Doğu Kudüs’teki kutsal mekanların düzenlemelerine ilişkin statüko, Osmanlı Devleti dönemine kadar uzanıyor.
Filistinliler ile Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, statüko konusunda Osmanlı döneminin düzenlemelerine bağlı iken İsrail’in bu konuda kendisine özel bir tanımı olduğu görülüyor.
Osmanlı Padişahı Sultan Abdulmecid’in 1852’de yayımladığı fermanla Mescid-i Aksa’nın statükosu düzenlenirken, İngilizcede “States Co” olarak geçen “kutsal yerlerin düzenlenmesinin statükosu” belirlenmiş oldu.
Kudüs İslami Vakıflar İdaresine göre kutsal mekanlarla ilgili her şey, Osmanlı Devleti döneminde onaylanan, İngiliz Mandası dönemi ve Ürdün döneminde de devam eden statüko altında. Vakıflar İdaresinin bu tutumu, İsrail’in 1967’de Doğu Kudüs’ü işgalinden sonra da değişmedi.
Bu statü, genel anlamda Mescid-i Aksa’nın sadece Müslümanlar için kutsal bir yer olduğunu ve onların idaresi altında olmasını şart koşuyor.
Filistinliler, İsrail’in bu statükoyu sona erdirmek, Mescid-i Aksa’yı zamansal ve mekânsal olarak Müslümanlar ve Yahudiler arasında bölmek için çalıştığını ve planlar yaptığını vurguluyor.
İsrail hükümetinin, 2003’teki tek taraflı kararından bu yana fanatik Yahudilerin Aksa’ya yönelik baskınlarında artış görüldü. Bu girişleri baskın olarak nitelendiren Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, Müslümanların Mescid-i Aksa’daki egemenliğinin ihlal edildiğini belirtiyor.
Vakıflar İdaresinin bu tepkileri özellikle Yahudi bayramları sırasında fanatik Yahudilerin İsrail polisi eşliğindeki baskınları sırasında daha da artıyor.
İsrail’in Aksa’nın statükosunu değiştirme çabaları
Mescid-i Aksa imam hatibi Şeyh İkrime Sabri, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “İsrailli yetkililerin Mescid-i Aksa’nın statükosunda değişiklik yapma niyetinde olduğuna dair pek çok işaret var.” dedi.
Bu işaretler arasında; Aksa’ya art arda düzenlenen baskınların, İsrail makamları tarafından yoğun şekilde korunan baskınlarda katılımcı sayısının artmasının yanı sıra Yahudi cemaatlerinin “sessiz dua” olarak isimlendirdikleri ritüeli baskınlar sırasında yapmaları yönünde bir karar çıkaracaklarını duyurmasının olduğunu söyleyen Sabri, Yahudi cemaatlerin, polisin bu ihlallere göz yumduğu bir dönemde, eylemlerini yargı kararıyla meşrulaştırmak istediklerine dikkati çekti.
Sabri, ayrıca Hamursuz Bayramı’nda da kurbanların Aksa’ya getirilmesi girişimlerini hatırlatarak, bu durumun ramazan ayında Filistin topraklarında ciddi bir gerginliğe neden olduğunu; fanatik Yahudi cemaatler bir duyuru yapmasaydı böyle bir gerginliğin yaşanmayacağını dile getirdi.
Ayrıca İsrail polisinin şiddetli baskınlarının, Kıble Mescidi’ne erişime müsaade etmemesinin, orada ibadet edenleri gözaltına almasının, ibadet edenlere gaz bombası atmak için insansız hava araçlarının kullanılmasının da İsrail’in Aksa’daki statükoyu değiştirme niyetine ilişkin işaretlerden olduğunu aktaran Sabri, şunları söyledi:
“Pek çok işaret ve İsrail ihlali mevcut. Bunlar arasında Vakıflar İdaresi tarafından yapılan restore çalışmalarının kısıtlanması, ibadet edenlerin, korumaların ve din adamlarının Mescid-i Aksa’dan uzun süre uzaklaştırılması yer alıyor. Dünyada hiçbir ülke, ibadet edenleri ibadet yerlerinden uzaklaştırmak için önlem almıyor.”
İsrail’in Mescid-i Aksa’nın statükosunu koruduğu iddiası
İsrail hükümeti, medyayı ve diğer ülkeleri, “Aksa’nın statükosunda değişiklik olmadığına ve saygı duyduğuna” ikna etme konusunda zorluk çekiyor.
İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, son dönemde artan gerilim, İsrail polisinin Mescid-i Aksa’ya baskınları, Aksa’da Yahudilerin ibadetine izin verilmemesini gerektiren statükonun ihlaline ilişkin suçlamalar hakkında 24 Nisan’da gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Yabancı bir gazetecinin, “Gittikçe daha fazla fanatik Yahudi ziyaret ediyor, statükonun değişmediğini söylüyorsunuz. Ancak alanda Yahudilerin duasına izin vermesiyle ilişkili İsrail polisinin politikasında köklü bir değişim var. Bu durum devam edecek mi? Fanatik Yahudilerin ziyaretleri ve orada dua etmeleri devam edecek mi?” sorusu karşısında Lapid, “politikanın açık olduğunu; statükonun değişmediğini bazı fanatik Yahudilerin kuralları ihlal etmiş olabileceğini” söyledi.
