Hizbullah’ın kurucuları arasında yer alan ancak şu an örgüte muhalefetiyle bilinen Şeyh Subhi Tufeyli, Lübnan’daki ekonomik ve siyasi güncel konular ile bölgesel gelişmeleri AA muhabirine değerlendirdi.
Başkent Beyrut’un Et-Tayyuna bölgesinde 14 Ekim’de Şii Emel Hareketi ve Hizbullah destekçilerinin protestosu sırasında yaşanan silahlı çatışmalara değinen Tufeyli, “Tayyuna olayları, tehlikeli bir gelişme olmakla birlikte siyasi birtakım amaçlar taşıyan bir plan çerçevesinde büyütülmeye çalışıldı.” dedi.
Lübnan’da ekonomik krizin vatandaşı gerçek bir sınamaya tabi tuttuğu ve halkın büyük bölümünün gıda ürünlerindeki aşırı zamlar nedeniyle açlık mücadelesi verdiğini söyleyen Şeyh Tufeyli, ekonomik çöküşten sorumlu yöneticilerin de sürekli olarak dikkatleri iç savaş günlerine çeviren girişimlerde bulunduğunu savundu.
Beyrut’ta 14 Ekim’de yaşanan olaylardan sonra Lübnan’ın tek sorunu olarak Hristiyanlar ile Şiiler arasında çıkabilecek iç savaş fitnesinin konuşulmaya başlandığına dikkati çeken Şeyh Tufeyli, dolayısıyla Beyrut’taki olaylar üzerinden mezhepsel gerginliklerin, birkaç ay sonra yapılması planlanan genel seçimler öncesi siyasi hedefler için kullanıldığını söyledi.
“Lübnan’da yönetimi paylaşanların tümü Beyrut Limanı davasında kusurludur”
Beyrut Limanı’nda 4 Ağustos 2020’de meydana gelen büyük patlamaya da değinen Şeyh Tufeyli, 2 bin 750 tonluk amonyum nitrat maddesini limanda depolama konusunun basit bir mesele olmadığına, hatta bu hacimdeki maddenin başka bir ülkeye transferi ve kullanımının da öyle kolay olmadığına işaret etti.
Yıllar önce Beyrut Limanı’na yanaşan bir gemiden indirilen yüzlerce tonluk amonyum nitratın başka bir ülkede kullanıldığına dikkati çeken Şeyh Tufeyli, en basit bir soruşturmayla bile gerçeklere kolayca ulaşılabileceğinden soruşturmanın engellenmeye çalışıldığını savundu.
“Dolayısıyla Lübnan’da yönetimi paylaşanların tümü Beyrut Limanı davasında kusurludur. Çünkü yöneticilerin hepsi bunu biliyordu ve buna kolaylık sağladı. Bu nedenle de Mecliste yer alan siyasi grupların tümü, suçlanan milletvekili ve bakanlara yönelik dokunulmazlıkların kaldırılmasına yanaşmıyor.” diyen Şeyh Tufeyli, Hizbullah’ın da Lübnan’da suçluları saklama ve korumak için korkutmaya kadir taraf olduğunu ifade etti.
Şeyh Tufeyli, Hizbullah’ın Beyrut Limanı’nda çıkar sahibi olduğuna vurgu yaparak, “Hepimizin duyduğu gibi Beşşar Esed rejimi, yeterli miktarda bombaları kalmayınca Suriye’deki yerleşim yerlerine yönelik varil bombalarını kullanmıştı. Varil bombaları için amonyum nitrat maddesi de uygun görülüyor. Dolayısıyla amonyum nitratın varil bombalarında kullanılmış ihtimali üzerinde durulabilir.” dedi.
Beyrut Limanı patlamasının soruşturmasını yürütmesi için hakim Tarık el-Bitar’ın mevcut yöneticiler tarafından atanmasına rağmen onu kabul etmemelerine anlam veremediğini söyleyen Şeyh Tufeyli, “Beyrut Limanı’ndaki patlamaya ilişkin soruşturma, Hizbullah’ın yanı sıra Esed rejimi ve İran’ın çıkarına değildir. Bu nedenle de hakim Bitar’ın çalışmalarına itiraz ediliyor. Yöneticilerin tümü bir şekilde ortak olduklarından dolayı soruşturmadan kaçmaya çalışıyorlar.” diye konuştu.
Hizbullah lideri Nasrallah’ın “100 bin savaşçımız var” açıklaması
Şeyh Tufeyli, kendilerini “İsrail’e karşı savaşan bir direniş hareketi” olarak nitelendiren Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Lübnanlı küçük bir siyasi partiye karşı “100 bin savaşçımız var” şeklinde konuşmasını gaf olarak değerlendirdi. Tufeyli, Nasrallah’ın geçen hafta sarf ettiği sözlerin, Orta Doğu için plan yapan, büyük cephaneliklere ve güce sahip olduğunu iddia eden birinin güçsüz siyasilere karşı kullandığı bir gaftan öteye geçemediğini savundu.
