Paranın ortaya çıkmasından önce, mal ve hizmetlerin ticareti takas sistemine dayanıyordu. Tarihte insanoğlu, fazladan sahip oldukları malları sahip olmadıkları mallarla takas ederdi. Sığır eti, tahıl ve silahlar, ticareti yapılan popüler mallardı. Bunun yanı sıra tarihte insanların ‘avcılık’ gibi hizmetleri ihtiyaç duydukları mallarla takas ettiği görülüyordu.
Takas sistemindeki en büyük sorun, ‘ortak bir değer ölçüsünün’ olmamasıydı. Alıcı ve satıcı, satılan malın herkesin kendi düşüncesine göre gerçek değerine ulaşana kadar takas üzerinde uzun uzadıya anlaşmaya çalışıyordu. Ancak malın veya ürünün ‘gerçek değeri’ insandan insana değişiyor ve müzakereler uzun zaman alıyordu.
Madeni paralar ilk olarak MÖ 600 civarında Lidya’nın antik medeniyetinde basıldı ancak İlk kağıt para MÖ 550 civarında Çin’de ortaya çıktı. Ancak aynı sorun devam ediyor, bir medeniyetin parası kendi topraklarında değerliyken başka bir medeniyette bir anlam ifade etmiyordu.
Ortak değer ölçüsünü sağlamak için altın ve gümüş devreye girdi
Ortak değer ölçüsünü sağlama, her türlü ödeme sisteminde büyük bir problemdi. Herkes için aynı değere sahip bir malzemeye ihtiyaç vardı ve insanoğlunu altın ve gümüş gibi değerli madenleri ödeme sistemlerinde kullanmaya başladı çünkü altın, herkes için yaklaşık aynı değeri taşıyordu: Altın değerliydi.
İngiltere resmi olarak altın madenini, ödeme sistemlerinde standart olarak belirleyerek ilk adımı attı. 1816’da İngiltere, altını standart bir değer olarak belirledi. Bu, herhangi bir paranın değerinin altına göre belirlendiği anlamına geliyordu. Bu yöntem 1900’lü yıllarda Avrupa ve ABD’de benimsendi.
Para birimlerinde ‘Altın Standardı’ ortaya çıktı
ABD ve Avrupa ülkeleri, 19. yüzyılın sonlarına doğru dünyanın başlıca para birimlerinin çoğu, ‘Altın Standardı’ altında ons başına sabit bir fiyattan altına sabitlendi. Altın standardı, bir ülkenin para biriminin değerinin doğrudan altına bağlı olduğu anlamına gelir ve bu, ülkelerin banknotlarını sabit miktarda altına dönüştürebileceği anlamına gelir. Altın standardını kullanan bir ülke, altın için bir fiyat belirler ve altını o fiyattan alıp satar. Bu sabit fiyat, para biriminin değerini belirlemek için kullanılır. Varsayımsal bir örnek olarak ABD altının fiyatını ons başına 500 dolar olarak belirlerse, doların değeri bir ons altının 1/500’ü olur.
44 ülke, 1944’te döviz kuru rejimini kurdu: ABD doları baskın para birimi oldu
Bretton Woods Anlaşması, ABD dolarının baskın rezerv para birimi olduğunu ve doların ons başına 35 dolarlık sabit kurdan altına çevrilebilir olduğunu belirledi. Bretton Woods anlaşması, 44 ülke arasında yıllarca süren müzakerelerin ardından 1944’te bir döviz kuru rejimi sistemi kurdu. Bu sistem, ABD dolarına sabitlenmiş bir para birimi gerektiriyordu ve bu da altın fiyatına sabitlenmişti. Bretton Woods Anlaşması aynı zamanda Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kurumların kurulmasını da sağladı.
Bretton Woods sistemi içerisinde tüm ulusal para birimleri, baskın rezerv para birimi haline gelen ABD doları ile değerlendirildi.
Nixon, ABD dolarının altına çevrilebilirliğini sonlandırdı
Yabancı ulusların artan rekabet gücü ve Vietnam Savaşı borçları, kısa sürede Amerika’nın ödemeler dengesi üzerinde baskı oluşturmaya başladı. Bretton Woods sistemi nihayetinde 1970’lerde çöktü. ABD, enflasyonu azaltmak ve yabancı ülkelerin dolarlarını altına çevirerek sisteme aşırı yük bindirmesini önlemek amacıyla 1971 yılında altın standardını terk etti. Resmi olarak 1971’de ABD Başkanı Nixon, ABD dolarının altına çevrilebilirliğini sonlandırdı.
Altın standardı çöktü
Dünya genelinde altının fiyatı, bu metale olan talep tarafından belirleniyor ve artık bir standart olarak kullanılmasa da hala önemli bir işlevi var. Altın, ülkeler ve merkez bankaları için önemli bir finansal varlık.
Son yüzyılda altın dışında ihtiyaç duyulan doğal kaynaklar, ihtiyacın büyüklüğüne göre değer kazandı veya değer kaybetti. Örneğin, lityum pillerde kullanılan değerli nadir materyaller, bu pillerin kullanıldığı ürünlere göre değerli kaynaklar haline geldi. Doğalgaz ve petrol gibi.