Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden (SSCB) 1991’de ayrılan Moldova, Dinyester Nehri’nin doğu kıyısında bulunan ve Rusya’nın desteğiyle tek taraflı bağımsızlığını ilan eden “Transdinyester” bölgesi meselesiyle karşı karşıya kaldı.
Söz konusu mesele günümüzde çözüme kavuşturulmasa da bu, Moldova’nın AB ile yakınlaşması sürecine engel olmadı.
Moldova ve AB arasındaki ilişkilerin hukuki temeli, 1994’te imzalanan ortaklık anlaşması ile oluşturuldu. 1998’de yürürlüğe giren anlaşmanın, 2014’te yenilenmesiyle Moldova vatandaşları için AB üyesi ülkelere “vizesiz seyahat” kapıları açıldı.
Öte yandan, Rusya ile de bağlarını koparmayan ülke, 1994’te Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) katıldı, 2014’te kurulan Avrasya Ekonomik Birliği’nde (AEB) ise gözlemci ülke sıfatında yer aldı.
2009-2016 döneminde AB’ye yönelik siyaset izlendi
Hem Batı hem de Doğu ekseninde yol izleyen Moldova, bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Rusya ve Batı arasındaki mücadele alanına dönüşmesi sebebiyle dönem dönem siyasi krizler yaşadı.
Ülkede, 2009’da yapılan parlamento seçiminde, iktidardaki Rus tutumuyla bilinen Moldova Komünistler Partisi (PKRM) oyların yaklaşık yüzde 50’sini aldı. Ancak seçimin hileli olduğunun öne sürülmesi sebebiyle, protesto gösterileri başladı. Gösteriler esnasında, parlamento ve cumhurbaşkanlığı binaları protestocular tarafından taşlanarak basıldı.
“Twitter Devrimi” ve “Tuğla Devrimi” olarak tarihe geçen gösteriler, Temmuz 2009’da erken parlamento seçimine gidilmesi, seçim ardından da Avrupa yanlısı koalisyon hükümetinin kurulmasıyla sonuçlandı.
Böylece, Moldova, 2009-2016’da dış siyasette AB’ye entegrasyon yolunu izledi.
2016’da AB’ye karşı çıkan Rus yanlısı cumhurbaşkanı seçildi
Parlamenter sistemle yönetilen ülkede, 2014’te yapılan parlamento seçiminde Rusya yanlısı Sosyalist Parti birinci çıksa da Batı yanlısı sağ partiler, tekrar koalisyon hükümeti kurabildi.
Söz konusu durum, Sosyalistlerin başkent Kişinev’de Ocak 2016’da protesto gösterilerine neden oldu. Bu da aynı yıl içinde yapılan cumhurbaşkanı seçimini dönemin Sosyalist Parti lideri İgor Dodon’un kazanmasını sağladı.
Zaman zaman belirli süreliğine yetkileri Moldova Anayasa Mahkemesi tarafından alınan Dodon, AB ile yapılan ortaklık anlaşmasını feshetmek istediğini açıklasa da iktidarda bulunan Batı yanlısı hükümet buna izin vermedi.
Moldova, 24 Şubat 2019’da parlamento seçiminin düzenlenmesinden birkaç ay sonra siyasi krizle yeniden karşı karşıya kaldı. Söz konusu kriz, Rusya yanlısı Moldova Sosyalist Partisi (PSRM) ile Batı yanlısı sağ blok “ACUM Da şi PAS”ın koalisyon hükümetinin kurulmasıyla sona erdi. Bu süreçte Rus yanlısı Cumhurbaşkanı ve Batı yanlısı Başbakan ile yönetilen ülkede, iktidardaki koalisyon kısa sürede dağıldı.
Moldova’ya AB “aday ülke” statüsünün verilmesi
Moldova’da 2020’de yapılan cumhurbaşkanı seçiminden Dodon’a karşı Batı yanlısı Maya Sandu birinci çıktı. 2021’de yapılan erken parlamento seçim yarışında da Sandu’nun kurduğu Eylem ve Dayanışma Partisinin (PAS) birinci gelmesi, hükümetin tek başına kurulmasını ve ülkenin AB ile daha yakınlaşmasını sağladı.
Rusya’nın Ukrayna’ya 24 Şubat’ta başlattığı savaş devam ederken Moldova, AB’ye adaylık başvurusunu yaptı.
Moldova Cumhurbaşkanı Maia Sandu, Ukrayna’nın ardından 3 Mart’ta ülkesinin AB’ye katılımı için bildiri imzaladı.
23 Haziran’da düzenlenen AB ülkeleri liderler zirvesinde, Moldova ve Ukrayna’ya “aday ülke” statüsü verilmesi kararlaştırıldı.
Bunu memnuniyetle karşılayan Cumhurbaşkanı Sandu, söz konusu kararı “tarihi” olarak nitelendirerek “Moldovalılara refah ve imkan, ülkeye de düzen getirecek AB yolundayız. Moldova’nın AB’de geleceği var.” ifadelerini kullandı.
AB’ye adaylık statüsü, bir ülkenin uzun yıllar sürecek AB’ye katılım sürecindeki ilk adımı oluşturuyor. Bir ülkeye aday statüsü verilmesinden sonra koşulların yerine getirilmesi şartıyla ilerleyen aşamalarda katılım müzakereleri başlıyor.