Nasrallah’ın Hristiyan Lübnan Güçleri Partisini 15 yıldır ülkede fitne çıkarma girişimlerinde bulunmakla suçladığını hatırlatan Şeyh Tufeyli, “Doğru, bu Hristiyan partinin (1975-1990) iç savaşta rolü vardı. Ancak İrancı grup (Hizbullah) ile bunu karşılaştırdığımızda, 2005’ten bu yana bu partinin silahlı bir eyleme başvurduğunu görmüyoruz. Hizbullah’ın ise bu süre zarfında onlarca tehlikeli silahlı eylem yaptığını görebiliyoruz. Bu eylemlerin en barizleri ise 7 Mayıs 2008’de Hizbullah’ın Cebeli Lübnan ve Beyrut’a saldırılarıdır.” dedi.
Şeyh Tufeyli, Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah’ın 18 Ekim’deki televizyon konuşmasıyla, büyük acıya maruz kalan destekçilerini seçimler için etrafında toplamaya çalıştığı yorumunu yaptı.
“İran’ın çıkarı, ülkelerin yıkımında ve yönetimlerin yolsuzluğa bulaşmasındadır”
İran rejiminin Lübnan ve Suriye’ye yönelik projeleri olduğuna dikkati çeken Şeyh Tufeyli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran’ın Lübnan’da bir projesi var ve Hizbullah da bu projeyi uygulayacak askerden öte değildir. Genel Sekreter Hasan Nasrallah’tan en küçük üyeye kadar Hizbullah içinde karar yetkisi olan kimse yok. İran Dışişleri Bakanlığındaki en küçük görevli, Lübnanlı en büyük yetkiliye talimat veriyor.
İran, Suriye’de yöneten değil yönetilendir. Irak’ta oyunun temel parçalarından biridir. İran’ın nüfuz ettiği ülkelerde karar sahibi bir yönetimin olması kendi çıkarına olmuyor. Çünkü devletin güçlü olmasıyla kendisinin etkisi azalıyor. Dolayısıyla İran’ın çıkarı, ülkelerin yıkımında ve yönetimlerin yolsuzluğa bulaşmasındadır. Lübnan’daki siyasi gelişmeleri 2005’ten bu yana göz önünde bulunduracak olursak, İran politikasının yıkımdan yana olduğu ve yolsuzluk yapanlarla iş birliğinden oluştuğunu görebiliyoruz.”
İran’ın Karabağ’daki gelişmelere yaklaşımı
Ermenistan’ın 1990’lı yıllarda Karabağ bölgesini işgal ettiği sırada İran’da bulunduğunu anımsatan Şeyh Tufeyli, “O zaman İran basını ve politikacıları Ermenistan’ın işgalini destekliyordu. Daha dün Ermenistan Başbakanı ‘İran desteği olmasaydı 1990’lı yılların başında Ermenistan ordusu yenilirdi’ dedi. Hatta Azerbaycan topraklarının işgali için Ermenistan’a askeri ve lojistik destek sağlanıyordu.” diye konuştu.
“Ermenistan’a destek vererek güçlendireceğiz ki Türkiye’nin önünü kapatmış olsun”
Lübnanlı Şii alim Tufeyli, İran’ın eskiden beri Azerbaycan’a karşı Ermenistan’a destek verdiğini şu sözlerle anlattı:
“O dönem (1990’lı yılların başında) İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti ile konuştum. ‘Sizler neden Hristiyan Ermenileri şu gariban Müslümanlara karşı destekliyorsunuz?’ diye sordum. Bana harfiyen verdiği cevap şu oldu: Ermenistan, Sovyetler Birliği’nden ayrılan Azerbaycan, Türkmenistan ve diğer Türki cumhuriyetler ile Türkiye arasında bir engel oluşturuyor. Dolayısıyla Ermenistan’a destek vererek güçlendireceğiz ki Türkiye’nin önünü kapatmış olsun. O dönem Azerbaycan daha yeni devlet oluyordu ve orada İsrail diye bir şey yoktu.”
İran’ın 1996’da İsrail’le bir anlaşma imzalayarak işgal altındaki Filistin topraklarında hiçbir İsrail askerine zarar vermeyecekleri taahhüdünde bulunduğunu öne süren Şeyh Tufeyli, İranlıların bugüne kadar söz konusu anlaşmaya bağlı kaldığını söyledi. Lübnanlı alim, “Bugün kalkıp siyonistlerden dolayı Azerbaycan’la sorun yaşadığını söylüyorsan yalancısın sen. İran’ın siyaseti dürüst değildir, yıkım siyasetidir. Bu nedenle İran’ın politikalarının çoğunun kendisine dahi faydası olmadığını görebiliyoruz.” dedi.
Şeyh Tufeyli kimdir?
Lübnan merkezli Hizbullah örgütünün kurucularından ve ilk genel sekreteri Şii din alimi Şeyh Tufeyli, 1988’de İsrail ve ABD’nin düzenlediğinden şüphelenilen bir suikast girişiminden kurtuldu.
Şeyh Tufeyli, 1992’de Hizbullah’ın genel seçimde yer almasıyla ilgili bir tartışma sonucu örgütle yollarını ayırma kararı aldı.