Küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılabilmesi için ülkelerin emisyonlarını 2030’a kadar yarıya indirmeleri ve sıfır emisyon yol haritalarını planlarının merkezine koymaları gerekiyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan 6. Değerlendirme Raporu’nun ilk kısmı olan “İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli” çalışmasına göre, küresel ısınma, insan faaliyetlerinin etkisiyle son 2 bin yılda görülmemiş bir oranda arttı.
Atmosferdeki karbon emisyonu yoğunluğu 2019’da 2 milyon yıl içinde en yüksek seviyesine ulaştı. Önemli sera gazları olan metan ve azot oksit gazlarının konsantrasyonları 2019’da 800 bin yıldaki en yüksek seviyesinde gerçekleşti.
Okyanus, buz tabakaları ve küresel deniz seviyelerindeki değişiklikler, yüz yıl ila bin yıllık zaman dilimlerinde geri döndürülemez hale geldi.
Son yılda Arktik deniz buzunun seviyesi 1850’den beri en düşük seviyesine geriledi.
Deniz seviyelerindeki küresel ortalama yükseliş, 1900’den beri son 3 bin yıldaki en hızlı artış olarak kayıtlara geçti. Denizel ısı dalgalarının oluşma sıklığı 1980’lerden beri iki katına çıktı.
1,5 derece ne kadar aşılırsa öngörülemez riskler o kadar artıyor
Toplam 234 bilim insanı ve 195 hükümet tarafından onaylanan rapora göre, insan faaliyetleri kaynaklı emisyonlar, gezegenin değişmesinin ve daha az istikrarlı hale gelmesinin temel sebebi olarak görülürken bu etkilerin bazılarının geri dönüşü bulunmuyor.
Emisyon azaltımına yönelik en iddialı adımların atıldığı senaryoda dahi ortalama küresel sıcaklık artışının gelecek 20 yıl içinde 1,5 dereceye ulaşacağı hatta bu seviyeyi aşacağı tahmin ediliyor.
Bu eşiğin aşılmasından sonra ortalama sıcaklık artışının ancak yüzyılın sonuna doğru yeniden 1,4 dereceye düşeceği öngörülüyor.
Küresel ısınma 1,5 derece eşiğini ne kadar aşarsa dünyada öngörülemez ve ciddi risklerin oluşma ihtimali de o kadar artıyor.
Buz tabakası oluşumu ve erime süreçlerindeki belirsizlik nedeniyle küresel ölçekte deniz seviyesindeki artışın 2100 yılında 2 metreye, 2150 yılında ise 5 metreye kadar olan olası aralığın üzerinde gerçekleşmesi, emisyonların en fazla arttığı senaryoda göz ardı edilemiyor.
Deniz seviyesindeki yükselişin iklim değişikliğiyle en iddialı şekilde mücadelenin amaçlandığı yol haritalarında dahi yüz binlerce yıl devam edeceği öngörülüyor.
İnsan kaynaklı değişen iklim sonucunda yangın ve sellerde artış
Rapora göre, Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Latin Amerika, Afrika’nın bazı bölgeleri, Sibirya, Rusya ve Asya’nın da içinde bulunduğu gezegenin büyük bir bölümü sıcak hava dalgalarını içeren aşırı sıcaklara maruz kalıyor.
Son zamanlarda aşırı sıcakların gerçekleşmesi, insan etkisi olmadığı durumda ise son derece düşük bir ihtimal olarak değerlendiriliyor.
Yaz aylarında yaşanan yangınlar ve seller, insan kaynaklı küresel ısınma sonucu iklim sisteminin değişmesiyle aşırı hava olaylarının seyrine örnek oluşturuyor.
Kaybedecek zaman kalmadı
Mevcut iklim politikaları ve Paris Anlaşması kapsamında sunulan ulusal katkı beyanları doğrultusunda küresel ısınma, en iyi tahminle 2100’de 2,7 dereceye ulaşıyor.