Ancak gazeteci devamında, “Kendi gözlerimle polisin Yahudilerin ibadet etmelerine müsaade ettiğini gördüm.” derken, Lapid ise buna karşılık şunları kaydetti:
“Polisin elinde bunu önlemesine yönelik katı talimatlar var. Polise hangi talimatların verildiğini biliyorum ve bunlar çok katı talimatlar. Bunu ellerinden geldiğince uyguluyorlar ve bu statükoyu korumak anlamına geliyor. Böylece Müslümanlar Mescid-i Aksa’da namaz kılarken diğer dinlerin mensupları ziyaret ediyor.”
Ancak, İsrail Diaspora Bakanı Nachman Shai, 23 Nisan’da İsrail Kamu Yayın Kuruluşuna (KAN) yaptığı açıklamada, Mescid-i Aksa’nın statükosunun daha fazla Yahudi’nin girişiyle gittikçe kötüleştiğini belirterek, bunun tehlikeli sonuçları olacağını dile getirdi.
“Mescid-i Aksa’ya giren çok sayıda Yahudi var. Orada durup dua edenler var ve bu yasak.” diyen Shai, Mescid-i Aksa’ya gittikçe daha fazla sayıda Yahudi’nin girişine izin verildiğini bu durumun gerilimin tırmanmasına sebep olduğunu kaydetti.
Lapid, Shai’nin ifadelerine ilişkin ise şunları söyledi:
“Shai’nin yanlış bilgileri var. Yahudilerin dua etmesine izin verilmiyor. Uygulanan politika açık. Bu politikaya göre Yahudiler ve Hristiyanlar ziyaret edebilirken, Müslümanlar namaz kılabilir. Birisi (bir Yahudi) gizlice içeri girebilir, dua edebilir. Burada polisin bu vakalarla ilgilenmesi gerekiyor ama politika açık ve değişmedi. Biz mevcut statükoyu koruyoruz ve bu statüko değişmedi.”
Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin açıklamasında, Mescid-i Aksa baskınları sırasında İsrail polisinin fanatik Yahudilerin dua etmelerine izin vermesi statükonun ihlali olarak değerlendirilmişti.
Mescid-i Aksa’nın statükosunun tarihi süreci
Kudüs İslami Vakıflar İdaresine göre, Kudüs’teki kutsal mekanların statükosu 1852’de Osmanlı Padişahı Sultan Abdulmecid’in fermanıyla belirlendi.
Sultan Abdulmecid’in fermanına göre, Kudüs ve Beytüllahim’deki kutsal mekanlarla ilgili dini grupların mülkiyet iddiaları dondurularak, statükonun yeniden belirlenmesi veya değiştirilmesi yasaklandı.
Söz konusu Osmanlı fermanıyla belirlenen statüko, Kudüs ve Beytüllahim’de Müslümanlara ve Hristiyanlara ait birçok kutsal mekanı kapsıyordu.
Kırım Savaşı’ndan (Osmanlı-Rus) sonra 1856’da düzenlenen Paris Kongresi’nde Sultan Abdulmecid’in fermanıyla belirlenen statüko uluslararası kabul görmüş, ardından 1879’da Berlin Anlaşması’nın maddeleri arasında yer bulmuştu.
Berlin Anlaşması’nın 62. maddesinde yalnız Müslümanların değil Hristiyanların da kutsal mekanlarını kapsayan statükonun değiştirilemeyeceği ifade edilmişti.
İngilizlerin Filistin’i işgalinin ardından ilan edilen Manda yönetimi döneminde (1920-1947) kutsal mekanlara dair söz konusu statüko korundu.
İsrail, 1967’de Batı Şeria ve Gazze’yi işgal ettikten sonra İslami Vakıflar İdaresinin yönetiminde bulunan Mescid-i Aksa ile ilgili statükonun olduğu gibi kalacağını ilan etti.
Ancak İsrail, Mescid-i Aksa’nın duvarlarından biri olan Burak Duvarı’nı işgal ederek, burayı Ağlama Duvarı olarak isimlendirdi. Mescid’i Aksa’nın Meğaribe (Fas) Kapısı’nın anahtarlarına el koyarak, Eski Şehir’deki Müslüman mahallesinin uzantısı olan Meğaribe Mahallesi’ni yerle bir etti.
Ardından burayı Yahudilerin ibadet ettiği geniş bir alana dönüştürdü. Filistinliler, İsrail’in bu adımıyla Mescid’i Aksa’nın statükosunu ihlal ettiğini belirtiyor.
İsrail hükümeti, 2003 yılında tek taraflı aldığı kararla statükoyu açıkça ihlal ederek, Mescid-i Aksa’yı fanatik Yahudilerin baskınlarına açmıştı.