliz zoolog Peter Daszak ile tanıştı. O yıllarda merkezi New York’ta bulunan Wild Life Trust adlı küçük bir sivil toplum kuruluşunda yöneticilik yapan Daszak, ABD’de 11 Eylül saldırısının ve SARS salgınının ardından biyo-terörizm ve salgın hastalıklarla mücadeleye ilgilinin artmasıyla bu alana yöneldi ve Eco-Health Alliance adlı bir vakıf kurarak hayvanlardan insanlara bulaşan zootonik virüslere odaklı çalışmalar yürütmeye başladı.
Dr. Şı ve ekibi, Dazsak’a saha ve laboratuvar çalışmaları konusunda destek sağlıyordu. Dazsak, 2009’da PREDICT (öngörmek) adını verdiği, salgınlara yol açabilecek virüslerin araştırılmasına yönelik bir program için, ABD Ulusal Sağlık Enstitüsünden (NHI) 5 yıllığına 18 milyon dolar ödenek aldı. Bunun 1 milyon doları Dr. Şi ve WIV’ye gidecekti. Programı 2014’ten sonra da ilave ödenekle yenilenerek 2018’e kadar devam etti.
“İşlev kazandırma”
WIV, mağaralardan topladığı virüsleri katalogluyor ve riskli denebilecek bazı deneylerle virüsün davranışlarını anlamaya çalışıyordu. Bulguları bilim dünyasına açıkladıkları ilk araştırmalarda bağlantılı riskler, aşı çalışmalarına zemin hazırlayacağı gerekçesiyle meşrulaştırılıyordu.
Dr. Şı ve ekibi, 2012 yılında Çin’in güneybatısındaki Yünnan eyaletinde Şıtou adı verilen mağarada o güne dek SARS’a yol açan en yakın koronavirüsü keşfetti. “WIV1” adı verilen virüsün insan hücresine bulaşma yeteneği olduğu laboratuvar deneylerinde kanıtlandı.
Çinli ekip, aynı mağarada “SHC014” adını verdikleri bir başka koronavirüs türünün örneğini tespit etmiş ancak yeterli miktarda numune toplayamamıştı. Bunun için o yıllarda ABD’de virüs patojenlerinin DNA’larını birleştirerek laboratuvar çalışmaları yapan virolog Ralph Baric’in yardımına başvurdu.
Dr. Şı, “SHC014″ün hücreye tutunmasını sağlayan “diken” proteininin DNA dizini Baric’e vererek kendisinin laboratuvarda ürettiği SARS virüsüyle birleştirmesini istedi. Baric de öneriyi kabul ederek genetik ilaveyle ürettiği yeni koronavirüsü, genetiği değiştirilerek insana benzer akciğer ve kas sistemi oluşturulan kobay fareleri üzerinde denemeye başladı.
Baric ve Şı, işlev kazandırma deneyinin sonuçları 2015 yılında kaleme aldıkları ortak makalede yayımladı. SARS kopyası ile “SHC014″ün birleşmesinin sonucu, “potansiyel kitlesel imha” idi. Yeni yaratılan virüs farelerde ağır akciğer hasarına yol açıyor ve SARS’a karşı geliştirilen aşılara direnç gösteriyordu. Makalenin yazarları da deneyin “fazla tehlikeli” olduğunu kabul ediyordu.
Baric’in katkısı, Çinli ekibin “işlev kazandırma” konusunda gelecek çalışmaları için yol gösterici oldu.
Obama yönetiminden moratoryum
Bu yıllarda virüsler üzerinde laboratuvar çalışmalarına dair bilim camiasında eleştirilerin artması üzerine dönemin ABD Başkanı Barack Obama liderliğindeki hükümet, bir patojenin bulaşıcılığını ve öldürücülüğünü belirgin şekilde artıracağı öngörülen her türlü işlev kazandırma deneyinin durdurulması için moratoryum ilan etti.
