Türkiye’den eğitim için henüz 17 yaşındayken ayrılan ve 40 yıldır Lübnan’da yaşayan Melek el-Nimer, on yıllardan beri her türlü altyapı hizmetlerinden yoksun kamplarda yokluk içinde hayat mücadelesi veren Filistinlilere yönelik çalışmalarını AA’ya anlattı.
Lübnan’a geliş hikayesinin, öğrenci olarak gittiği İsviçre’de Filistinli eşi ile tanışmasıyla başladığını aktaran Nimer, İsviçre’de lisans eğitimini tamamladıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde finans alanında mastır yaptığını ve 1980’de evlendiklerini ifade etti.
Filistinli eşi ile birlikte bir süre New York’ta kaldıktan sonra Aralık 1981’de Lübnan’a döndüklerini dile getiren Nimer, “Lübnan’a yerleştikten sonra uzun zaman bankacı olarak çalıştım. Bu sürede rahmetli kayınpederimin destekleriyle yavaş yavaş Filistin mülteci kamplarını ziyaretlere başladım ve kamplarda faaliyet gösteren büyük bir hayır kuruluşunda da uzun süre yönetici olarak görev aldım.” dedi.
“Kamplarda bizden başka yaşlılara hizmet veren bir kuruluş da yok”
Kamplardaki Filistinli aileleri tek tek ziyaretlere başladıklarını ve yaşlılara yönelik hiçbir faaliyetin olmadığını fark ettiklerini anlatan Nimer, bu nedenle kamplardaki faaliyetlerine yaşlılara hizmet veren bir hayır kuruluşuyla başladıklarını anlattı.
Türk hayırsever Nimer, yaşlılar için ilk merkezlerini başkent Beyrut’taki Burc el-Baracine Mülteci Kampı’nda açtıktan sonra yıllardan beri 3 ayrı merkezde 200 Filistinli kadına hizmet verdiklerini belirterek, “Filistinli yaşlı kadınlar, normal zamanlarda bu merkezlere gelip zamanlarını geçiriyorlar ve orada hep beraber öğle yemeği yiyorlar. Yaptığımız çeşitli programlar kapsamında geziler düzenleniyor, sağlık şikayetleri için doktorlar getiriliyor.” diye konuştu.
Salgın döneminde merkezlere gelemeyen yaşlılara ve ailelerine yemek ikram ediliyor
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dolayısıyla Mart 2020’den bu yana merkezlerini kapattıklarını ancak yaşlılara hizmetlerini sürdürdüklerini söyleyen Nimer, “Merkezlerimizin ikisinde fizyoterapi klinikleri de var. Lübnan’daki Filistinli mülteci kamplarında faaliyet gösteren yegane fizyoterapi kliniklerine sahibiz, kamplarda bizden başka yaşlılara hizmet veren bir kuruluş da yok.” ifadelerini kullandı.
Salgın dolayısıyla merkezlere gelemeyen yaşlılara günlük yemek dağıttıklarını ve Ramazan ayında da iftar yemeği ulaştırdıklarını aktaran Nimer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geçen mayıs ayında yemek dağıttığımız yaşlılardan yüzde 45’inin aileleriyle yaşadıklarını fark ettik. Yani bir kişiye yemek gidiyor ancak kendisiyle yaşayan diğer 5 kişi aç duruyor, hakikaten aç insanlar. Çünkü Filistinlilerin ne çalışma hakları var Lübnan’da ne gayrimenkul sahibi olma hakları var, 70 küsur senedir bu kamplarda hala lağım akan yerlerde yaşıyorlar. Mültecilerden çalışanlar da günlük yevmiyeyle çalışıyordu. Onlar da ekonomik kriz ve Beyrut Limanı’ndaki patlamadan sonra işlerinden oldu. Böylelikle şu anda günlük yaşlı ve ailelerine 500’den fazla kişiye yemek dağıtıyoruz.”
Merkezlerinden birine babaannesinin yemeğini almaya gelen bir küçük çocuğun, aldığı yemeği açıp yediğine tanıklık ettiklerini ifade eden Nimer, yaşlıların ailelerine de yemek ikramını bu olaydan sonra başlattıklarını kaydetti.
Kayınpederinden miras kalan çiftliği Filistinlilerin eğitim hizmetine tahsis etti
Kayınpederinin vefatından sonra 24 bin metrekarelik bir çiftliğin kendilerine miras kaldığını dile getiren Nimer, “Başkent Beyrut ile Sayda arasında yer alan bu çiftliği, ailece alınan bir kararla kampüse çevirdik. Buraya futbol sahası ve basketbol sahası ilave edildi, 3 büyük stüdyomuz var. Kampüste ayrıca 2 sınıftan oluşan bir çocuk yuvamız var.” diye konuştu.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) da katkılarda bulunduğu eğitim kampüsü sayesinde imkansızlıklarla boğuşan mülteci ailelerin çocuklarına çok güzel eğitim hizmeti sunduklarını söyleyen Nimer, şunları kaydetti:
“Kampüste çeşitli programlarımız var. Oradaki bütün çalışmalarımızın amacı ülkede yaşayan Lübnanlı ve diğer mülteci çocukları bir araya getirmektir. Gelen çocuklar arasında çimen emiyorum diyenler oldu, öyle yerlerden geliyor bu çocuklar. Dolayısıyla çocukların burada zaman geçirmeleri bile çok faydalı oluyor.”
