Psikolog Selva Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, oyun terapisini daha çok çocukların kendilerini ifade ettikleri bir dil olarak gördüklerini, oyuncakların burada çocukların kelimeleri, oyunların da dilin kendisi olduğunu belirtti.
Çocukların içsel bir sıkıntı yaşadıklarında, “ben kardeşimi kıskanıyorum o yüzden tırnak yiyorum” veya “zorbalığa uğruyorum o yüzden altımı ıslatıyorum” gibi cümleleri ifade edemediğini aktaran Arslan, dolayısıyla çocukların oyun içinde gösterdikleri temalar aracılığıyla hem bedenlerinden bu yükü ve sıkışıklığı atmış olduklarını hem de ifade araçlarında ciddi bir rahatlık meydana geldiğini söyledi.
Bu tedavi tekniğiyle çocukların, içsel dünyalarındaki duyguları bir yetişkinin kapsayıcı varlığı aracılığıyla işlemleyerek, kendilerini tedavi ettiğini anlatan Arslan, terapistin de doğru dili ve doğru yaklaşımı kullanarak çocuğun iyileşmesine bir alan sağladığını belirtti.
Uygulama alanının 2 yaş civarında başladığını, farklı terapi ekollerinde daha küçük yaşlara da inilebildiğini ifade eden Arslan, “Fakat Çocuk Merkezli Deneyimsel Oyun Terapisi gibi oyun terapisi çeşitlerinde, aslında belirli bir ortam var oyuncaklardan oluşan ve bu ortamda çocuk ucu açık bir şekilde kendi iç dünyasında olup biten şeyleri, oyuncakları kullanarak bize sergiliyor. Burada öfke, kaygı, korku, üzüntü, büyük travmalar, sözel öncesi döneme ait ifadeler gözle görülür hale geliyor. Terapist doğru ifadelerle buradaki sıkışıklıkları çocuğun aşıp, gelişimsel olarak bulunduğu yaşa geri gelmesine yardımcı oluyor. Bu terapi yöntemi 12 yaşa kadar devam ediyor.” dedi.
Oyunla terapinin problem alanının çok geniş olduğunu dile getiren Arslan, şu bilgileri aktardı:
“Alt ıslatma, kaygı problemleri, çocukluk çağı depresyonu, travmalar, doğum travmaları, anne-baba bağlanma ilişkileri, fobiler, gece terörleri, uyku ve yeme problemi durumları iyileştirme anlamında faydası dokunan bir teknik. Bundan 8-9 yıl önce ülkemizde çok da bilinen bir yaklaşım değildi. Şu anda bir çok psikolog, danışman, çocuk gelişimci bu alanlarda eğitimler alarak çocuklara okullarda, danışmanlık merkezleri, rehabilitasyon merkezleri, psikiyatri merkezlerinde hizmet vermeye başladı.”
Doğum travması da oyun ile çözülüyor
Doğum travması denilen sürecin, anne karnında ilk döllenmeyle birlikte başladığını, annenin gebelik süreci içinde yaşadığı stres, ev içindeki gerilimlerin çocuğun nasıl bir dünyaya geleceği ve içsel olarak dünyayı nasıl çerçevelendireceğiyle ilgili önemli bir bilgiyle dünyaya gelmesine sebep olduğunu anlatan Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Doğum esnasında meydana gelen sıkışıklıklar, kordon dolanması, ameliyat sırasındaki komplikasyonlar, annenin ön görülemeyen sağlık problemi, doğum sonrasında anne ve bebeğin buluşamamasını, çocuğun dünya ile ilk buluşmasında yaşadığı kopukluklar şeklinde değerlendiriyoruz. Doğum ve gebelik kısmında yoğun bilgiler elimize geçiyor. Bu da geri dönüp, çocuğun oyun terapisi esnasında bu süreçleri nasıl işlemlediğine dair ipuçları topluyoruz. Bu ipuçları neler oluyor? Doğum tüneli dediğimiz bir oyun tüneli var. Yumurta dediğimiz bir oturak var. Ona oturup, fetüs pozisyonunu aldığında beden dili bize bir şeyler anlatıyor. Çocuğun beden dili ve oynadığı tema, yaşadığı süreçle ilgili önemli bilgiler veriyor. Tekrardan o döneme geri dönüp, o dönemde yarım kalan tamamlanmamış dürtü, çıkma, hatta kanalda uzun süre sıkışıp kalma gibi deneyimleri çocuk uzun tünel içinde çoğu zaman kendisi başlatıyor. Terapist cesaretlendirip ilerlemesine yardımcı oluyor. Annesi ile tekrar sağlıklı bir buluşmayı gerçekleştireceği temalara ön ayak oluyoruz. Bu, derin bir süreç. Görünen basit materyallerle uygulama değil, çocuğun içsel süreciyle ilgili önemli bir iyileşme süreci.”
