“Kraliçe 2. Elizabeth öldü.” Bir fiil ile ifade edilen basit bir cümle ama büyük çalkantılardan ve savaşlardan geçmiş çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli bir ülke için, tutarlılık ve adanmışlık ile geçen bir ömrün ve kraliçenin yokluğunun Birleşik Krallık için ne anlama geldiğini anlatmak için yetersiz kalıyor.
Dışarıdan bakıldığında Kraliçenin ölümünün ülkede yarattığı derin etkinin nedenini anlamak zor olabilir. Başbakanlar gelir gider, ünlüler parlar söner, modalar gelir geçer ama o, duruşu ve gelenekleri ile Birleşik Krallık için hep sabit kalırdı. Ölümünden sonra Buckingham Sarayı’na koşan ve ağlayan halkın şaşkınlığı ve tuttuğu yas, hem kaybedilen ruhsal, siyasi ve kültürel önemiyle beraber kişiliğine, hem de Birleşik Krallık için kapanan bir dönemdir aslında.
Birleşik Krallık için yeni bir dönem
Şimdi, zaten yıllardır provası ve detaylı planlaması yapılmış bir süreç başlıyor. Anayasal ilk adım atıldı: “Galler Prensi Charles” artık “Kral 3. Charles”. Tüm ülke bir yas sürecine giriyor. Gazeteler ve televizyonlar zaten önceden hazırlamış metinleri yayımlamaya ve prodüksiyonlarını hayata geçirmeye başladılar. Kraliçenin ölümü, uzunca bir süre Birleşik Krallık için ana gündem olacak, konuşulacak, yaşamı anlatılacak ve kendisinden saygı ile bahsedilecek ama değişim kaçınılmaz.
Kral Charles düşünen, üreten ve çalışkan biri. Kendi fikirlerini yetkililere iletmekten, güncel gelişmeler hakkında yorum yapmaktan ve hükümetlerin siyasetlerini eleştirmekten çekinmiyor. Desteklediği sivil toplum örgütleri, iklim değişikliği, sürdürülebilir tarım, mimari gelişmeler, dinler arası iyi ilişkiler, gençler için fırsatlar gibi aktif olduğu birçok alan var. Görevine uzunca süredir hazır. Bunlar, yeni dönemde farklı girişimlerin olacağının da habercisi. Ayrıca şimdiden öne çıkan Prens William’ın hazırlığı için de önemli bir geçiş süreci. Ama şu bir gerçek: Ne Kral Charles ne de veliahtı Prens William, Kraliçe Elizabeth’in yerini dolduramaz. Onlar kendi yollarını çizip, anayasal çerçevede sahip oldukları konumların yanı sıra toplumsal, kültürel ve siyasi alanlarda da konumlarını güçlendirmek ve temellendirmek zorundalar.
Kraliçe 2. Elizabeth sonrası dönemde artık monarşinin kalkacağı, Kraliyet ailesinin önemini kaybedeceği fikirlerini duymanız normal ama bunları söylemek için henüz çok erken. Daha da önemlisi, bu söylemler Kraliyet geleneğinin Britanya için öneminin anlaşılmadığını gösteriyor.
Kraliyet geleneği ve bu geleneğin Birleşik Krallık için varlığı ve önemi Kraliçe 2. Elizabeth’ten de öte; tarihi değişim ve krizlerle dolu. Kraliçe Viktorya, 1901’deki ölümüne kadar tam 63 sene tahtta oturdu. Çalkantılı geçen 1910 ve 1936 yıllarında tahtta oturan Kral Beşinci George; reform edilen Lordlar Kamarası, Birinci Dünya Savaşı ve İrlanda’nın bağımsızlık hareketi gibi tarihi değişimlerin yaşandığı bir dönemde hizmet etti. Kendi kardeşi görevi reddedince, istemeyerek kral olan Prens Albert, yani Kral Altıncı George, 1936-1952 yılları arasında tahtta kaldı. Bu süreçte, İkinci Dünya Savaşı ve imparatorluğun çöküşü yaşandı. Kızı Elizabeth, babası Kral George’un 1952’de akciğer kanserinden ölmesi ile 25 yaşında kendini Kraliçe olarak buldu ve günümüze kadar bu görevini sürdürdü.
