Uzmanlar, kronik böbrek yetmezliği olan, diyalize giren ve böbrek nakli geçiren bireyleri, tuz tüketiminde dikkatli olmaları konusunda uyarıyor.
Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zübeyde Serhan Tuğlular, Dünya Tuza Dikkat Haftası dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, tuzun sodyum ve klorür iyonlarından oluştuğunu ve 2,5 gram tuzun 1 gram sodyum klorür içerdiğini aktardı.
Gıdaların doğal tuz içerikleri sayesinde vücudun tuz ihtiyacını karşılayabileceklerini, bu nedenle besinlere fazladan tuz eklemeye gerek olmadığını belirten Tuğlular, ekmek, hazır sos, işlenmiş ya da paketli gıdalarda da tuz oranının yüksek olduğunu dile getirdi.
Tuz içeriğindeki iyonların hücreler tarafından çeşitli fonksiyonları yerine getirmek üzere kullanıldığını söyleyen Tuğlular, sodyumun su tutucu özelliğiyle vücudun sıvı ve asit-baz dengesini düzenlemede önemli, sinir hücrelerinde iletinin sağlanabilmesi ve kas hareketleri için gerekli bir element olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Tuğlular, Dünya Sağlık Örgütünce (DSÖ) günlük kişi başı tuz tüketiminin 5 gramın altında olmasının önerildiğini hatırlatarak, bu miktarın 1 tatlı kaşığı ya da tepeleme 1 çay kaşığına denk geldiğini ifade etti.
Toplumlara göre tuz tüketiminin değişkenlik gösterdiğine işaret eden Tuğlular, “Birçok ülkede günlük tuz tüketimi 9-12 gramdır. Ülkemizde ise maalesef tuz tüketimi bu miktarların çok üzerindedir. Türk Toplumunda Tuz Tüketimi ve Kan Basıncı Çalışması’na (SALTurk) göre, ülkemizde günlük tuz tüketimi 16-18 gramdır. Yani ülkemizde almamız gerekenin 3-4 katı fazla tuz tüketilmektedir. Bu çalışmadan sonra Sağlık Bakanlığı ülkemizde tuz tüketimini azaltmak üzere ekmekteki tuz miktarının azaltılması, resmi kurumlarda sofradan tuzun kaldırılması gibi bazı önlemler almıştır.” bilgisini verdi.
“Kaya tuzunun kullanılmasını tavsiye etmiyoruz”
Prof. Dr. Tuğlular, aşırı tuz tüketiminin vücutta su tutarak damarlara zarar verdiğini, yüksek tansiyon, inme ve kalp hastalıklarına yol açtığını, hipertansiyondan bağımsız olarak damar sertliğine neden olabildiğini ve kalp damar hastalıklarına zemin hazırladığını aktardı.
Türkiye’de yaygın olan guatr hastalığının en büyük nedeninin iyot eksikliği olduğuna dikkati çeken Tuğlular, “Bu nedenle özellikle iyotlu tuz tercih edilmelidir. Sodyum klorür içeriği tüm tuzlarda yaklaşık olarak aynıdır. Son zamanlarda popülerliği artan kaya tuzunun hiçbir faydası olmadığı gibi vücuda zararlı olabilecek başka elementleri de içerebildiği için kullanılmasını tavsiye etmiyoruz.” dedi.
“Kronik böbrek hastalığında tuz kısıtlaması hayati önem taşıyor”
Böbreklerin vücudun su ve tuz dengesini sağladığını, tansiyon regülasyonunda da önemli rol oynadığını belirten Tuğlular, tuzun aşırı tüketilmesi durumunda böbreklerin daha fazla çalışacağını ve hızlı yaşlanacağını, tansiyonda yükselme olacağını, bu nedenle damar yapısında bozulma ile damar sertliği yaşanacağını ve böbrek kan akımının bozulacağını anlattı.
Prof. Dr. Zübeyde Serhan Tuğlular, kronik böbrek hastaları ile diyalize giren vatandaşların tuz kullanımında dikkat etmeleri gereken hususlara ilişkin şöyle konuştu:
“Kronik böbrek hastalığı, sıklığı giderek artan önemli bir sağlık sorunudur. Böbreklerimiz vücudun tuz dengesini sağlayan en önemli organımızdır ve böbrek yetersizliğinde tuz atılımı bozulur. Bu hasta grubunda kalp damar rahatsızlığı görülme oranı genel popülasyona göre oldukça yüksektir. Yüksek tansiyon sıklığı da artmıştır ve hastaların çoklu ilaç kullanması gerekir. Fazla tuz tüketimi böbreklerden albümin atılımını artırarak böbrek hastalığının kötüye gidişini hızlandırır. Aşırı tuz tüketimi damar sertliğine de neden olur. Özellikle diyaliz hastalarında bir süre sonra idrar çıkışı tamamen kesildiği için aşırı tuz alımı susama hissini artırarak vücutta su tutulmasına yol açar. Fazla su önce bacaklarda şişliğe sebep olur ve daha sonra ‘akciğer ödemi’ gibi hayatı tehdit eden bir durumla sonuçlanabilir. Bu nedenle kronik böbrek hastalığında tuz kısıtlaması hayati önem taşır. Bu hastaların işlenmiş ve paketli gıdaları tüketmemeleri gerekmektedir.”
“Aşırı tuz tüketimi vücutta sıvı tutulumunu artırır”
Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Uzm. Dr. Dilek Barutçu Ataş da böbrek nakli öncesinde tuz kısıtlamasını içeren sıkı diyet önerilerinin nakil sonrasında da devam edip etmeyeceğinin hastalar için önemli bir konu olduğuna dikkati çekti.
Naklin ardından böbrek reddi riskini azaltmak için çeşitli tedaviler uygulandığını dile getiren Ataş, şunları kaydetti:
“Bu tedavilerde kullanılan ilaçların başında vücutta su ve tuz tutulumunu artıran steroid grubu ilaçlar gelmektedir. Aşırı tuz tüketimi vücutta sıvı tutulumunu daha da artırır ve hastalarda yüksek tansiyon meydana gelebilir. Nakil böbreğin uzun ömürlü olması için kan basıncı kontrolü oldukça önemlidir. Bu nedenle organ nakli olan hastalar tuz tüketimi konusunda dikkat etmeli ve düzenli tansiyon takibi yaptırmalıdır.”
Uzm. Dr. Ataş, tuz tüketiminin sonradan edinilen bir alışkanlık olduğunu belirterek, yemeklerin lezzetini artırmak için tuz yerine limon ya da baharat kullanılmasını ve tadına bakılmadan yiyeceklere tuz eklenilmemesini önerdi.
Çocukların da tuz kullanımı konusunda erken yaşta bilinçlendirmesi gerektiğini vurgulayan Ataş, “Yediğimiz tuzun yüzde 80’e varan kısmı işlenmiş, paketlenmiş gıdalarla ekmek, turşu, zeytin, salça, konserve ya da hazır yemeklerle alınmaktadır. Sağlık Bakanlığının aldığı önlemlerin yanında bireysel olarak gıdalarımızın içerdiği yüksek tuz ve bunun sağlığımıza zararlı etkileri konusunda farkındalığımız yüksek olmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.