“Ebeveynlerin oyun dilini öğrenmeleri çok kıymetli”
Çocuklarla bağlantı kurmanın en kalıcı yolunun oyun olduğunu vurgulayan Arslan, “Toplumumuz oyun oynamayan ebeveynlerle dolu. Kendisiyle oyun oynanmamış bir çocuk da iç dünyasını düzenlemediği için o sıkışıklıklar, o hareketlilik semptom olarak bedeninde başka türlü ortaya çıkıyor. Kimi zaman deri hastalıklarıyla kimi zaman tiklerle kimi zaman hiperaktif gözüken kendini kontrol edemediği şeyler gibi.” dedi.
Oyunla terapiyi, gelişimsel süreçte her çocuğun büyük problemler yaşamasa bile iç dünyasını düzenlemesi için hayatında bir kere olsun deneyimlemesi gerektiğini belirten Arslan, “Çünkü birçok stresle hayatın bize ne getireceğini çok da öngöremediğimiz bir dünyada, çocukların içsel kaynaklarına erişebilmenin en önemli yolu oyunla terapi. Ebeveynlerin de bu oyun terapisinde kullanılan oyun dilini öğrenmelerinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bağlantı kurarken, çocuğumla oynarken, çocuğumun bana söylemeye çalıştığı şeyi oyun yolu ile söylerken anlamları, metaforları okumak çok çok kıymetli.” ifadelerini kullandı.
“Ne öğretmek istiyorsak, oyun formatına büründürdüğümüzde çok rahat öğretebiliriz”
Devlet okuluna giden 5-12 yaş çocuklarına kolej düzeyinde “Oyunla İngilizce” eğitimi veren Beyhan Soydan Çörekçi de oyunun yabancı dil öğrenmedeki rolünü anlattı.
Çörekçi, “Neden oyun ile?” sorusuna, “Çocuklar en çok neyi seviyor? Oyun oynamayı seviyor. Bir çocuğu yakalamak için onun anladığı dilden konuşmamız lazım. Bir şeyi öğretebilmek için de çocuğun dilini konuşacağız. İnsan ne zaman başarılı olur? Sevdiği bir şeyi yaptığında başarılı olur. O zaman bizim çocuğu yakalayacağımız yer, oyun. Çocuk kimi sever? Kendisiyle oyun oynayanı sever. O zaman biz ne öğretmek istiyorsak, onu oyun formatına büründürdüğümüzde çok rahat öğretebiliriz.” yanıtını verdi.
İnsanların gramer ağırlıklı eğitimden yakındığını dile getiren Çörekçi, sözlerine şöyle devam etti:
“Dünyada belirli bir süre içinde okulda insanlar öğrenebiliyorken niye bizim ülkemizde yapamasınlar? Demek ki bir yerde hata var. Bir yerde bir değişiklik olması gerekiyor. Bu nedenle geriye gitmek lazım, diye düşündüm. Çocukluk zamanından başlayıp, sevdirerek vermek lazım. Sevmesi için de oyun oynayarak onları yakalamak gerekiyor. Yaklaşık 12 yıl önce böyle bir sistem kurdum. Bu sistemde öncelikle ders planları çok önemli. Ders planları mahir bir el tarafından yapılmalı, bilimsel olmalı. Çocukların yaşlarına ve İngilizce seviyelerine göre aktivitelerin ayarlanması gerekiyor. Çocuk sürekli oturabilecek bir varlık değil. Onun doğal olarak kalkması, hoplaması, zıplaması, büyümesi için hareket etmesi lazım. O yüzden de bu ders planlamasında sürekli görsel, sürekli işitsel, sürekli dokunsal aktivite art arda koyamazsınız. Geçiş yaparak koymak zorundayız. 5 dakikadan fazla sürerse zaten ilgisini kaybettiği için çocuklarda zamanlama da çok önemli. Teknoloji ve çağ ilerliyor. Çocuklar bizden iyi kullanıyor bütün teknolojik aletleri. Onlara kendilerine dar gelen bir elbise giydiremezsiniz. Bizim de eğitimi ileri götürmemiz, onların dilinden konuşmamız lazım. O yüzden ders planı çok önemli ve bilen bir kişi tarafından yapılması gerek. Bu planlamanın içinde ne işliyorsak onu pekiştirici oyunlar yapıyoruz. Çünkü İngilizce hiçbir zaman ders olarak gelmedi bana. İngilizce veya herhangi yabancı dil iletişim kurmak için kullandığımız araçtır. Fizik, kimya öğretir gibi 5-6 yaş çocuğuna İngilizce öğretemezsiniz. O yapmalı, deneyimlemeli, oynamalı. Oyun oynarken bütün stres gidiyor, beyninin bütün kapıları açılıyor, öğrenmeye hazır hale geliyor.”
Çocuklara oyunla İngilizce öğrettikleri kurs kapsamında 400 civarında oyundan yararlandıklarını aktaran Çörekçi, eğitim sürecinde çocukların önce duyduğunu anlamasını sonra karşılık vermesini, ardından da okuma ve yazmayı öğrenmelerini istediklerini söyledi.