İstanbul’da doğan 83 yaşındaki Pakyüz, en yaşlı ve deneyimli ustalar arasında yer aldığı Kapalıçarşı’da oğulları Ardaşez Erol ve Murat Aret ile aynı iş yerinde çalışıyor.
Pakyüz, sadekar ustalığının önemini ve oğullarıyla aynı mesleğe sahip olmanın avantajlarını AA muhabirine anlattı.
Mesleğe oğluna ismini verdiği babası Ardeşez Usta’nın teşvikleriyle başladığını dile getiren Pakyüz, Çuhacı Han’da çırak ve kalfa olarak çalışıp ustalığını geliştirdiğini söyledi.
Sadekarların modeli ortaya çıkaran ustalar olduğunu, daha sonraki aşamada mıhlayıcının taşları taktığını belirten Pakyüz, çok yönlü ve kollektif çalıştıklarını ifade etti.
Pakyüz, 1957 yılında usta olduğunu, babası sayesinde 18 yaşında dükkan açtığını, onun kendisine miras olarak bıraktığı tarihi kuyum ekipmanlarını atölyesinde sakladığını anlatarak, şöyle devam etti:
“Babam bana daima ‘İlk önce dürüst olman ve kendini geliştirmen lazım ve büyüklerden daima fikir sor derdi. O şekilde biz büyüdük. Hem çocuklara hem de gençlere tavsiyem önce dürüstlüktür. Çocuklarım büyüyünce babamın mesleğini yapmalarını istedim. Küçük oğlumu kuyumcu arkadaşımın yanına koydum. O da usta olarak askerlikten sonra işe başladı. Büyük oğlum Erol da küçüklükten beri yanıma gelirdi, beni dinler ve takip ederdi. Yalnız çalışmakla olmaz. Dinlemek, görmek ve görerek de öğrenmek önemli. Erol, bilgisini bu şekilde geliştirdi. Üniversiteyi bitirdikten sonra da benimle çalışmaya başladı. Çocuklarım benden daha iyi olmaya gayret ettiler ve oldular da. Çünkü teknoloji çok ilerledi. Bizim elle yaptığımız her şeyin bugün teknolojinin getirdiği kolaylıklarla daha iyisini yaptılar.”
İki oğlunun da baba olduğuna dile getiren Pakyüz, herkesin Babalar Günü’nü kutladı.
Pakyüz, Allah’ın nasip etmesiyle bugünlere kadar geldiklerini ifade ederek, “İnşallah torunlar da bu işe girer, dördüncü nesil sadekar olurlar. Onlara da kuyumcu olurlarsa başarılar dilerim.” dedi.
El işçiliği özel tasarımlarla katıldıkları yurt dışındaki fuarlarda güzel tepkiler aldıklarına dikkati çeken Pakyüz, ablasının düğünü için 1955 yılında çok özel taç iğne çalışmasını yaptığını, geçmişten günümüzü uyarladığı Osmanlı alyansının da önemli tasarımları arasında bulunduğunu söyledi.
Sadekarlığın sabır istediğinin altını çizen Pakyüz, şunları söyledi:
“Her işin bir atölyeden çıkması pek mümkün değil. Ancak iş bölümüyle meydana geliyor. Bizden çıkıyor, cilacıya gidiyor. Ciladan çıkıyor mıhlamaya gidiyor. Mineli bir şeyse mineciye gidiyor. Günümüzde teknolojiyle meslek kolaylaştı ama el işçiliği kayboldu. Eski ustaların yaptığı şeyler çok değerli ama şimdi teknolojinin ilerlemesiyle kolay ve basite indirgendi. Şimdi gençler okuyorlar ama çocukluktan itibaren kuyumculuk mesleğini tercih etmiyorlar.”
Aile yadigarı mesleklerini yaşatıyorlar
Babasıyla beraber çalışmanın gururunu yaşadığını ifade eden Ardaşez Erol Pakyüz ise mesleği 3 nesilden beri yaşatmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.
Üniversitede aldığı işletme eğitimine rağmen 35 yıldır babasının yanında olduğunu dile getiren Pakyüz, “Bu bir bayrak yarışı gibi. Babanızla beraber aile firmasında başladığınız zaman rakiplerinize göre çok büyük avantajlar kazanıyorsunuz. Yani bayrak yarışında zaten bayrak hızlı geliyor, siz de hızlanıyorsunuz. Hızlı giden bir olayı tutup devam ediyorsunuz. Hayat böyle babadan oğula geçen olay. Bu avantajı kullanmak çok önemli.” diye konuştu.
Pakyüz, bazı ailelerin çocuklarını mesleğe sokmadıklarını dile getirerek, “Öte yandan bazen tersi oluyor. Baba istiyor, oğlu girmiyor. İyi düşünüp iyi karar vermek lazım. Biz doğru yolu bulduk. Çok memnunum. Baba ile çalışmanın çok önemli avantajları var.” şeklinde konuştu.
“Babamı taklit ederdim”
Murat Aret Pakyüz de babasından devraldığı sadekarlık mesleğini yaşatmaya çalıştığını söyledi.
Kapalıçarşı’da babasının arkadaşı olan bir ustada hayali olan mesleği öğrendiğini anlatan Pakyüz, şunları kaydetti:
“Babamı taklit eder, büyüteçlerle annemin eski yüzüklerine bakardım. Kuyumcu olmam gerekiyordu ve kuyumcu oldum. Ailenin aşçısıyım çünkü mutfaktayım. Burası işin mutfağı. Babamla aynı mesleğe sahip olmanın avantajlarını yaşadım. Öncelikle cesur oluyorsunuz, ‘arkamda babam var, yanımda ağabey var’ diyorsunuz. İkincisi soyadını kirletmek adına korkuyorsunuz. Dolayısıyla daha dikkatli oluyorsunuz.”