Bilim insanları, Pakistan’da yıllık yağış ortalamasının 3,5 kat üzerinde gerçekleşen muson yağmurlarında iklim değişikliğinin tartışmasız bir rolünün olduğunu belirtiyor.
Küresel karbon salımında yüzde 0,8 payı olan Pakistan’ın sel felaketi sonrası karşı karşıya olduğu hasarın maliyetinin 30 milyar doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Bu miktar, ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 10’undan fazlasına tekabül ediyor.
Sel sonrası hasara uğrayan veya yıkılan 2 milyondan fazla evin, yaklaşık 24 bin okulun, 1500 sağlık tesisinin ve 13 bin kilometre yolun tamir edilmesi veya yeniden yapılması gerekiyor. Ülkede yıkılan diğer yapılar arasında çok sayıda köprü, otel ve baraj da yer alıyor.
İklim adaleti tartışmaları
Pakistan’daki bu yıkım, iklim adaleti üzerine tartışmaları alevlendirdi. İklim değişikliğine büyük katkı sunan zengin ülkelerin, iklim değişikliği sebebiyle zarar gören yoksul ülkelere tazminat verip vermemesi tartışılıyor.
Bu fikir, gelişmiş ülkeler tarafından reddediliyor. Fakat Pakistan ve diğer gelişmekte olan ülkeler, gelecek ay Mısır’da yapılacak Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (COP27) bu konuyu ciddi şekilde gündeme getirmeyi planlıyor.
Pakistan Dışişleri Bakanı Bilaval Butto Zerdari, geçen ay Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurulunda yaptığı açıklamada, büyük ülkelerin sanayileşmesinin bedelini 33 milyon Pakistanlının yaşam ve geçim kaynaklarıyla ödediğini söylemişti.
İklim Değişikliği Bakanı Şeri Rehman ise zengin ülkelerin iklim değişikliğinden etkilenen ülkelere tazminat borcu olduğunu vurgulamıştı.
Gelişmiş ülkelerden tazminat taleplerine ret
Gelişmiş ülkeler ise tazminat ile ilgili her şeyi reddederken, bu durumun diğer ülkelerin iklimle ilgili iddialarına kapı aralayacağından korkuyor.
İskoçya’nın Glasgow şehrinde geçen sene düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansında (COP26) ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri, kayıp ve hasarlar için yoksul ülkelere tazminata yönelik fon talebini reddetmişlerdi.
Tazminatın yasal zemini
Hollanda’daki Leiden Üniversitesinde Uluslararası Kamu Hukuku dalında öğretim üyeliği yapan Margeretha Wewerinke-Singh, büyük ülkelerin sorumlulukla ilgili son derece endişeli olduğunu ve sorun çözülmeyeceği için bir noktada anlaşmaya varabileceklerini söyledi.
Wewerinke-Singh, bu konuyla ilgili yasal düzeyde bir temel olduğunu belirterek, uluslararası hukukun “devletlerin diğer ülkelerin çevrelerine zarar vermeme yükümlülüğü olduğunu” söylediğini ifade etti.
Bu tür ihlallerin zarar gören ülkelerdeki durumu düzeltme veya bu ülkelere tazminat vermeyi tetikleyebileceğini vurgulayan Wewerinke-Singh, Pakistan’ın iki seçeneği olduğuna işaret etti.
Wewerinke-Singh, İslamabad’ın Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) gibi uluslararası kurumlar aracılığıyla zengin devletlerin peşine düşebileceğini ancak ABD ve Çin gibi karbon salımına en çok katkı sunan ülkelerin ICJ’nin yargı yetkisini tanımadığını belirtti.
Son olarak Wewerinke-Singh, Pakistan’ın ulusal mahkemelerde devletlere veya fosil yakıt şirketlerine karşı dava açabileceğini aktardı.
Pakistan “ahlaki zorunluluğu” öne çıkarıyor
İslamabad yönetimi ise tazminat talep etmek yerine zengin ülkelerin iklim değişikliğinin kurbanı olan Pakistan’a yardım etmesini ahlaki bir zorunluluk olarak öne çıkarıyor.
Pakistan, uzun sürmesi muhtemel bir davayla zengin ülkelerin tazminat korkularını körüklemek yerine, BM destekli bir bağış konferansıyla ihtiyaç duyduğu finansmanı elde etmeyi hesaplıyor olabilir.
İklim değişikliğinde Pakistan’ın rolü
İklim değişikliği ve afetleri uzmanı Ayşe Sıddıki, yıkımın büyük sorumluluğunun iklim değişikliğine sebebiyet verenlere ait olduğunu dile getirerek, Pakistan’ın da burada sorumlu olduğuna işaret etti.
Sıddıki, Pakistan’in 2017’de ulusal sel koruma planını onayladığını ancak bunu uygulamadığını anımsatarak, “Dünya Bankası Belucistan’da sel koruma projeleri için 200 milyon dolar kredi sağladı ancak Pakistan’ın uygulamadaki yetersizliği sebebiyle bu askıya alındı. Projelerin bu ay tamamlanması gerekiyordu.” dedi.
En büyük problemin sel bölgelerindeki sınırsız yapılanmalar ve Pakistan’ın İndus Nehri Vadisi boyunca büyük baraj ve kanalizasyon sistemlerine güvenmesi olduğunu belirten Sıddıki, sel sularını durdurmaya çalışan mega projelerin yıkımı daha da kötüleştirdiğini dile getirdi.
Pakistan’ın iklim değişikliğiyle mücadele stratejisini yazanlardan Daniş Mustafa ise 2010’da yaklaşık 2 bin kişinin ölümüne yol açan selden bu yana herhangi bir reformun yapılmadığını vurgulayarak, doğal drenaj sisteminin önündeki engellerin kaldırılmasını ve sel bölgelerine ev inşa edilmesinin önlenmesini tavsiye etti.