Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) Kasım 2022 dönemine ilişkin Finansal İstikrar Raporu, bankanın internet sitesinde yayımlandı.
Raporda, gelişmiş ülkelerde resesyon beklentilerinin artması nedeniyle küresel iktisadi faaliyetin yavaşladığı belirtilerek, ülkelerin iktisadi büyüme ve enflasyon görünümlerindeki farklılıklara bağlı olarak merkez bankalarının para politikası adımlarında ve iletişimlerinde ayrışma gözlendiği kaydedildi.
Gelişmiş ülkelerin uzun vadeli tahvil getirilerindeki oynaklık ve fonlama maliyetlerindeki artışın, gelişmekte olan ülkelere yönelen portföy akımlarına ilişkin riskleri canlı tuttuğu aktarılan raporda, Türkiye’de emsal ülkelere göre oldukça düşük olan hanehalkı borçluluğunun, son 10 çeyrek boyunca kesintisiz azalmaya devam ettiği vurgulandı.
Raporda, hanehalkı borçluluğunun büyük ölçüde sabit gelirli kesime ait olmasının hanehalkının borç ödeme performansına ilişkin göstergeleri daha da güçlendirdiğinin altı çizilerek, “Hanehalkının finansal varlıklarındaki güçlü artış devam ederken, varlık kompozisyonunda TL’nin payı TCMB’nin liralaşma stratejisinin yansıması sonucu artmaktadır. Hanehalkı varlıklarında TL mevduata dönüşümü teşvik eden uygulamaların desteğiyle finansal sistemde TL mevduatın payı artarken, alternatif ürünler ve yurt içi sermaye piyasalarında TL lehine gelişen dinamikler yabancı para (YP) mevduat tercihini azaltmaktadır. Hanehalkının mevduat dışı finansal varlıklara ilgisinin artması finansal araçların tabana yayılması açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.” denildi.
“Reel sektörün likidite, kârlılık ve borç ödeme göstergeleri olumlu seyrediyor”
Raporda, reel sektörün finansal varlıklarının, yükümlülüklerine göre daha güçlü artışını sürdürdüğü, likidite, kârlılık ve borç ödeme göstergelerinin olumlu seyrettiği dile getirildi.
Kur ve emtia fiyatlarındaki gelişmeler ve enflasyonist baskıların, firmaların işletme sermayesi ihtiyacını ve finansal yükümlülüklerini artırdığı belirtilen raporda, firma varlıklarının ise canlı seyreden iktisadi faaliyetin yanı sıra artan ciro ve karlılıklarla desteklendiği ifade edildi.
Raporda, reel sektör firmalarının YP borçlarını azaltmaya devam ettiği aktarılarak, şunlar kaydedildi:
“Kur riski görünümündeki iyileşme de sürmektedir. Diğer taraftan, firmaların yurt dışı finansmana erişimi ve dış borç yenileme oranındaki yüksek seviye korunmaktadır. Reel sektör firmalarının kârlılığı, güçlü seyreden iktisadi faaliyet, ihracat ve stok yeniden değerlemelerinin etkisiyle artmaktadır. Firmaların borç ödeme kabiliyetine ve likiditesine yönelik göstergelerdeki iyileşme korunmaktadır. Makroihtiyati düzenlemelerin katkısıyla ihracat ve yatırım oranı daha yüksek olan imalat sektörü firmalarının kredilerden aldığı pay artmaya devam etmektedir. Uygulanan makroihtiyati politikalar neticesinde, KOBİ, ihracat ve yatırım kredilerinin ocak-eylül dönemindeki net kullandırımı önceki yıla kıyasla 65 milyar liradan 878 milyar liraya gelerek 12 kat artış göstermiştir. Reel sektörün net döviz açık pozisyonu 2022’de 32,7 milyar dolar azalarak son 12 yıldaki en düşük seviye olan 89,1 milyar dolara gerilemiştir.”
“TL firma kredilerinin toplam kredilerde sürükleyici”
Raporda, TL firma kredilerinin toplam kredilerde sürükleyici olduğu, Nisan 2022 ve sonrasında alınan makroihtiyati tedbirlerin kredi büyümesindeki ivmelenmeyi sınırlandırdığı vurgulandı.
Firmaların yükselen emtia fiyatlarıyla artan işletme sermayesi ve stok finansman ihtiyacının, TL firma kredisi talebinin güçlü kalmasına neden olduğu belirtilen raporda, makroihtiyati politikaların katkısıyla KOBİ, ihracat ve yatırım kredilerinin büyümesi ve kredilerdeki payının olumlu yönde ayrıştığına işaret edildi.
Raporda, bu gelişmenin, büyüme kompozisyonunda sürdürülebilir bileşenlerin payının artmasına, istihdamın güçlenmesine ve yapısal cari açığın azaltılmasına katkı verdiği ifade edilerek, “Kredilerin yatırım, ihracat ve potansiyel büyümeyi destekleyecek şekilde iktisadi faaliyetle buluşması büyük önem arz etmekte olup, alınan tedbirlerin etkileri yakından takip edilmektedir.” denildi.