Ancak WIV ve ABD’li destekçileri Daszak ve Baric, deneylerin halk sağlığı için acil ve güvenli olduğunu ileri sürerek devamını teşvik etti.
Çinli ekip ABD’nin finans desteğini almayı sürdürürken Baric’in teknikleri kullandıkları laboratuvar çalışmalarını sürdürdü. Bu dönemde Şıtou mağarasında keşfettikleri WIV-1 patojenini kullanarak iki yeni mutant virüs ürettiler.
2017’ye gelindiğinde Dr. Şı ve ekibi, mağaradaki koronavirüslerden 8 mutant virüs üretmişti ve bunlardan ikisi insanlara bulaşma kabiliyetine sahipti.
Üstelik bu çalışmalar, biyo-güvenlik seviyesi en az “3. düzey” laboratuvarlarda yürütülmesi gerekirken koruma tedbirleri bir dişçi muayenehanesi ile yaklaşık aynı olan “2. düzey” laboratuvarlarda yürütülüyordu.
Washington Post’un yayımladığı sızdırılan Wikileaks belgelerine göre, ABD’nin Pekin Büyükelçiliği, laboratuvardaki güvenlik tedbirlerine ilişkin kaygılar nedeniyle, aralarında bir uzmanın olduğu heyeti incelemelerde bulunmak üzere Vuhan’a gönderdi.
Heyet, hazırladığı raporda, laboratuvarda “ciddi eğitimli personel eksiği ve güvenlik açığı olduğunu” bildirdi.
Fareler üzerinde tehlikeli deney
Bu arada Şı ve ekibi aynı tehlikeli işlev kazanma deneylerinde yeni bir aşamaya geçmişti. Şıtou mağarasından çıkan “WIV1” ve “SHC014” patojenlerini birleştirerek yarattıkları mutant virüsü farelere enjekte ederek koloni içinde bir salgına yol açıp açmayacağını sınamaya girişmişlerdi.
Deneyin sonucu şok ediciydi, farelerin yüzde 75’i ölmüştü. Bu, “WIV1″in öldürücülük oranının üç katıydı. Öte yandan mutant virüs, enfeksiyonun ilk günlerinde orijinal patojenden 10 bin kat fazla viral yük yaratıyor ve erken evrede bulaşma olasılığını son derece güçlendiriyordu. İşlev kazandırma deneyi virüse doğal yollarla oluşamayacak potansiyel kazandırmıştı.
Sonuçlar virüsün insan topluluklarına yayılması halinde ne kadar vahim sonuçlara yol açabileceğini gözler önüne seriyordu. SARS salgını koronavirüslerin ne kadar öldürücü olabileceğini göstermişti. SARS, Kovid-19’a göre on kat daha öldürücüydü fakat bulaşıcılığı daha yavaş olduğundan karantina tedbirleriyle kontrol altına alınabilmişti.
Ancak araştırmacılar deneyin sonuçlarını gizledi. Daszak’ın ne 2018’de NHI’ya sunduğu yıllık değerlendirme raporunda ne de aynı yıl ödenek yenilenmesi için sunduğu raporda fare ölümlerinden bahsedilmedi. İngiliz zoolog ancak Kovid-19 salgını ortaya çıktıktan sonra deneyin tüm detaylarını ABD’li yetkililere açıklayabildi.
Dazsak, NHI’yı yanıltmasının yanında, aynı yıl, yine Vuhan’daki ortaklarıyla yürüteceği DEFUSE (etkisiz hale getirmek) adını verdiği bir araştırma programı için ABD İleri Savunma Araştırma Projeleri Ajansına (DARPA) 3 yıllığına 14 milyon dolar ödenek talebi ile başvurdu.
Çinli ekibin SARS’a benzer çok sayıda yeni koronavirüs toplayarak Şıtou mağarasından elde edilen iki patojenle birleştirdiği deneyler yürütmesini öngören program DARPA tarafından reddedildi.
