Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) tarafından organize edilen ve “Merhaba Kardeş, Dünya Barış Forumu” adı altında düzenlenen etkinlik, 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’da katledilen 51 Müslümanla birlikte, 6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerde Türkiye ve Suriye’de hayatını kaybedenler anısına saygı duruşuyla başladı.
Forumun ilk konuşmacısı Maryland Üniversitesinden Prof. Dr. Sahar Khamis, beyaz üstünlükçü Brenton Tarrant’ın otomatik silahlarla girdiği ilk camide onu, saldırının ilk maktulü Hacı Davud Nabi’nin “Hello Brother” (Merhaba Kardeş) diye karşılamasını hatırlatarak, bu kelimenin Arapçada selam-barış anlamına geldiğini vurguladı.
İslamofobinin batı toplumlarında çok görülmesinin sebebinin “cehalet” olduğunu söyleyen Khamis, cihat ve şeriat gibi kelimelerin bilerek gerçek anlamı dışına çekildiğinin altını çizdi.
ABD’de terör hadiselerinin yüzde 96’sının Müslüman olmayan beyazlar tarafından gerçekleştirildiğini belirten Khamis, bu hadiselerin ABD medyasında yer alma oranlarındaki “dengesizliğe” dikkati çekti.
Yakın zaman içinde katıldığı iki çevrim içi programın sırf adında “İslam” kelimesinin yer almasından dolayı hacker saldırısına uğradığını anlatan Khamis, batı ülkelerinde yaşayan Müslümanların İslamofobi ile mücadele etmek için çok çalışması gerektiğini ifade etti.
Prof. Khamis, şöyle devam etti:
“Farkındalık ve eğitim başlangıç için çok önemli. Bazen negatif hadiselerden pozitif gelişmeler de doğabiliyor. Bu açıdan, 11 Eylül hadisesi İslam’ın tanıtılması için altın bir fırsat olmuştur. Lütfen harekete geçin ve sesinizi yükseltin. Sosyal medya hem inşa hem de imha etmek için bir silah gibi. Lütfen gençleri yazar, gazeteci ve sanatçı olmak için de teşvik edin.”
ABD hükümetlerinin politikaları İslamofobi’ye yol açıyor
Wayne State Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Khaled Ali Beydoun, ABD İç Güvenlik Bakanlığını, faaliyetlerini izlediği terörizmle bağlantılı tüm bireyleri, Müslüman kimliği ile tanımlayan bir zihniyete sahip olmakla eleştirdi.
Beydoun buna ek olarak, Vatanseverlik Yasası, 11 Eylül sonrası yürürlüğe giren “Müslümanların sicillerinin kaydedilmesi” gibi politikaların ülkede İslamofobik anlayışa yol açtığını söyledi.
Hukuk Profesörü, ABD’nin, “yalnızca Cumhuriyetçi yönetimin değil, aynı zamanda ilerici ve liberal yönetimler tarafından da inşa edilen bu İslamofobi mimarisine sahip olduğunu” ifade etti.
Beydoun, ABD’deki yönetimlerin bu bakış açısının “ulus ötesi düzeyde”, ekonomik, politik ve coğrafi hedeflerin belirlenmesinde ve diğer ülkelerde İslamofobi’nin yayılmasındaki etkisine değindi.
Beydoun, şunları kaydetti:
“Ramazana yaklaşık 8 gün varken Uygur Müslümanları Çin’de donuz eti yemeye zorlanıyor. Hintli Müslümanlar büyük baskı altında. Bununla birlikte Hindistan dünyanın en büyük demokrasisi olduğunu iddia ediyor. Myanmar, Arakan Müslümanlarına etnik soykırım uyguluyor. Bizler yeterince okumuyor, araştırmıyoruz. Hal böyleyken, diğer toplumlardan İslamofobi ile mücadele için beklenti içine giremeyiz.”
Önyargı ile mücadele
Programın Türk konuşmacısı, yazar ve manevi danışman Bilgin Erdoğan ise Müslümanların ABD’de karşılaştığı diğer bir nefret suçu olan önyargı ile mücadele yöntemlerinden bahsetti.
Erdoğan, pozitif iletişim ve otantik bilgilendirmenin önyargıyla mücadelede önemine değinirken, İslami toplulukların desteklenmesi ve İslam hakkında bilgilendirici etkinliklerin düzenlenmesinin gereğine vurgu yaptı.
Yazar Erdoğan, önyargıları yıkmak için Müslümanların kimliğini saklamaması gerektiğini, bilakis İslami kimliğiyle toplumda faydalı işlere imza atmasının önemli olduğunu aktardı.
Programda, Yeni Zelanda’daki Nur Camisi’nde katledilen ilk kişi olan Davud Nabi’nin kardeşi Nadir Roushan Nabi de “Hacı Davud’u zaten hepiniz tanıyorsunuz. Daha önce bir kardeşim de Kur’an öğrettiği için öldürülmüştü.” diyerek duygularını paylaştı.
Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği Başkanı Ömer Lütfi Türkmenoğlu’nun bir video konuşmasının yer aldığı programın ABD ortağı, Türk Amerikan Yönlendirme Komitesi’nin Eş Başkanı Melih Bektaş da İslamofobi ile mücadele konusunda ABD’de yapılabilecekler konusunda fikirlerini paylaştı.
Yeni Zelanda’daki cami saldırılarının üzerinden 4 yıl geçti
Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki Nur ve Linwood camilerine 15 Mart 2019’da Brenton Tarrant adlı saldırgan tarafından cuma namazında terör saldırısı düzenlenmişti.
Saldırı öncesi Yeni Zelanda’nın Dunedin kentinde kiraladığı eve yerleşen ve buradaki poligonlarda atış talimi yaptığı ortaya çıkan Avustralyalı terörist Tarrant, iki camide namaz kılan Müslümanlara otomatik silahlarla saldırmıştı.
Saldırıda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 51 kişi hayatını kaybetmiş, 2’si Türk vatandaşı 49 kişi yaralanmıştı.
Saldırıyı sosyal medya hesabından canlı yayınlayan ve “beyaz ırkın üstünlüğünü” savunan aşırı sağcı terörist, saldırıdan hemen sonra polis tarafından yakalanmıştı.
Tarrant, 2020’de çıktığı Christchurch Yüksek Mahkemesinde, 51 cinayet, 40 ayrı cinayete teşebbüs ve bir terör suçundan hüküm giyerek şartlı tahliye olmaksızın müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
Terör saldırısına sert tepki veren ve teröristin ismini hiç kullanmayan eski Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, saldırıyı “Bugün Yeni Zelanda’nın en karanlık günlerinden biri” sözleriyle tanımlamıştı.
Bir sonraki cuma namazı ezanının devlet televizyonundan canlı okunmasını sağlayarak ülkedeki Müslümanlara destek veren Ardern liderliğindeki İşçi Partisi hükümeti, ülkede yarı otomatik askeri silahların yasaklanmasını sağlayan yasa çıkarmıştı.