Bu nedenle, küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılabilmesi için ülkelerin emisyonlarını 2030’a kadar yarıya indirmeleri ve sıfır emisyon yol haritalarını planlarının merkezine koymalarına ihtiyaç duyuluyor.
İnsan kaynaklı küresel ısınmayı belirli bir düzeyde sınırlandırmak, toplam karbon emisyonlarının sınırlandırılmasının yanı sıra net sıfır emisyona ulaşılmasını ve diğer sera gazı emisyonlarında önemli azaltım gerçekleşmesini gerektiriyor.
Bu kapsamda bilim insanları, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırmak için acilen harekete geçme çağrısında bulunuyor.
Büyük “kirleticilere” çağrı
Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı (COP26) Başkanı Alok Sharma, rapora ilişkin değerlendirmesinde, iklim krizi etkilerinin tüm dünyada görüldüğünü belirterek, “Bilim, bu krizin en olumsuz etkilerini yaşamlarımızda, geçim kaynaklarımızda ve doğal yaşam alanlarımızda görmeye devam edeceğimizi açıkça gösteriyor. Tüm ülkelere, hükümetlere, iş dünyasına ve toplumlara mesajımız, iklim değişikliğinin gidişatında belirleyici olan önümüzdeki on yılda kararlarınızı bilime dayalı ve küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırma hedefini canlı tutmak üzere olan sorumluluğunuzu benimseyecek şekilde verin. Bunu hep birlikte başarabiliriz.” ifadelerini kullandı.
Sharma, bu başarının temelinde yatanları ise şu şekilde sıraladı:
“Başarının temelinde yüzyılın ortasına kadar net sıfır emisyon hedefine dayalı yol haritasına sadık kalmak, 2030’a ilişkin iddialı emisyon azaltım hedefleri taahhüt etmek ve uzun vadeli stratejileri öne çıkararak kömüre dayalı elektrik üretimini sonlandırmak, elektrikli araçların piyasaya sürülmesini hızlandırmak üzere harekete geçmek, ormansızlaşmayla mücadele etmek ve metan emisyonlarını azaltmak yatıyor.”
Londra merkezli düşünce kuruluşu E3G’nin Genel Müdürü Nick Mabey ise bilim dünyasının iklim değişikliği konusundaki fikir birliğinin, tüm ülkelerin düşünülenden daha yüksek iklim risklerine maruz kaldığını ortaya koyduğuna dikkati çekerek, “Günümüzde tüm dünyayı etkisi altına alan iklim felaketleri, en zengin ve en güçlü ülkeleri dahi savunmasız bırakıyor. Glasgow’da gerçekleşecek 26. Taraflar Toplantısı’nda büyük kirleticilerin, kendilerini iklim etkilerinden koruyamayanlara daha fazla finansal yardım sağlamasına yönelik mekanizmaları uygulamaya koymaya liderlik etmenin yanı sıra emisyonlarını hızla azaltmaları gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“İklim krizinin yıkıcı etkilerini bireysel hayatlarımızda görüyoruz”
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği Kurucu Direktörü Bengisu Özenç, son günlerde dünyanın genelinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük çaplı sellerin ve yangınların eş zamanlı yaşandığı ve buzulların eridiğine yönelik haberlerin arttığını dile getirerek, şunları kaydetti:
“IPCC raporu, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini bireysel hayatlarımızda görmeye başladığımız bugünlerde önlem alınmadığı takdirde bu afetlerin şiddetini artırarak devam edeceğine dikkati çekiyor. Sorumluluktan kaçmaya çalışmak yerine, iklim değişikliğine karşı alınacak önlemlerin tüm insanlığın ve gezegenin ortak refahı için atılacak adımlar olduğunun farkında olarak bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor.
Bu doğrultuda atılacak küresel adımların bir parçası olarak, Türkiye’nin iklim hedeflerini acilen daha iddialı hale getirmesini ve tüm politikalarını bu hedeflerle uyumlaştırmasını talep ediyoruz.”