Deneylerde virüslerin DNA dizisinde bulaşıcılığı etkileyen “furin çatlağı” bölgesinin patojenlere aktarılmasını içeriyordu. Kovid-19 ortaya çıktığında her ne kadar bu patojenlerle birebir genetik yakınlığı olmasa da virüsün yapısında furin çatlağının bulunduğu belirlendi.
Gizemli maden ocağı vakası ve “gölge proje”
Öte yandan Dışişleri Bakanlığının soruşturmacıları, Çin’in, mağaralardaki koronavirüsler dışında Daszak’ın ve ABD’li sağlık yetkililerin haberdar olmadığı paralel bir gölge proje yürüttüğünü ileri sürdü.
Buna göre, gölge proje, Yünnan eyaletinin Pu’ır iline bağlı Mociang Hani Özerk ilçesindeki terk edilmiş bir bakır madeninde yaşanan gizemli olayla başladı.
Maden ocağındaki yarasa pisliklerini temizleyen 6 işçi, çalışmanın ardından öksürük, ateş ve zatürre belirtileriyle hastalandı. İşçilerden üçü hayatını kaybederken, hayatta kalanlara yapılan testlerde varlığı bilinmeyen bir koronavirüse karşı antikor tespit edildi.
2012’de olay yaşandığı sırada Vuhan Viroloji Enstitüsü araştırmacıları, PREDICT programı kapsamında, zootenik virüslerin insanlara bulaşması üzerine daha önce anılan çalışmaları yürütüyordu fakat maden ocağındaki vakaları Eco-Health’ten ve sponsoru ABD hükümetinden gizledi.
Şı ve ekibi madende 4 yıl çalışarak yarasalardan topladığı 1300 numunede 293 koronavirüs tespit etti. Çinli virolog, 2015’te yayımladığı makalede mağarada SARS virüsü ile aynı aileden, daha önce bilinmeyen bir koronavirüsü keşfettiklerini bildirdi. Makalede ne ölen madencilerden ne de ocakta tespit edilen aynı aileden diğer koronavirüslerden bahsedilmedi.
Makalede adı “RaBtCoV/4991” olarak geçen fakat Kovid-19 salgını ortaya çıktıktan sonra maden ocağı ile bağını gizlemek için “RaTG13” olarak değiştirilen virüsün, hala Kovid-19’a en yakın koronavirüs varyantı olduğu değerlendiriliyor.
Dışişleri Bakanlığının yürüttüğü soruşturmanın ardından 2021 başında yayımlanan raporda, Çinli araştırmacıların salgın öncesinde Mociang’daki madenden çıkan “RaTG13” varyantı üzerine deneyler yapıldığı, ayrıca Vuhan’daki laboratuvarda hayvanlar üzerinde yapılan deneyler dahil olduğu gizli bir askeri araştırmanın yürütüldüğü iddia edildi.
Gizli istihbarat bilgilerine dayandığı için çok sayıda kanıt dışarıda bırakılarak yayımlanan raporun detayları ilk defa gün yüzüne çıktı.
“Seri geçişleme” ve doğal mutasyonun hızlandırılması
Sunday Times’ın konuştuğu yetkililer, “Vuhan Viroloji Enstitüsünde farklı Kovid varyantına ilişkin çalışmalar yürütüldüğünü ve Kovid-19’a ‘RaTG13’dan daha yakın bir varyant üzerine çalışıldığına emin olduklarını” ifade etti.
Soruşturmaya katılanlar, ayrıca Enstitüde “seri geçişleme” (serial passaging) adı verilen bir yöntemle virüs varyantının mutasyonun hızlandırmaya yönelik deneyler yapıldığına ilişkin kanıtlar gördüklerini kaydetti.