“Tahsili gecikmiş alacak oranı yüzde 2,2 ile tarihi düşük seviyede”
Raporda, bireysel kredi büyümesinin, haziranda konut kredileri kredi/değer oranı ve ihtiyaç kredi vadelerine yönelik sıkılaştırıcı önlemlerin katkısıyla ılımlı seyrettiği bildirildi.
Parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini artırmak amacıyla uygulamaya alınan TL ticari kredi faiz oranlarına göre menkul kıymet tesis edilmesine yönelik düzenleme sonrasında politika faiz oranı ile TL ticari kredi faiz oranı arasındaki makasın kapandığına işaret edilen raporda, şu değerlendirmelere yer verildi:
“Bankacılık sektörünün tarihsel olarak en güçlü seviyesine ulaşan aktif kalitesi göstergeleri daha da iyileşmektedir. Nominal kredi büyümesinin yanı sıra tahsili gecikmiş alacak (TGA) ilavelerindeki ılımlı seyrin katkısıyla TGA oranındaki azalış eğilimi devam etmekte olup, söz konusu iyileşme kredi türlerinin geneline yaygın olarak görülmektedir. Bireysel ve firma TGA tahsilatlarının TGA bakiyesine oranı geçmiş dönem ortalamasının üzerindedir. Güçlenen hanehalkı ve reel sektör bilançoları sayesinde, bankalar başta olmak üzere finansal kesimin aktif kalitesi iyileşmeye devam ederek sektörün TGA oranı yüzde 2,2 ile tarihsel olarak en düşük seviyesine ulaşmıştır.”
Raporda, yakın izlemede bulunan kredi oranındaki iyileşmenin devam ettiği aktarılarak, “Yakın izlemedeki kredilerin önemli bir kısmının gecikmesi olmayan kredilerden oluşması ve bankaların ihtiyatlılık gereği salgın döneminden itibaren tüm kredi sınıfları için yüksek oranlarda karşılık ayırmaları aktif kalitesine ilişkin riskleri sınırlamaktadır.” denildi.
“TL kredi büyümesi, TL mevduat büyümesinin gerisinde”
Raporda, bankacılık sektörünün YP dış borcu azalmaya devam ederken güçlü YP likidite tamponlarının korunmasının likidite şoklarına karşı bankaların dayanıklılığını artırdığı belirtildi.
Küresel finansal koşullardaki sıkılaşma ve jeopolitik riskler nedeniyle dış borç maliyetlerinin yükseldiğine işaret edilen raporda, buna karşın bankaların güçlü bir borç geri ödeme ve yenileme performansı sergilediği vurgulandı.
Raporda, azalan dış borca karşın bankaların döviz likiditelerini yüksek düzeyde tuttuğu aktarılarak, “Bu durum olası şoklara karşı sistemin direncini güçlü kılmaktadır. Bilançolardaki liralaşma ile TL mevduatta gerçekleşen güçlü büyüme genel likidite görünümünü desteklerken, TL kredi büyümesi TL mevduat büyümesinin gerisinde seyretmektedir.” denildi.
Bankaların faiz riskinin sınırlı düzeyde olduğu, bilanço yapılarının faiz şoklarını yönetebilecek yüksek kapasiteye sahip bulunduğu ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:
“Bankaların TL aktiflerinin ortalama vadesi bankaların sabit faizli uzun vadeli menkul kıymetlere yönelmesi ile son aylarda bir miktar yukarı yönlü hareketlenmiştir. Bankaların değişken faizli kredi artışı sürerken, değişken faizli TL menkul kıymetlerin bilançodaki payı son rapor döneminde azalış göstermiştir. Kredilere ve mevduata ilişkin devreye alınan menkul kıymet düzenlemelerinin bilançoya etkisi sınırlıdır. Bankalar ağırlıklı olarak uzun YP pozisyona sahip iken, uzun pozisyon fazlası taşıyan bankaların sayısı artmakta ve aktif büyüklüğü payları yüksek seyretmektedir.”
“Bankaların likidite şoklarına karşı dayanıklı yapısı korunuyor”
Raporda, bankacılıkta sektör geneline yaygın güçlü kârlılık performansının sermaye yeterliliğini desteklediği belirtilerek, sektörün güçlü kârlılık performansında, kredi mevduat faiz marjı, TÜFE’ye endeksli menkul kıymet getirileri ile kredi büyümesinden gelen hacim etkisinin belirleyici olduğu ifade edildi.
Aktif kalitesi görünümünün olumlu seyretmesinin kârlılığı desteklediği aktarılan raporda, bankaların ihtiyatlılık gereği serbest karşılıklarını artırmalarının ise kârlılığı sınırladığı bildirildi.
Raporda, bankaların dış borçları azalırken, güçlü yabancı para likidite tamponları ile likidite şoklarına karşı dayanıklı yapısının korunduğu vurgulandı.
Bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik oranlarının düzenleme etkilerinden arındırıldığında dahi yasal sınırların üzerinde kalmaya devam ettiği vurgulanan raporda, “Öte yandan, bankaların yasal sınırların üzerinde tuttukları fazla sermaye yıl sonuna göre artış göstermiştir. Sermaye tamponları bankaların beklenmeyen kayıpları karşılayabilmesi ve stres dönemlerinde ekonominin ihtiyaç duyduğu finansmanın sürdürülmesi açısından önem arz etmektedir.” değerlendirmeleri yapıldı.