Kral Charles’ın görevine başlaması da yine Britanya için çalkantılı ve önemli değişimlerin olduğu bir döneme denk geldi. Hem iç hem dış siyasette Brexit ile gelen büyük değişimler var. Birleşik Krallık’ın dünyada kendine yeni bir rol bulma arayışı, her daim var olan İskoçya’nın bağımsızlık sorununa eklenen Kuzey İrlanda’nın Krallıktan ayrılma ihtimali bunlardan sadece birkaçı. Brexit, salgın, tarihi enflasyon ve artan faiz oranlarına ek olarak enerji fiyatlarındaki artış ülke ekonomisine ve vatandaşlarına zarar veriyor. Sterlin dolar karşısında tarihin en düşük seviyelerinde. Muhafazakar siyasetçiler bile büyük bütçelerle harcamalar yapıp bu süreci atlatmaya odaklanıyor. Genel seçim ile değil, parti üyelerinin seçimi ile Başbakan olan Liz Truss, ne partisi içinde ne mecliste ne de halk oylamasında kendisinden önceki başbakanlar kadar güçlü. İşçi Partisi’nin 2024 ya da 2025’te gerçekleşebilecek bir seçimi kazanma ihtimali konuşuluyor. Üstelik tüm bunlar, Rusya-Ukrayna Savaşı ile başlayan Avrupa’daki derin değişimin ve Amerika ve Çin geriliminin tırmandığı bir dönemde yaşanıyor. Küresel ticarette rol ve etki sahibi olan, bunları arttırmak ve devam ettirmek isteyen bir ülke için gayet hassas bir süreç.
Zor bir dönemde zorunlu bir değişimin sancıları
Kraliçe Elizabeth, sadece yerel bir ikon değil, aynı zamanda küresel diplomatik bir güçtü. Devletlerarası ilişkiler ve açılımlarda “sembolik” gözükse bile önemli bir etkiye sahipti. Ölümü şüphesiz bu anlamda bir eksikliği beraberinde getirecektir. Britanya Milletler Topluluğu, Kraliçe Elizabeth ve onun adanmışlığı olmadan da bir arada kalabilir mi? Bu ülkeler Kraliçe Elizabeth gibi Kral Charles’a da devletlerinin sembolik lideri olarak kalma hakkını verirler mi? Kraliyet kurumu, Kraliçe Elizabeth sonrasında daha çok eleştiri mi alır, yoksa önemini korur mu? Kurumun devam edebilmesi için gerekli olan devlet ödemelerinde kesintiye gidilir mi?
Kral Charles önümüzdeki süreçte dikkatli davranmak zorunda. Kraliyet ailesinin sevilmeyen ya da aileye zarar veren üyelerine ne halkın ne de Kral’ın tahammülü var. Değişimin ve bunun getirdiği risklerin farkındalar ama tüm bunlara rağmen monarşinin sağladığı devamlılık ve gelenekler Britanya için önemini koruyor. Yeni nesiller için bu bağ her ne kadar az gözükse de, cumhuriyetçi çağrılar İrlanda, İskoçya ve İngiliz solunda hep var olsa da, yakın zamanda anayasal bir değişiklik söz konusu değil. Kraliçe Elizabeth sonrası süreç, monarşinin yenilenmesine ve daha farklı kitlelere ulaşmasına neden olabilir. Prens Harry ve Meghan Markle, özellikle Amerikan medyasında öne çıkabilir ama Prens William ve eşi Kate Middleton -resmi unvanları ile Cambridge ve Galler Dükü ve Düşesi- Britanya’da artan bir şekilde sayılıyor ve seviliyorlar. Onların temsil ettiği yeni nesil, Kral Charles ile yaşanacak geçiş döneminde güçlenip kuruma yeni bir dinamizm getirebilir.
Birleşik Krallık, anlaması ve anlatması zor bir ülke. Bu zorluğa ülkenin isminden tutun, siyasi ve kurumsal yapısı, madde madde yazılı olmayan anayasası, kendine has hukuk sistemi, yerel ve bölgesel yönetim sistemi, gayet ilerici ve liberal bir kültür olmasına rağmen gayet muhafazakar temeli ve her ne kadar devlet yetkililerini, kurumlarını ve siyasilerini eleştirip, dalga geçmeyi erdem saysa da derin kutsalları ve tabuları olan kültürel dokusu da dahil.
Kraliçe 2. Elizabeth öldü. Birleşik Krallık milli marşı artık “Tanrı lütufkar Kraliçe’mizi korusun” ile değil “Tanrı lütufkar Kral’ımızı korusun” cümlesi ile başlayacak. Uzunca bir süre yası tutulacak ve her Noel bayramı gününde, saat 3’te televizyonlar açılarak onun geleneksel konuşması beklenecek. 1957’den beri aralıksız her sene yayınlanan bu kısa mesaj ilk defa olmayacak. Ama Kraliçe Elizabeth’in izleri ve varlığı, yokluğunda da devam edecek.
[Dr. Ziya Meral, Kraliyet Harp Akademisi, Tarihi ve Çatışmalar Araştırmalar Merkezi]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.