Hizbullah ile İsrail ordusu arasında 66 gün süren şiddetli çatışmaların ardından ABD öncülüğündeki uluslararası çabalarla, Lübnan ile İsrail arasında 27 Kasım Çarşamba günü yerel saatle 04.00’te (Türkiye saati ile 05.00) yürürlüğe giren ateşkes anlaşması sağlandı.
Antlaşmanın, Hizbullah unsurlarının silahsızlandırılarak Litani Nehri’nin kuzeyine geçirilmesini öngördüğü ve 60 günlük süreçte İsrail askerlerinin kademeli şekilde bölgeden geri çekileceği belirtildi.
Lübnanlı siyasi analist Tevfik Şuman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, anlaşmanın tam bir ateşkes anlamına gelmediğini söyledi.
İhlallerin yeniden çatışmaların yaşanmasına yol açmaması için dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Şuman, anlaşmada tam bir ateşkes değil, “düşman faaliyetlerinin” durdurulmasının öngörüldüğünü ifade etti.
Şuman, anlaşmanın, bazı eklemelerle birlikte 1701 sayılı kararı akla getirdiğini ve bunlardan en çok dikkati çekenin, uygulamanın denetlenmesi için beş uluslararası kuruluştan oluşan bir denetim komitesinin devreye sokulması olduğunu dile getirdi.
BMGK’nin 1701 sayılı kararı
BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı, İsrail’in Mavi Hattı’nın gerisine çekilmesini ve bu hatla Lübnan’daki Litani Nehri arasındaki bölgenin silahsızlandırılmasını, burada sadece Lübnan ordusu ve Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü’ne (UNIFIL) ait silah ve askeri araç-gerecin bulundurulmasını öngörüyor.
Ancak Lübnan’ın güneyindeki Litani Nehri ve İsrail ile sınır olarak belirlenen Mavi Hat arasındaki neredeyse tüm bölgeler, 2000 yılından bu yana Hizbullah’ın güçlü askeri nüfuzu altında bulunuyor.
Siyasi analist Şuman, “Anlaşma uzun vadeli ateşkesi öngörüyor ancak bu savaşın tamamen sona erdiği anlamına gelmiyor. Temmuz 2006’daki Lübnan savaşının ardından, o dönemde BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı doğrultusunda Lübnan-İsrail cephesindeki sükunet 18 yıl sürdü.” dedi.
Lübnan ile İsrail arasında imzalanan anlaşmanın, savaşın tamamen sona ermesi anlamına gelmeksizin uzun vadeli bir ateşkes çerçevesine dahil edilebileceğini kaydeden Şuman, herhangi bir ihlalin yeniden çatışmalara yol açabileceğinden dikkatli olunması gerektiğini söyledi.
Mevcut anlaşmanın 3 temel aşaması olduğunu dile getiren Şuman, bunların birincisinin, saldırıların sona ermesini, ikincisinin, İsrail ordusunun iki ülke sınırlarını ayıran “Mavi Hat” sınırlarına çekilmesini, üçüncüsünün de İsrail ile ihtilaflı olan Lübnan’ın güney kara sınırlarının istikrara kavuşturulmasını öngördüğünü aktardı.
İki ülke arasındaki anlaşmanın 2. maddesine göre, Lübnan hükümeti, Hizbullah veya Lübnan topraklarında bulunan diğer tüm silahlı grupların, İsrail’e karşı herhangi bir operasyon düzenlemesini engelleyecek ve İsrail de Lübnan’da sivil, askeri veya devlete ait hedeflere kara, deniz veya havadan herhangi bir saldırıda bulunmayacak.
Yeni düzenlemeler
Siyasi analist Tony Boulos ise garantör taraflar ve bölgedeki yeni dengeler göz önüne alındığında anlaşmanın uzun vadeli olabileceğini öngördü.
Lübnan ile İsrail arasındaki anlaşmanın uzun vadeli olacağını çünkü ABD başta olmak üzere büyük ülkelerin, bölgedeki yeni dengelerin gölgesinde anlaşmanın ve uygulanmasının garantörü olacağını ifade eden Boulos, “Anlaşma İsrail’in işine geliyor çünkü İsrail kuzey sınırlarında kalıcı istikrarı sağlayacak tüm garantileri elde etti ve aynı zamanda Hizbullah da kayıplarını hafifletmek için anlaşmayı kabul etmek zorundaydı.” diye konuştu.
Bu durumun, ABD Başkanı seçilen Donald Trump göreve gelmeden önce İran’a uygulanan baskının gölgesinde ortaya çıktığını ve Tahran yönetiminin ayrıca yeni oyunun kurallarında yapılacak herhangi bir değişikliğin, ister bölgedeki nüfuzu ister doğrudan kendisi açısından ağır bir bedele mal olacağını da bildiğini dile getiren Boulos, anlaşmanın aynı zamanda İran’ın bölgedeki rolünü azaltacak yeni bir bölgesel düzenlemeyi de içerdiğini, uygulanmasını ve daha sonra ihlal edilmemesini garanti edecek bir cumhurbaşkanının seçilmesi için Lübnan’da uygulanacak iç düzenlemeleri de bulunduğunu kaydetti.