Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, yaptığı açıklamada dünya ve Türkiye topraklarının ağırlıklı olarak insandan kaynaklanan yanlış kullanımdan dolayı yok olduğunu belirterek, “Türkiye, tüm dünyada toprak rezervleri azalan 20 ülkeden biri olarak biliniyor. Toprağın dikkatli kullanılması gerekir. Çünkü gıda üretiminin kaynağı toprak varlığımız maalesef gün geçtikçe azalıyor. 1970 yılında kişi başına 4400 metrekare tarım arazisi düşerken, bu değerin 2010 yılında 2800 -2900 metrekareye kadar indiği ve bugünde 2510 metrekareye kadar indiği görülüyor. Dünyada da benzer şekilde kişi başına düşen arazi miktarı bugün 1870 metrekaredir. Toprak yoksa ekmek de yoktur. Emek yoksa memleket de yoktur. Göç ve gözyaşı içinde yaşanacak yer aranır. Toprağı korumak en büyük görev ve erdemliliktir” diye konuştu.
‘Ülkemizin mera alanları 1930’lu yıllarda 40 milyon hektar iken günümüzde 12 milyon hektara düşmüştür’
Yeterli veri olmamasına rağmen son yıllarda Türkiye’de ekilen ve dikilen tarım alanlarının yüzde 10’u ve toplam tarım alanlarının yüzde 7’sinin kaybedildiğinin belirtildiğini ifade eden Prof. Dr. İbrahim Ortaş, şöyle devam etti:
‘Türkiye topraklarının yüzde 79’u su ve rüzgar erozyonu tehdidi altında’
Tarım topraklarının azalmasının ve verimsizleşmesinin en önemli nedenlerinin doğanın ekolojik ilkelere göre yönetilmemesi sonucu azalan bitki örtüsü ve su yetersizliğinin sonucu oluşan erozyonlar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ortaş, “Erozyon ve toprağın bozulması ile toprağın verimsizleşmesi beraberinde kırsaldan ve köyden kentlere başlayan göçü getirmiş, bu şekilde gelişen kentleşme, tarım alanlarının üretimden koparılmasına neden olmaktadır. Tarım işletmeciliğinin bilinçsizliği ve coğrafyanın doğal yapısından dolayı, Türkiye topraklarının yüzde 79’u su ve rüzgar erozyonu tehdidi altında. Kentlere yerleşen insanların gelir düzeyindeki yetersizlik ve olanaksızlıklar, kentlerin etrafındaki kamuya ait araziler ve meralar gecekondu şeklinde yerleşmelerin oluşmasına neden oldu. Kente göç ile gelişen yapılaşma ve sanayileşme ise tarım topraklarının yaklaşık yüzde 5’ini adeta işgal etmiş durumda. Eski adı ile DPT ve yeni adı ile Kalkınma Bakanlığı verilerine göre, son yıllarda tarım dışına çıkarılan yüksek verimli tarım alanlarının 12 bin kilometrekareye ulaştığı tahmin edilmektedir. Amaç dışı kullanılan ve ekonomik değer üretmeyen tarım arazilerinin konut ve sanayi tesisi yapımına ayrılması nedeniyle tarım toprakları hızla yok olmuş durumdadır” şeklinde konuştu.
Başta Harran Ovası ve Çukurova’nın Akdeniz’e yakın kıyılarında olmak üzere toprakların yanlış kullanımı konusundaki en büyük sorunların başında aşırı sulamanın neden olduğu tuzlulaşmanın yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Ortaş, ayrıca iklim değişimlerine bağlı olarak kuraklığın arttığını sadece GAP’ın sulamaya açılması ile birlikte 15 bin hektardan fazla tarım alanının tuzlulaştığını, bu alanlarda ürün yetiştirmenin neredeyse imkansız hale geldiğine dikkat çekti.
‘Kimyasal gübre ve ilaç kullanımının artan oranlarda kullanımı, toplum sağlığını tehlikeye sokar duruma gelmiştir’
Türkiye topraklarının giderek verimsizleşmesinin bir başka nedeninin de yoğun tarımsal üretim yapılan alanlarda kullanılan pestisit, herbisit ve suni gübrenin aşırı kullanımı sonucu doğal olarak gelişen toprak kirliliği olduğuna işaret eden Prof. Dr. Ortaş, “Başta düşük örtülü alçak tünel bitki yetiştiriciliği yapılan alanlarda ortamda bırakılan plastikler, toprak kirliliğine neden olmaktadır. Toprak kirliliğinin engellenmemesi durumunda gelecekte ürün ve gıda zinciri üzerinden toplum sağlığının bozulması kaçınılmaz olacaktır. Bu durum uzun vadede ciddi gıda güvencesi ve güvenliği sorunu oluşturacaktır. Özellikle kimyasal gübre ve ilaç kullanımının artan oranlarda kullanımı, toplum sağlığını tehlikeye sokar duruma gelmiştir. Kullanılan kimyasallar topraktaki yararlı canlı topluluklarının yaşamını olumsuz etkilediği için bitkilerin yaşamı ve ürün kalitesi de doğal olarak olumsuz etkilenmektedir” dedi.
‘Türkiye’de toprak kirliliği ile ilgili yasal düzenlemelerin anayasal çerçevede değerlendirilip düzenlenmesi gerekmektedir’
Doğal toprak yapısı ve içindeki yararlı canlı yaşamı, gıda güvenliğini olası tehditlerden koruyabileceğini belirten Prof. Dr. İbrahim Ortaş, şunları kaydetti: