Ülkede 24 Nisan 2022’de düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimini rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen’e karşı yüzde 58,55 oyla kazanan Macron’un ikinci kez Fransa’yı yönetmeye başlamasının üzerinden 1 yıl geçti.
Emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkarmayı içeren tartışmalı reformun Anayasa Konseyince onaylandığı 14 Nisan sonrasında yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında “Önümüzde sükuneti sağlama, birlik, azim, hırs ve Fransa’nın hizmetinde bulunmak için 100 gün var.” ifadelerini kullanan Macron’un yönetiminde geçen 1 yıl ise eleştirilere neden oldu.
Macron “Napolyon olma sevdasında”
Fransız basınına göre, Macron söz konusu açıklamasıyla kendisini benzettiği Napolyon’un sürgünden firar ederek ikinci kez Fransa yönettiği 100 gününe atıfta bulundu. Macron’un çevresindekilerden onun “Yeni bir Napolyon olma sevdasına kapıldığını bilmeyen yok.” değerlendirmeleri yapıldı.
Fransa’nın güçlü kadın siyasetçilerinden muhalif milletvekili Clementine Autain, Macron’un konuşmalarındaki “100 gün” atfına, “Akıl alacak şey değil.” ifadeleriyle tepki gösterdi.
Bir diğer Fransız milletvekili Antoine Leaument, Napolyon’un 100 gün Fransa’yı yönettikten sonra yenilgiye uğradığı Waterloo Muharebesi’ne işaret ederek “Waterloo’sunun tarihini veriyor.” ifadesini kullanırken, diğer bir milletvekili Matthias Tavel “Daha çok Elysee Sarayı’nın Waterloo’su olacağa benziyor.” yorumunu yaptı.
Milyonlarca Fransız Macron’un tartışmalı reformuna karşı sokaklara indi
Öte yandan, ikinci döneminde 1 yılı geride bırakan Macron’un, en önemli vaatleri arasına koyduğu tartışmalı emeklilik reformu kendisini siyasi bir çıkmaza soktu.
Hayat pahalılığına karşı Kasım 2018’de başlayan ve Fransa tarihinin en ses getiren protestoları arasında sayılan Sarı Yeleklilerin protestoları devam ederken, yıllar sonra ülkenin önde gelen sendikaları, emeklilik reformuna tepki için ocaktan bu yana birlikte kitlesel grev ve protestolar düzenledi.
Milyonlarca kişi belirli tarihlerde reformun geri çekilmesi talebiyle Paris başta olmak üzere birçok kentte sokaklara indi.
Ulaşım ve rafineri çalışanlarının grevleri nedeniyle Fransa’da ulaşım ve akaryakıt sektöründe uzun süreli ciddi aksamalar yaşandı.
Grevler nedeniyle Paris’te oluşan çöp yığınları ve polislerin göstericilere sert müdahalesi, Fransa’nın uzun süre dünya basınında konuşulmasına neden oldu.
Ayrıca söz konusu olaylar Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları Ligi gibi uluslararası otoritelerin ve insan hakları savunucularının Fransa’yı eleştirmesine ve demokrasisini tartışmaya açmasına yol açtı.
Hükümetin düşmesine ramak kaldı
Bu arada, Ulusal Mecliste salt çoğunluğu bulunmayan Macron iktidarının, emeklilik reformuna yönelik ülke çapındaki grev ve protestolar nedeniyle “ittifak kurma potansiyeli” olan Cumhuriyetçilerden tam destek alamaması hükümeti zora soktu.
İktidarın reformu meclisten oylamadan geçirmesi sonrası muhalefetin verdiği gensoru önergesiyle Macron hükümetinin düşmesi için sadece 9 oy kaldı.
Muhalefet tarafı hükümetin düşmesine yönelik mecliste yeni bir gensoru önergesi sunacaklarını açıkladı.
Macron’un, ikinci kadın Başbakan Elisabeth Borne’un görevine son verip vermeyeceği konusu tartışılırken, Fransız basını, Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında fikir ayrılığı olduğu iddialarını gündeme taşıdı.
ABD’ye öfkeli Macron
Ülkede yapılan anket çalışmaları da Macron’un popülaritesinin yüzde 28’e kadar gerileyerek en düşük seviyeye indiğini ortaya koydu.
Ukrayna ile Rusya arasında barış sağlama ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla gerçekleşen tahıl sevkiyatı konularında öncü olma çabaları sonuçsuz kalan Macron’un, 5 Nisan’daki Çin ziyareti dönüşünde Tayvan konusunda ABD’nin peşinden gidilmemesi yönündeki açıklamaları transatlantik hattını gerdi.
Uzmanlar, “Ukrayna kartını” ABD’ye kaptıran Macron’un öfkelendiği ve ABD’yi karşısına aldığı bu açıklamaların arka planında bu öfkenin yer aldığı değerlendirmelerini yaptı.