Söz konusu yöntemde deney hayvanlarına virüs enjekte edildikten sonra hangisinin etkisinin daha ağır olduğunun gözlendiğini belirten yetkililer, en ağır hasarı veren varyant ile tekrar eden deneyler yaparak patojenlerin daha ölümcül seviyeye çıkarmaya çalışıldığını ileri sürdü.
Yetkililer, soruşturma için tanıklık yapan bir enstitü çalışanının şu sözlerini aktardı:
“İnsansılaştırılmış fareler ile seri geçişleme deneyi yapmak ölümcül bir birleşim. Bu yöntem doğal mutasyon sürecini hızlandırıyor. Yani yıllar sürecek bir mutasyon, haftalar ve aylar içinde meydana gelebiliyor.”
Dışişleri Bakanlığının soruşturmasında danışmanlık yapan ABD’li bilim insanı Dr. Steven Quay de, “Bugüne dek bir yarasa virüsünün insanı doğrudan etkileyerek ölümüne yol açtığı bir örnek görülmedi. Eğer o madenciler yarasa virüsünden öldülerse bu insan bilimleri tarihinde bir ilkin gerçekleştiği ve Çinlilerin bunu açıklamadığı anlamına geliyor.” dedi.
Kovid-19’un furin çatlağının genetik olarak eklendiği bir virüsün insansılaştırılmış fareler üzerinde seri geçişleme deneyleriyle yaratıldığına inandığını dile getiren Quay, ABD Senatosuna verdiği ifadede, “(Bu yöntemde) Bir fare grubunu enfekte edip bir hafta bekliyorsunuz, sonra en hasta fareden virüsü çıkartıp başka bir grup fareyi enfekte ederek deneyi tekrarlıyorsunuz. Böylece haftalar için evrimi yönlendirerek bütün insansılaştırılmış fareleri öldürebilecek bir virüs yaratıyorsunuz.” şeklinde konuştu.
“Biyolojik silah” iddiası
Söz konusu araştırmalara Çin Halk Kurtuluş Ordusunun (ÇHKO) Askeri Tıp Bilimleri Akademisinden araştırmacıların katkıda bulunduğuna dair açık kaynaklarda bilgilere rastlandığına dikkati çeken yetkililer, bilinmeyen bir virüse işlev kazandırarak ölümcül hale getirmenin ve ardından ona karşı bir aşı geliştirmeye çalışmanın, söz konusu virüsü biyolojik silah olarak kullanma niyetine işaret ettiğini vurguladı.
ÇHKO’nun aşı uzmanı Cou Yüsın’ın salgının başladığı tarihlerde Vuhan Viroloji Enstitüsü araştırmacılarıyla ortak çalışmalar yürüttüğüne ve hemen salgının ardından Şubat 2020’de bir aşı patenti için başvuruda bulunduğunu belirten yetkililer, Cou’nun Mayıs 2020’de hayatını kaybettiğini, ölüm sebebinin bilinmediğini, bazı görgü tanıklarının enstitünün çatısından düşerek öldüğünü aktardığını fakat bunun doğrulanamadığını vurguladı.
Öte yandan soruşturmada, salgından önceki iletişim kayıtlarının, 3. seviye güvenlikli bir laboratuvarda işlev kazandırma deneylerinde çalıştığı tahmin edilen araştırmacılardan üçünün ilk vakaların görüldüğü Kasım 2019’da hastalandığı, araştırmacılardan birinin aile üyesinin yaşamını yitirdiği ortaya çıktı.
Soruşturmaya katılan bir yetkili, “Hastalanmalarının sebebinin Kovid-19 olduğundan tamamen eminiz çünkü Dr. Şı’nın ileri koronavirüs araştırma laboratuvarında çalışıyorlardı. Bu kişiler otuzlu veya kırklı yaşlardaki eğitimli biyologlar. Bu yaştaki bilim insanları gripten kolay hastalanmazlar.” ifadelerini kullandı.