“Şu anda 700’den fazla üniversite mezunumuz var”
Kampüslerinden mezun olan öğrencilerinin üniversite eğitimlerini de desteklediklerine vurgu yapan Nimer, hükümetlerin yanı sıra üniversiteler, vakıflar ve bireysel sponsorlardan temin ettikleri burslarla bu öğrencileri Lübnan, Türkiye ve diğer ülkelerdeki yüksek eğitim kurumlarında okutmaya gayret ettiklerini anlattı.
“Şu anda 700’den fazla üniversite mezunumuz var. Lübnan’ın en iyi üniversitelerinin yanı sıra Türkiye’deki Yeditepe, Bilkent, Koç, Sabancı Üniversitesi, Medipol, Acıbadem, Yıldırım Beyazıt gibi üniversiteler bize burs veriyor.” diyen Nimer, burssuz kalan öğrencilere de kendilerinin imkan sağladığını belirtti.
Üniversiteden sonra burs temin etmedikleri ancak burs alabilecekleri üniversitelere yönlendirdiklerini dile getiren Nimer, “Benimle çalışan bizim yine mezunumuz olan bir kişi sadece gece gündüz nerede ne olabilir bu çocukları nereye yönlendirebilir onun işi o. Ve dediğim gibi bunun dışında bu 700 mezun ile daima kontak halindeyiz. Kim nerede ne yapıyor, kim mastırını bitirdi, kim doktorasını yapıyor, çok zevkli bir şey tabi.” diye konuştu.
“TİKA’nın çok yardımı oldu bize”
Yaklaşık 40 yıldan beri zamanının çoğunu Filistinlilere yardım çalışmalarıyla geçiren Nimer, kamplardaki şartları şu sözlerle aktardı:
“TİKA’nın çok yardımı oldu bize, hem Burc el-Baracine Mülteci Kampı’ndaki merkezimiz için hem de kampüsümüz için. En çok ihtiyaç olan şey bir kere bu Filistinlilerin 70 küsur senedir bir memlekette yaşayıp da hala çalışma izni olmaması inanılacak gibi bir şey değil. Lübnanlılar ise Kanada’ya iltica ediyorlar ve 5 yıl sonra Kanada vatandaşı oluyorlar, belki daha da kısa zamanda. Ayrıca bu kampların halini siz biliyorsunuz. İnsan kendi gözüyle görmedikçe yani ben ne kadar anlatsam kendi gözünüzle görmedikçe sefaletin derecesini anlamanıza imkân yok yani 70 küsur sene, üçüncü dördüncü nesil. Kamplardaki elektrik ve su kabloları hala böyle ağ gibi olduğu için her sene bilmem kaç kişi elektrik çarptığından dolayı hayatını kaybediyor ve hala böyle yerlerde yaşıyor bu insanlar.”
Nimer, uzun yılların emeği olarak en çok gururlandığı ve etkilendiklerini şöyle anlattı:
“Beni en çok etkileyen yani benim en fazla gurur duyduğum şey bu üniversitelerden mezun olan çocukların başarıları. Hem bana enerji veren o. Ben 60 küsur yaşındayım, hala gece gündüz çalışıyorum. Ne bileyim mesela Amerikan Üniversitesi Tıp Fakültesinden dört öğrencimiz mezun oldu geçen hafta. Onlar bana bu enerjiyi veriyor. En gurur duyduğum şey tabi mezunlarımız.
Bunun dışında en çok etkileyen açıkçası yaşlıların hali. Çünkü yaşlılar için kimse hiçbir şey yapmıyor. Ve bir mülteci kampında kimsenin hayatı kolay değil. Ama bir de siz tek başına yaşayan yedi çocuğunu gömmüş mesela bildiğin bir yaşlı kadının halini düşünün.
O projemizi başlattığımızda amacımız şuydu: Bu insanların sabah kalktığı zaman bir amaçları olsun. Gidecekleri bir yer olsun. Bir şeye faydalı hissetsinler kendilerini. Çünkü biz onları pohpohluyoruz işte ne diyeyim ben: Şu yemek Filistin’de nasıl pişirilirdi, siz biliyorsunuz işte siz bize öğretin. Sonra ne bileyim küçük çocuklar geliyor ziyarete onlara Filistin’i anlatıyorlar.”
Yaşlılar merkezi için her müracaat edeni kabul edemediklerini ifade eden Nimer, “Çünkü belirli bir bütçemiz var. Ama müracaat için en az 60 yaşında olmaları lazım. Mesela ben yaşlılardan birisinden, ‘kız kardeşim 59 yaşında. 60 yaşında olayım da ben de müracaat edeyim, ben de sizin programlarınıza katılabileyim’ dediği zaman bana çok büyük bir zevk veriyor.” dedi.