Nöroloji uzmanı Prof. Dr. Zülküf Önal, Dünya Parkinson Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, beynin bir bölgesini etkileyen ve kronik bir hastalık olarak tanımlanan Parkinson hastalığının genellikle 65 yaş üzerinde görüldüğünü söyledi.
Hastalığın, beyinde dopamin isimli bir molekülü üreten nöronların kaybıyla kendini gösterdiğini anlatan Önal, nadiren 50 yaş altındakilerde de gözlenebildiğini ifade etti.
Önal, hastalığın genellikle genetik geçişli olmadığını, kadın ve erkekleri eşit oranda etkilemekle birlikte erkeklerde görülme sıklığının biraz daha fazla olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Önal, parkinsonun, vücutta hareketleri kontrol eden sinir hücrelerinin ölümüne neden olduğunu ve bunun da hareketlerde güçlük, yavaşlık ve titreme gibi belirtilerin ortaya çıkmasına yol açtığını bildirdi.
“Dengesizlik ve sık sık düşmeler olmaya başlar”
Parkinsonun, hareketlerde yavaşlama, yüzde ifadesizlik, kaslarda sertlik ve gerginlik, kolların yürürken görülen serbest hareketlerinde azalma ve titreme ile kendini gösterdiğini aktaran Önal, “Bu yakınmalar zamanla artar. Yakınmaların artışı birçok hastalıkta olduğu gibi kişiden kişiye değişir. Günlük yaşamını etkileyecek düzeyde kötüleşme uzun yıllar sürebilir. Hastalığın başlangıç döneminde vücudun bir yarısı daha belirgin olarak etkilenir.” bilgisini paylaştı.
Önal, belirtilerin beyinde tutulan bölgeye göre farklılık gösterebildiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
“Yüzde ifadede azalma, göz kırpmada azalma görülür. İnce hareketlerde bozulma, özellikle ayakkabı bağlamakta veya düğme iliklemekte güçlük olabilir. Yazı yazma bozulur, imza dahi atılamayabilir.
Dengesizlik ve sık sık düşmeler olmaya başlar. Konuşma yavaş ve tekdüze hale gelir. Yutma güçlüğü zorlaşır ve ağız kenarından salya akmaya başlar. Ayrıca bazı hastalarda zaman ilerledikçe kabızlık, idrar kaçırma, hayal görme, aşırı terleme, cinsel sorunlar, koku alma bozukluğu, uyku bozukluğu, kilo kaybı, ağrı, depresif ve kaygılı ruh hali gelişebilir. Zaman zaman bazı hastalarda davranış bozuklukları görülmeye başlar, aşırı kumar oynama isteği, aşırı yemek yeme gibi sorunlar görülebilir.”
Düzenli egzersizle depresyonun önüne geçilebiliyor
Parkinson hastalarında en sık görülen sorunlardan birinin depresyon olduğuna dikkati çeken Önal, hastaların sosyal yaşama uyum ve ruh sağlıklarının korunmasında ilaç tedavisinin yanı sıra düzenli fiziksel aktivitelerin yapılması ve egzersize ağırlık verilmesinin büyük fayda sağladığını söyledi.
Önal, Parkinson hastalarında kas ve kemiklerde kuvvet kaybının önlenebilmesi için düzenli egzersiz programlarının uygulanması gerektiğine işaret ederek, “Kuvvet kaybının önlenebilmesi için mutlaka kuvvetlendirme egzersizleri yaptırılmalı. Çünkü egzersiz, hareket kabiliyetine ve daha dengeli yürümelerine olanak sağlıyor.” dedi.
Bu hastalar için vücut dengesinin sağlanamamasının en önemli sorunlardan biri olduğunun altını çizen Önal, bunun kişinin yürüyüşünü etkilediğini, sosyal yaşamına ve psikolojisine olumsuz katkı sağladığını vurguladı.
Önal, kuvvet kaybıyla birlikte bu kişilerde dengesizlik ve buna bağlı sık sık düşmelerin olmaya başladığını söyledi.
Dengenin sağlanabilmesi için düzenli egzersizlerin önem taşıdığını ifade eden Önal, her gün 45 dakika tempolu yürüyüş ya da el-kol bacak hareketlerini sağlayan egzersiz yapılarak hem eklem ve kemik sağlığının korunduğunu hem de halk arasında mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin hormonunun salınımının artarak mutluluk seviyesinin yükseldiğini kaydetti.
Önal, “Egzersizle vücudun doğal olarak sahip olduğu endorfin denilen hormon düzeyleri artırılarak, hastalıkta görülen depresyon, iç sıkıntısı, hayattan kopma gibi hal ve durumlar da düzeltilebiliyor.” diye konuştu.
Hastalığın seyrinde sıklıkla görülen mesane bağırsak probleminin çözümünde de egzersizin önemli olduğunu aktaran Önal, Parkinson hastalığı tedavisinde ana prensibin hastanın toplum içinde kendini iyi hissetmesi ve günlük yaşam aktivitelerini yardıma ihtiyaç duymadan ve zorlanmadan gerçekleştirebilmesi ve hastanın ilaç tedavisinin yanı sıra egzersiz programlarını da aksatmaması olduğunu dile getirdi.
“Henüz onaylanmış yeni bir ilaç da piyasaya sürülmedi”
Hastalığın tanısında nörolojik muayenenin önemli olduğunu vurgulayan Önal, kan tahlilleri, beyin MR’ı, tremor kaydı ve daha ileri tetkiklerin de yapıldığını söyledi.
Önal, Parkinson hastalığının uzun süreli, yavaş ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle tedavisinde hastanın ve ailesinin hekimle uzun yıllar işbirliği yapması gerektiğinin altını çizdi.
İlk dönemlerde kullanılacak ilaçların, hastanın klinik özelliklerine bağlı olarak tespit edildiğini anlatan Önal, hastalığın tamamen durdurulamadığını söyleyerek, “Parkinson hastalığının seyrini yavaşlatmak ve belirtilerini azaltmak mümkündür, ancak bu hastalık kalıcı bir durumdur ve ilerleyen zamanda belirtiler tekrar ortaya çıkabilir.” uyarısında bulundu.
Önal, tedavi seçenekleri arasında tablet, cilt altı enjeksiyon veya mideye doğrudan verilen ilaçlar, fizik tedavi ve derin beyin uyarımı pil gibi cerrahi yöntemlerin olduğunu söyleyerek, “Bu yöntemler, Parkinson hastalığının belirtilerini azaltmaya ve yaşam kalitesini iyileştirmeye yardımcı olur.” dedi.
Son zamanlarda beyin uyarımı temelinde çeşitli yöntemlerin de deneysel ve kısmen kullanımda olan uygulamaların yer aldığını belirten Önal, “Ayrıca yine son zamanlarda yeni ilaç çalışmaları bulunmaktadır. Fakat henüz onaylanmış yeni bir ilaç da piyasaya sürülmemiştir.” bilgisini verdi.