Öte yandan soruşturmada bazı karartma çabalarına da işaret edildi. Enstitünün internet sitesinde yer alan bilgiye göre, Çin Bilimler Akademisinin güvenlik direktörü 19 Kasım 2019’da kurumu ziyaret ederek çalışanlara Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in “karmaşık ve vahim bir meseleye dair sözlü ve yazılı direktiflerini” iletti.
Vuhan Üniversitesinden akademisyenlerin salgın sonrasında ilk günlerde sosyal medyada yer alan hastalık şikayetlerinin yoğunluk haritasına dair yayımladığı çalışmada en önemli yayılma noktası olan bölgede Vuhan Viroloji Enstitüsünün yeri işaretlenmemişti.
O günlerde Çin yönetimi salgının Yangzı Nehri’nin karşı yakasındaki Huanan Gıda Ürünleri Pazarı olduğu varsayımını önemsizleştirmeye çalışıyordu. Oysa yoğunluk haritasındaki en büyük yayılma noktaları halihazırda enstitünün bulunduğu yakada konumlanıyordu.
Kovid-19 ilk kez Vuhan’da görülmüştü
Dünya, Kovid-19 salgınından ilk kez, Çin’in 31 Aralık 2019’da Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentinde “kaynağı bilinmeyen gizemli solunum yolu hastalığının” ortaya çıktığını DSÖ’ye bildirmesiyle haberdar olmuştu.
Hastalık, ilk kez Vuhan’da deniz ürünleri gıda pazarını ziyaret eden kişilerde görülmüş, sebebi anlaşılamayan “solunum rahatsızlığı” şikayetiyle 17 Kasım 2019’da ilk hasta hastaneye başvurmuştu.
Akciğer iltihaplanmasına yol açan hastalığa, yarasalarda bulunan bir beta koronavirüsün mutasyona uğramış hali olduğu tahmin edilen, daha önce bilinmeyen türdeki bir koronavirüsün sebep olduğu anlaşılmıştı.
DSÖ heyeti Vuhan’da incelemeler yapmıştı
Salgının başlarında virüsün kökenine ilişkin soruşturma talebini reddeden Çin, uluslararası baskıların artmasıyla DSÖ heyetinin Vuhan’da incelemeler yapmasına izin vermişti.
DSÖ, ilk vakaların ortaya çıktığı Çin’in Vuhan kentine, aralarında İngiliz zoolog Peter Dazsak’ın olduğu uluslararası bilim insanlarından oluşan heyet göndermişti.
İnceleme sürecinde bazı heyet üyeleri, Çinli yetkililerin salgının başındaki ilk vakalarla ilgili hazırladıkları özetleri ve veri analizlerini kendilerine verdiğini ancak ham bilgileri paylaşmayı reddettiğini açıklamıştı.
Heyet, 29 Ocak’ta başladığı saha çalışmalarında, ilk vakaların görüldüğü Vuhan Deniz Ürünleri Gıda Pazarı’nın yanı sıra virüsün kaza sonucu dışarı çıktığı iddialarına konu olan Vuhan Viroloji Enstitüsünde de incelemeler yapmış, enstitünün Direktör Yardımcısı Şı Cıngli ve laboratuvar çalışanlarından bilgi almıştı.
2002-2003 yıllarındaki Akut Solunum Yolu Sendromu (SARS) salgınının ardından, yarasa koronavirüslerinin genetik bilgilerinin olduğu bir arşiv oluşturmak amacıyla kurulan enstitü laboratuvarı, Kovid-19’un burada yapay üretildiği ve yanlışlıkla dışarı çıktığı iddialarının odağında yer almıştı.
Çinli yetkililer, söz konusu iddiaları reddetmiş, Kovid-19’un başka bir ülkede ortaya çıktığı ve ithal dondurulmuş deniz ürünleriyle ülkeye geldiğine dair kanıtlanmayan, karşı iddialar ortaya atmıştı.